Çerkezler ve Çerkez Hayri

Bu aralar, Ayşe Hür’ün sürgünlerini hatırlatması üzerine, Çerkez dalkavukluğu (Ayşe Hür’ü tenzih ederim) almış başını gidiyor. Oysa, gerçek başkadır. Ve ben, dalkavuklara inat, Çerkez gerçeğine dokunacağım.
Ruslar, yaklaşık 150 yıl önce (1864) Çerkez önderlerini, aile ve yandaşlarını sürgüne çıkardığında, Osmanlı onlara kapı açmış ve kullanmaya başlamıştı. Bazılarının iftiharı ama, Slav ırkının melezi güzel kızları Osmanlı paşalarına, bir kısmı Saray’a cariye, erkekleri hançer, Osmanlı düşmanlarına karşı kiralık asker, tampon halktı. Ürdün’de Saray muhafızları, hala Çerkez giyimlidir.
İttihat ve Terakki’nin, Osmanlı topraklarında kopardığı Türk ırkçılığı anaforunda cellat, tetikçi, tutulmuş fedai olarak koşuşturdular. Ermeni kırımında organizatör oldular. Bugünkü MİT’in başlangıcı olan Teşkilatı Mahsusa, Ermeni kırımıyla hayranlarının karşısına çıktı. Teşkilatın kurcusu, Ermeni kırımının baş organizatörü Çerkez Eşref (Kuşçubaşı) Atatürk’ün şefiydi, Trablus’a göreve gönderen.
İttihatçıların kol başları, tetikçileri Çerkez’di. Çerkez Yakup Cemil, Enver Paşa’nın tetikçisiydi. 1911 yılında, Trablus’ta Atatürk’ün mesai arkadaşı, 1912 yılındaki Başbakanlık baskını (Bab ı Ali baskını. Hak yemezlik etmeyelim: Her Çerkez de Hayri Kozakçıoğlu ve ötekiler değildir.) sırasında, Savaş Bakanı Nazım Paşa’yı başından vuran, sonra yoluna devam eden, hapisten çıkarılmış katiller, soyguncu ve hırsızlardan oluşan sabıkalılar ordusunun komutanı olarak Kürdistan’da Ermeni kırımındaydı. Ermeni Milletvekili Kirkor Zohrap’ın başını taşla ezen Binbaşı Çerkez Ahmet öteki ünlü katillerdendi.
Atatürk’ün darbesinde, Çerkez Ethem ve kardeşi göz nuruydu. Ankara’da askeri tördenden sonra, parlamento ayağa kalkarak karşılıyordu, onları. Sonra, çıkar çarkında “hain” oldular.
Para, paye gören hizmete koşuyordu. Kimileri asker üniformalı tetikçiliği, kimileri “ajanlık” faaliyeti olan istihbaratçılık ve polisliği pek sevmişti. Mehmet Eymür’den sonra ne oldu bilmiyorum, ama MİT’de, yakın tarihe kadar personel ağırlığı onlardaydı.
“Menfaat çayırlarında nimetler derme”nin bütün yolları mübahtı, kimileri için. Kemalistlerin hizmetinde Rumlar, Ermeniler ve Kürtlere karşı kolbaşıydılar. Gerektiğinde Türk ırkçısı…
En ünlü Çerkezlerden biri de Atatürk döneminin polis şefi, Süleyman Demirel’in Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil idi. Kürtler onu, Seyid Rıza’yı apar topar asan görevli olarak hatırlıyor.
Kuş uçuşuyla günümüze geldiğimizde, en hızlı Türkçü o kesimden çıkıyordu. Deniz Baykal, Taha Akyol, Ümit Özdağ, İlber Otaylı ile uzayıp giden tuhaf bir liste.
Hakkını inkar etmemek gerekiyorsa eğer, Ümit Özdağ’ın Türkçülüğü, bir darbeci olan babasından mirastı. Baykal hep CHP’liydi. Ama Taha Akyol, Türklere karşı “Türk ülkücülüğü” görevi almış, “Başbuğ“ payaeli Akdenizli Türkeş’in yardımcısı, ülkücülerinin baş eğitmeni, gazetesinde baş yazarıydı. Derken darbe olmuş, cinayetler, terör suçlamasıyla hepsi birlikte hapsi boylamış, bu arada yana sıçrayıp, başka çayırlara sapmış, vara vara bugünkü AKP yandaşlığına varmıştı.
