CEGERXWÎN

Dizeleriyle, dizelerinden yükselen tınılarla Kürt halkının belleğinde unutulmaz izler bırakan Cegerxwîn’i ölümünün 35. yılında saygıyla anıyoruz.
YAVUZ ÖZCAN
Yaşamı ve şiirleri üzerine çok şey söylendi. Kürtçe yazmanın ve okumanın bugünkünden çok gerilerde olduğu bir dönemde Kürtçe şiirler yazdı, hiç çekinmeden Kürt siyasal mücadelesi içinde yer aldı. Şiirleri inanılmayacak kadar kısa bir sürede elden ele, dilden dile dolaştı. Adı Kürt siyasal mücadelesiyle birlikte anıldı, adını bilmeyen duymayan Kürt kalmadı. Hakkında binbir türlü ’efsanevi’ söylenti çıktı. Bugün hala varlığını sürdüren bir Cegerxwîn efsanesi varsa, bu sadece efsaneden değil, aynı zamanda bir gerçeklikten de gücünü alıyor. İmamlıktan komünistliğe, şairlikten politikacılığa, siyasi sürgünlere uzanan acı, keder, bilinç,bilge, mücadele ve inançla yoğrulmuş yaşanılası onurlu bir yaşam öyküsü gerçek adı Şêxmus Hesen olan Cegerxwîn’in yaşamı.
Kürt sorununu marksizm ekseninde yorumladı
Kürt coğrafyasındaki bütün otoritelere, şeyh, ağa ve beylere şiddetle karşı çıktı. Hiç kimsenin, şeyhlere, ağa ve beylere karşı tek bir söz söyleyemediği bir dönemde, ’Şeyhlerin elini öpmeyin’ şiirleri yazmak öyle her babayiğidin harcı değildi. Öyle ki, Celadet Ali Bedirxan, Cegerxwîn’in 1945 yılında Şam’da yayınlanan ilk divanına yazdığı yazıda, onun haklı olarak ‘bela aradığını’ belirtiyordu. Marksizmle tanıştıktan sonra işçi sınıfı ve köylülüğü önemseyen şiirler yazmaya başladı. Sosyalistlik ve milliyetçilik ekseninde bir araya gelen insanların aksine, Kürt sorununu, kendine özgü yaklaşımı da katarak, marksizm ekseninde ele alıp yorumladı. Onun bu yorumu oldukça belirgin bir şekilde Kürt renkleri taşıdığı da söylenilebilir. Bir yandan marksist bir çözümleme, diğer yanda ‘Her şeyden önce Kürdüm’ diyen bir ozan… Kısacası marksist ve milliyetçilik aromalı devrimci bir şair, yurtsever bir Kürt politikacısı, cesur bir Kürt bilgesi, ‘belasını’ arayan vatanını ve insanını canı pahasına, sürgün pahasına, acı pahasına, hasretlik pahasına seven ve iflah olmaz bir Kürtlük sevdalısı olarak tanımlamak en doğrusu olur…
‘Kîne em’
Kürtler, Marx’in, Engels’in, Lenin’in, Stalin’in, Mao’nun ve Ape Honun adını ilk kez onun şiirlerinden öğrendi. ’Kîne em’ adlı ünlü şiiri, Kürtlerin ‘kendisini bulduğu’ bir ortamda büyük bir patlama yaptı. Kürtler kendi varlıklarına ve tarihlerine ait vurgu gücünü bir ölçüde bu şiirden aldılar denilirse yanlış olmaz. İlk divanından itibaren politik söylem şiirlerinde etkin oldu. Bütün vurguları bir ülkeye ve bir halkaydı. Bütün halkların ‘ulusal şairleri’ gibi çarpıcı, ülkeye ve milliyete vurgular yapan, şaire, halka ‘doğrudan mesaj vermek’ işlevini yükleyen bir yol izledi.
1984’lere gelindiğinde, “Hemû Karker”in Kürt kitleleri üzerindeki tesiri belirgin bir artış gösteren PKK militanlarının uğradığı her köye, ozanlarımızın sesinden Cegexwîn’in o muazzam şiiri çoktan ulaşmış, ‘Kîne Em’ sorusuna cevap verilmeye başlanmıştı.
Ve bu soruya yanıt verebilmiş gençlerin PKK’ye katıldığını söylemek yanlış olmaz. Bu açıdan PKK’nin örgütlenme ve kitlelere kendini anlatma konusunda bir hayli işlevsel bir figürdü ‘Kine Em’ şiiri’nin ozanların seslerinde hayat bulması.
‘Teybiniz var da kasetleri nerede?’
Evet belki çok kişi bilmez ama, bizim nesil iyi bilir Şivan ve Tatlıses’in ilk kez Amed’de düet etmediğini. 1980’lerden ‘90’ların sonuna kadar köy baskınlarında askerler, meydanda topladıkları köylülerden özellikle üç şey isterdi: ‘PKK’ye yardım edenleri, silahların ve kasetlerin yerlerini. Aranan “kaçaklar” yakalanmamak için dağların yolunu çoktan tutarken, Şivan’ın kasetleri ise, toprağın altına gizlenirdi.
Teyp “yakalanan” evlerde, askerler gür sesleriyle “teybiniz var da kasetleri nerede?” diye sorunca, önceden tedbirler alındığından, İbrahim Tatlıses’in kasetleri gösterilirdi. Ve lakin, ozanlarımızın sesi, genellikle de Tatlıses’in kasetlerinde gizlenirdi.
Üzerinde “Ben İnsan Değil miyim?”, “Kara Tren”, “Ben de İsterem”, “Fosforlu Cevriyem’ ‘Ayağımda kundura’ kasetlerinin içinde yüzde yüz “Govenda Azadîxwazan, Hevalê Bar Giranim, Herne Pêş, Kîne Em, Helebçe, Gele min Rabe, Dotmam, Ey Ferat, Hay Dil, Agirî, Bilbilo, Le Dîlberê, Xewna Min ’türküleri bulunurdu.
Bir dönemler Şivan’ın Cegerxwîn’in şiirleri ve direniş türküleriyle yarattığı heyecanlı maziyi yad etmek isteyenler, 1980’li yılların henüz yeni yeni barut kokusu sinmiş olan topraklarının kokusunun sindiği kasetlerini sandıklardan çıkarıp onun 80’li yılların isyan sesiyle teselli bulmaya ve bizzat ona dönüp “Ey Şivano, Kîne Em” diye sormaya başlayınca yine o muazzam derya Cegexwîn’i o unutulmaz kasetlerde buldular ve yad ettiler, ediyorlar ve hep edecekler. Neruda’dan ey heval Robson’a uzanan direnişçi Kürt bilgesi, şairi, politikacısı unutulmaz değeri, 22 Ekim 1984’te Stockholm’de yaşama gözlerini yuman Cegerxwîn, hep Kürtlerin yüreklerinde olacaktır.
