Çekdar Çiyager’in hakikat arayışı

HPG BİM 28 Mayıs 2019 tarihinde Xakurkê'de şehadete ulaşan Şehid Çekdar Çiyager yoldaşın kimlik bilgilerini kamuoyuyla paylaştı. Elbette gelen şahadet haberi bizi derinden üzse de Kürdistan’da bu şahadetler bir hakikat. Kürde hiç bir insanı ve erdemli yaşam şansı ve olanakları bırakmayan bu soykırımcı faşist rejim karşısında direnmekten ve mücadeleyi yükseltmekten başka bir yol kalmıyor, ne yazık ki. Kırk yıldır Kürdistan semaların da her gün bir yıldız kaymakta, kayan her yıldız yeni bir yıldızın habercisi oluyor. Hakikat algısının darbelendiği bir çağdan geçerken sanal toplumlar, sanal kimliksiz bireyler, dikta rejimler tarafından özel savaş odalarında yazılıp çizilen ütopik dünyalara kurban edilmekte. Toplumu kendisine kurban etmek isteyen bir rejimin pençelerinden kurtulup özgür ve demokratik bir Kürdistan için gözlerini kırpmadan canlarını veren bu hakikat abidelerini yazmak kolay değil elbette. İstediğimiz kadar edebi derilikle yazalım kesinlikle eksik kalacaktır. Yazıya başlamak çok zor olduğu gibi yazının sonunu getirmek daha da zor oluyor. Mesele Kürt Özgürlük Mücadelesinin hakikat savaşçıları olunca kalem susar...
Çekdar Çiyager (Muhammed Rıza Alizade) yoldaşla ilk karşılaştığımda cıva gibiydi, ele avuca sığmıyor herkesin neşe ve bilge yoldaşı oluvermişti bir anda. Şehid Çekdar Çiyager, Rojhilat Kürdistan’ın Urmiye kentinde dünyaya gelir. Küçük yaşında annesini kaybettikten sonra babası onu İran Molla rejimi tarafından inşa edilmiş ve birer asimilasyon merkezine dönüştürülen yatılı okula gönderir. Çekdar kısa bir süre içinde okulda anlatılanların köyünde yaşadıklarına uymadığını, büyüyüp şekillendiği topluma ait hiçbir şey bulamaz bu merkezde. Çektar yoldaşın deyimiyle “Kürdün K’si bile yok anlatılanların içinde.” Çekdar büyüdükçe arayışları başlar ve okuldan Urmiye’de yaşayan ailesinin yanına kaçar. Okulda çocukların Molla rejime hizmet için yetiştirildiğini, okulun bir ordu karargahından farksız olmadığını ailesine anlatsa da, ailesini ikna edemediğinden okula geri gitmeye mecbur kalır. Çekdar yoldaşa okulda rejiminin Devrim Muhafızları’na bağlı olan ve halk üzerinde tahakküm kurma, muhbirlik yapma aracı olan Besic milisleri içinde yer alması için baskı yapılır. Çekdar yoldaşa, “ya Besic milisleri içinde yer alırsın ya da sana yaşam hakkı yok” tehditleriyle baskı yapılır. Zaman ilerledikçe okul Çekdar yoldaş için zindana dönüşür. Bu süreçte kokuşmuş sistemin karanlığını yırtıp kurtulmak için bir ışık aramaktadır. Okuldan ikinci defa kaçıp köyüne gittiğinde artık daha olgun ve daha soğukkanlıdır. Köye gittiğinde amcasının oğlunun şahadet haberini alır, bu şahadet onun için çok ağır gelir. Şahadet haberiyle birlikte kararını verir ve sadece bir sessin ona yön göstermesini beklemektedir. Okula tekrar döndüğünde özgürlük mücadelesine katılmak için arayışlar içine girer. Bu sırada fark eder ki en samimi arkadaşı da aynı arayış içinde.
Gerillaya yolculuk…
İki yoldaş her gün arayış içinde kurtuluşun yolunu bulmak isteseler de kimseye ulaşamayacaklarını anladıklarında, zulüm, baskı, asimilasyona son diyerek kuryesiz yola çıkma kararı alırlar. Sabah kahvaltısından sonra boş zamanlarında taksicilikten kazandıkları ve haçlıklarından topladıkları parayla Bokan’dan otobüsle Urmiye’ye giderler. Nereye gittiklerine dair kimseye bilgi vermeyeceklerini bilirler, çünkü okul denilen yerde bilgi toplamak için eğitim verilmiş yıllarca. Bundan dolayı çok gizli hareket ederler ve Umriye’ye vardıklarında daha önce anlatılan ve gerillayı bulabilecekleri alana gitmeye karar verirler. En sık, en dar boğazları ve askerlerin zor ulaşabilecekleri alan üzerinde karar verdikten sonra yola koyulurlar. Yolda soranlara “okuldan geliyoruz, taziyemiz var, oraya gidiyoruz” derler. Aracın şehirden uzaklaşması anındaki hislerini Çekdar yoldaş şöyle tarif ediyordu; “araç şehirden uzaklaştıkça sisteminde ruhumu terk ettiğini hissediyordum.” Bu sözler yaşadıklarının özeti oluyordu.