İlber Ortalı ise, 1980 darbecileri tarafından “değeri takdir edilmemiş”, hakkı yenmiş, “solculuk”tan üniversiteden atılmış biri olarak boynu bükük bir mağdur rolünü oynamış, sonra talih yüzüne gülmüştü. Aralanan hangi kapıtan girdi bilinmez, ancak uzun atlamalı bir takla ile sağın en dehşetli kadını Tansu Çiller’in yanına fırlamış, ona akıl veren olmuştu. Görevi, ötekilerle birlikte, Çiller’e gündem değiştirip, Türk halkını peşinden sürükleyecek “bomba gibi” söylemler bulmaktı.
Sonra, Çiller gitti ama onun yıldızı parlamaya devam etti. Bir zamanlar tokadını yediği ordunun, şimdi beğenip, takdir ettiği “bilim adamı” artık Harp Okulu açılışlarında ilk dersi veriyordu. Gülmeyin ama, Kemalistlerin tam zıddı AKP iktidar olunca, bu kez onların kültürüne hizmet yolunda, hey be dedirtecek şekilde, onların müze müdürüydü.
Günümüzde, yukarıdaki tiplerin başka türlü benzerleri de var: Mesela Çerkez Hayri (Kozakçıoğlu)…
Kişisel kinden kelimeler döküyor denmesinden korktuğum için, ne diyeyim, onu nasıl anlatayım bilemiyorum, ama onun döneminde iş başı yapmış tetikçilerin üstüme düşen gölgeleri, boğuk sesli tehditleriyle savrulmuş biriyim ben.
Suçum mu? Onun, “süper” lakaplı genel vali (olağanüstü hal bölge valisi) olarak tepesinde sallandığı Kürdistan’da, katil taburları dört dönüyor, her adımda sivil, savunmasız insanlar kanayarak düşüyor, asit kuyularında eriyor, dağların otu, ağacı, dahası binlerce köy yanıyor, insanlık yangını yayıldıkça, onun bankalardaki hesabı kabarıyordu.
Suçum, bu dönemin Türk büyüklerin yüzüne ayna tutmaktı…
Onu anlatmak kişiselliğe de girdiği için, bir şey yazmıyorum. Bir zamanlar onu göklerde dolaştıran gazetelerin yazdıklarından sadece şunu aktarıyorum:
“DYP saflarından siyasete atılan ve 2 dönem milletvekilliği yapan Kozakçıoğlu, villaları, uçak alımları, mülteci fonu, kızı, oğlu ve damadıyla ilgili skandallar uzun süre gündemden düşmedi. Genç yaşta büyük yatırımlara sahip olan oğlu Ferhan Kozakçıoğlu çapkınlıklarıyla magazin basınında yer alırken, damadı da Silivri’deki villasında bir mankene tecavüze yeltendiği iddiasıyla tutuklandı. Kozakçıoğlu, kaynağını açıklayamadığı banka hesabındaki parası ve sahip olduğu lüks evler nedeniyle de zor durumda kaldı. Süper Valilik’teki 2 milyarlık BM fonunu özel hesabına aktarmakla suçlananan Kozakçıoğlu, “Para valilik hesabında” açıklamasını yapmıştı ama Milliyet, şubedeki hesaplarında toplam 7 milyar lirası olduğunu ortaya çıkarmıştı. Milliyet’in sürmanşetinde yer alan “Bu 7 milyar ne!” haberinde Kozakçıoğlu’nun beş ayrı hesabındaki paranın aynı tarihlerde ve hep bir aylık vadeyle yatırıldığı belirlenmişti.”
Fakat her Çerkez, bunların kişilik soyundan değildir. Diline, kültürüne (en azından Çerkez tavuğuna) sahip çıkan, Çerkez dostlar var.
