Çetin Altan'ın istediği Türkiye için

Haberleri —

Türkiye sosyalist ve demokrasi hareketinin uzun soluklu ve ısrarlı savaşçılarından Çetin Altan da yaşamını yitirdi. Bir anlamda öğrencileri diyebileceğimiz ardılları duygu ve üzüntülerini ifade ediyorlar. Doksan yıla yakın ömrü boyunca ülkeye ve halka yönelik hizmetleri bir bir dile getiriliyor. En son “Biz böyle bir Türkiye istemedik” dediği belirtiliyor. Yani AKP faşizmi altında kıvranan bir Türkiye için mücadele etmediklerini belirttiği anlaşılıyor. Hepimize geçen emeklerinden dolayı saygıyla anıyor, ailesinin ve tüm demokrasi güçlerinin acılarını paylaşıyoruz.

Çetin Altan yirminci yüzyıl sosyalist kuşağının yaşayan çok önemli simalarından biriydi. Ekim Devrimi ve Hitler faşizmine karşı kazanılan demokrasi zaferinin yarattığı olumlu iklimde sosyalist ve demokrasi çizgisini benimsemiş ve bu temelde sabır ve inançla mücadele etmişlerdi. Sosyalist ideallerle dolu, özgürlük ve demokrasi hayalleri güçlü, aynı zamanda direngen insanlardı. Her türlü baskı ve işkenceye rağmen hepsi de uzun uzun yaşadılar. Geçen yüzyılın sonunda ve içinde bulunduğumuz yüzyılın başında umutlu bir buruklukla tek tek gittiler ve de gidiyorlar. Hepsini saygıyla anıyoruz.

Bizim kuşak söz konusu bu inançlı insanların düşünce ve tecrübeleri içinde yetişti. Eğitimlerini bu insanlardan aldı diyebiliriz. Hepimiz üzerinde büyük emekleri vardır. Yaşayan öğretmenlerimiz olarak Çetin Altan, Behice Boran, Mehmet Ali Aybar ve Mihri Belli adları hep öne çıkar ve her tarafta duyulurdu. Yaşamını yitirmiş olarak da Mustafa Suphi, Nazım Hikmet ve Hikmet Kıvılcımlı adları öne çıkardı. Tabi ruhumuzu ve duygularımızı ise Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve İbrahim Kaypakkaya doldururdu. Bugün tüm gerici ve faşist saldırılara rağmen hala Türkiye’de barış, demokrasi ve özgür yaşam umutları çok canlıysa, bunu ifade ettiğimiz inançlı insanlara ve sayıları on binlere varan kahraman özgürlük şehitlerine borçluyuz. 

Çetin Altan 1960’lı yıllarda kurulan Türkiye İşçi Partisi’nin bir üyesi ve 1965 seçiminde oluşan meclis gurubunun bir milletvekiliydi. Yani 1965-1969 döneminde TBMM üyeliği yaptı. TBMM’de oluşan ilk sosyalist ve demokrasi gurubunun içinde ve aktif bir üyesi olarak yer aldı. Dört yıl boyunca mecliste halklarımızın, emekçilerin, ilericilerin sesi oldu. Her türlü gericiliğe, zorbalığa ve sömürüye karşı aktif mücadele etti. Mecliste halkın çıkarlarının nasıl savunulacağı konusunda ilk ve en önemli tecrübenin oluşmasına katkıda bulundu. Bu nedenle yeni bir seçime giderken yaşamını yitirmesi ve 1 Kasım genel seçim sonuçlarını görememesi acıyı daha da büyütücü olmuştur.