Şoförün “artık son köy önümüzde” demesiyle iki yoldaşın “biz burada inecektik” deyişleri bir oluyor. Arabadan inip yürüyorlar. Saatlerce dolunay ışığı altında yürüseler de ne bir iz bulurlar ne de bir ses işitirler. Sabahın soğuğunu iliklerine kadar hissetseler de okulda olmayışları onları mutlu ediyor. Çekdar yoldaş bu anı “özgürlük her şeyden üstündür” diyerek tarif ediyordu. “Belki iki üç gün aç kaldım ama onurumu kaybetmedim” deyişi bir toplumun özgürlüğe olan aşkı dile getiriyordu. İki yoldaş planladıkları alana ulaştıklarında hemen gerilla ile karşılaşacakları düşüncesiyle yanlarına hiçbir şey almazlar. Saatlerce yapılan yürüyüş ardından şafakla birlikte uyuya kalırlar. Bulundukları alanda zomlar olmasına rağmen “birileri bizi şikayet eder, gerillaya ulaşamayız korkusuyla” zomlara gitmeyerek aç kalmayı yeğlerler. İki yoldaş tekrardan yola koyulurlar.
‘Üç gündür sizi arıyoruz’
Güneş batmaya doğru kırmızılaştıkça iki yoldaşın gerillaya ulaşma umudu azalıyor. Gün battıkça etraf karanlık olmaya, pepûklar ötmeye, kurbağalar oradan oraya sıçramaya, köpeklerin sesi uzaklardan, kurtların sesleri tepelerde yankılanır. İki yoldaş yorgunluk ve açlıktan “artık buraya kadar” dedikleri anda bağırmak fikri doğmuş ikisinde. Avazları çıktıkça “heval, heval” diye bağırsalar da hiçbir cevap alamazlar. Açlık ve susuzluktan takatlerinin tükendiği anı, “ya her şeye direnir arkadaşları buluruz ya da teslimiyeti benimser dönerdik, ama direnmek bu anda da bana kazanmayı öğretti” diyerek tarif ediyordu Çekdar yoldaş. Her şeye rağmen yürüyüşlerine devam ederek avazları çıktığı kadar bağırırlar. Bu çığlıkların özgürlük çığlıkları olduğunu biliyorlardı. Gecenin karanlığında bir şeylerin hareket ettiğini hissederler ve ne olduğunu bilmediklerinden taş atmaya karar verirler. Tam o anda bir kadın bir erkek gerilla “kimsiniz, bu saatte burada ne yapıyorsunuz?” diyerek seslenirler. İki yoldaş gerillalara cevap vermek yerine birbirlerine heyecandan sarılırlar. Gerillalar cevap beklerken ikisinin birbirine sarılması karşısında şaşırırlar. İki yoldaş gerillaya ulaşmanın verdiği sevinç ve heyecanla “biz size katılmak için geldik, üç gündür sizi arıyoruz” diye biliyorlar. O anın sevinci, heyecan iki yoldaşın ilk özgürlük sevinci ve heyecanıydı. O sevincin içinde düşmana duyulan yılların öfkesi vardı. İlk karşılaşma, ilk özgürlük sevincini daha sonra daha iyi anlamlandırıyordu.
Çekdar artık gerillaya ilk adımını atmış hatta eğitimlerde “benim Bakur pratiğimde var” diyerek herkese hava atmaktan da geri durmuyordu. Bu dönem içinde üç ay Urmiye’den Xakurkê’ye neredeyse tüm yollarda yürümüş, yol güzergahında ki tüm arkadaşlarla görüşmüştü. Çekdar yoldaşın tek amacı eğitim devresini bir an önce bitirip savaş alanında yerini almaktı. Şehid Çekdar, büyük intikam ve büyük bir amaçla yola çıkmıştı. O asimilasyonun, kültürel soykırımın bizzat tanığıydı. İşgalci sistem tarafından coğrafyasına okul diye inşa edilen ve birer asimilasyon merkezi olan yatılı okulda yıllarca mağdur edilmişti.
Çekdar yoldaşın yaşama olan büyük sevinci özgürlüğe olan bağlılığından geliyordu. “Tek amacım var, o okulda ki arkadaşlarımı kurtarmak” demesindeki kararlılık, küçük yaşına rağmen sergilediği olgunluk onu şehid mertebesine götürdü. Rojhilat, Bakur, Başur üçgeninde Xakurkê’de düşmana geçit vermedi. Son mermisine kadar savaşarak destan yazan şehitlerin yoldaşı oldu. Çekdar yoldaş o okula tekrar gidemedin, ama o okuldan gelişinle o barbar düşmanın yüreğine korku ateşi düşürüp geldiğinden emin ol. Şimdi senin yolunda yürüyen on binlerce yoldaşın Özgür Kürdistan için dört parça sistemin elinde çarmıha gerilenler için savaşmakta. Çünkü kesinleşen Kürtlük ebedi hakikatimiz olmuş bu topraklarda. Özgürlük militanı Şehid Çekdar Çiyager şahsında tüm özgürlük şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum.