Şimdi 1 Kasım’da yapılacak yeni bir genel seçime gidiyoruz. Seçime bir hafta kaldı, yaşadığımız hafta sonunda seçim yapılacak. Çetin Altan’ların yarattığı tecrübeye dayanarak seçimde daha büyük bir demokrasi başarısı elde etmeyi ve ülke siyasetine yön verecek bir demokratik meclis grubu yaratmayı hedefliyoruz. HDP çatısı altında birleşen ve bir Demokrasi Bloğu oluşturan demokratik güçler seçimde zafer kazanarak AKP faşizmini yenmek ve tarihe gömmek istiyorlar. Şehitlerimizin anılarına doğru sahip çıkarak bunu başaracağımıza yürekten inanıyoruz.

1 Kasım genel seçimine giderken öncelikle değerlendirilmesi gereken birinci husus, bundan yaklaşık beş ay önce gerçekleştirilen 7 Haziran seçiminin sonuçlarının ne olduğudur. Yani 1 Kasım’da yapılacak olan seçim normal ve doğal bir seçim değildir. Normal seçim 7 Haziran’da yapılmış ve son derece önemli bir siyasal sonuç da ortaya çıkmıştır. Peki ne oldu bu sonuçlara? Neden beş ay sonra yeniden seçim yapmak zorunda kalındı? Kim ya da kimler buna yol açtı? İşte öncelikle bu soruları sormak ve buna yol açanların hesap vermesini sağlamak gerekiyor.

Bu soruları sormadan, 7 Haziran seçim sonuçlarını tasfiye edenlerden hesap sormadan yeni bir seçim yapılamaz, yapılacak bir seçim adil ve demokratik olamaz. Ne yapalım böyle oldu, bu da demokrasi gereğidir denemez. 7 Haziran seçiminde demokrasi bloğunun zafer kazanmış olduğu ve Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli’nin elbirliği ile bu sonucun işlevsiz kılındığı unutulamaz. Öncelikle bu gerçeği hep gündemde tutmak, 7 Haziran seçim sonuçlarına yönelik Tayyip-Bahçeli darbesini sürekli gündeme getirmek ve bundan hep hesap sorucu olmak gerekir.


Adil bir seçim yarışı

nasıl olacak?

İkinci husus ise 1 Kasım genel seçimine hangi ortamda gidildiğinin sürekli ve yeterli bir biçimde dile getirilmesi gereklidir. Çünkü normal bir seçim olmadığı gibi, normal seçim ortamı da yaşanmıyor. Yaşadığımız günler oldukça olağanüstü özellikler taşıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan sadece 7 Haziran seçim sonuçlarını tasfiye etmemiş, onunla birlikte kendisine rakip olarak gördüğü HDP’yi seçim çalışması yapamaz hale getirebilmek için her şeyi yapmıştır. 

Şimdi yaşanan seçim sürecine bir bakalım. Yasalar izin vermemesine rağmen, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan açılış ve benzeri diyerek neredeyse bir parti başkanı gibi her gün seçim mitingi yapıyor. AKP, CHP ve MHP genel başkanları ve parti yöneticileri il il dolaşarak kalabalık kitlelerin katıldığı seçim mitingleri düzenliyorlar. Fakat HDP’nin Eşbaşkanları ve parti yöneticileri bunu yapamıyorlar; mitinglerine yönelik DAİŞ tehdidi nedeniyle açık hava mitingleri düzenleyemiyorlar. Tüm açık hava mitinglerini iptal etmiş bulunuyorlar. 

Peki bu durumda eşit ve adil bir seçim yarışı nasıl olacak? Dahası bu durumdan sorumlu olan Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun HDP için “Miting bile yapamıyorlar” demesidir. Evet, HDP’nin miting yapamadığı ve planladığı mitingleri iptal ettiği bir seçim süreci yaşanmaktadır. Herhalde böyle bir duruma Türkiye’de de, dünyada da ilk kez rastlanmaktadır. İktidardaki parti AKP tüm devlet ve iktidar olanaklarını kullanarak seçim propagandası yaparken, muhalefetteki parti HDP’nin ise seçim propagandası yapması tüm devlet güçleri kullanılarak engellenmektedir. Ordu ve polis güçlerinin birçok alanda “HDP’ye oy vermeyeceksiniz” diyerek halkı tehdit ettiği basına yansımaktadır.

Bir kere daha soruyoruz: Peki böyle bir durumda eşit ve adil bir seçim yarışı nasıl olacaktır? HDP gibi bir parti seçim mitingi yapamazsa seçime nasıl girecektir? HDP’nin seçim mitingi yapamaması nedeniyle Ahmet Davutoğlu tarafından yerilmesi ilginçtir. Çünkü, HDP gücü olmadığı için değil, DAİŞ saldırıları ve tehditleri nedeniyle güvenlik olmadığı için seçim mitingi yapamamaktadır. 10 Ekim Ankara Katliamı bu konuda yeterince aydınlatıcıdır. HDP’yi tehdit eden DAİŞ’tir ama DAİŞ adlı çetenin AKP tarafından beslenmesini bir yana bırakalım, HDP’nin seçim mitingi yapacağı güvenlikli bir ortamı yaratmakla görevli güç hükümettir ve Ahmet Devutoğlu da bugünkü hükümetin başbakanıdır. Yani Ahmet Davutoğlu Hükümeti HDP için miting yapacak güvenlikli bir ortam yaratmamakta, Başbakan Ahmet Davutoğlu da buna bakıp “Miting yapamıyorlar” diye HDP’yi eleştirmektedir.


AKP dışında hiç kimse için 

güvenlik yok 

Peki sormazlar mı insana, bu ne perhiz, ne lahana turşusu diye? Sen hem devlet imkanını ele geçirip miting güvenliğini yaratmayacaksın, hem de katliamlarla karşılaştığı için miting yapamayan HDP’yi eleştireceksin! Mevcut durum işte böyledir. AKP yönetimi altında kendisi dışında hiç kimse için güvenlik kalmamıştır. Kürt halkı ve tüm demokratik güçler üzerinde hiçbir kurala, hukuka ve ahlaka bağlı olmayan bir saldırı yürütülmektedir. 1 Kasım seçimine karar verildikten bu yana gözaltına alınan HDP’li ve DBP’li sayısı iki bin beş yüzü aşmıştır. Yarısı çocuk yüzlerce sivil katledilmiş, TC tarihinin en büyük hava ve kara saldırısı gündeme getirilmiştir. Katledilen kadın cesetleri çıplak sergilenirken, devlet araçlarına bağlanıp cesetler sürüklenmiştir. 

AKP Yönetimi altında Türkiye işte bu duruma getirilmiştir. Çetin Altan’ın istemediği ve olmaması için mücadele ettiği Türkiye işte bu olsa gerek! İstediği Türkiye’nin ise herkese yer olan demokratik bir Türkiye olduğu açıktır. Mevcut Türkiye’den kurtulmak ve Çetin Altan’ın istediği bir Türkiye’ye ulaşmak için de ülkeyi bu duruma getiren AKP’den kurtulmak gerektiği ortadadır. Bunun için de 1 Kasım genel seçimi çok önemli bir fırsattır. 

1 Kasım seçiminde HDP’nin büyük bir başarı kazanması böyle bir demokratik ülke ve toplum olmanın önünü açacaktır. 1965’te Türkiye İşçi Partisi’nin başlattığı demokratikleşme sürecini 2015’te Halkların Demokratik Partisi tamamlayacaktır. Şimdi Türkiye demokratik güçlerinin önünde böyle çok önemli bir fırsat vardır. 1 Kasım 2015 günü eğer doğru değerlendirilebilirse bu fırsatın kullanıldığı bir gün olabilir. O halde tüm demokratik güçler HDP’yi 1 Kasım’da başarıya taşıyarak hepimizin özlediği, hayal ettiği ve gerçekleşmesi için mücadele ettiği Demokratik Türkiye’nin önünü açmalıdır. 

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.