Çiftetelli... Kobanê... Varşova...

Çiftetteli oynamak ve de Kobanê’nin yeniden inşası üzerine bir kaç şey yazmadan önce, bize Özgür Kobanê’yi armağan ederek yüzyıllarca yaşanmamış, latent bir sevinci, mutluluğu ve coşkuyu yaşamamıza neden olan ve şu anda aramızda olmayan bütün kahramanlarımızı saygı ile anıyorum. Kobanê’nin özgürleşmesi için savaşanları, bu savaşa maddi, manevi, psikolojik, politik, diplomatik destek veren bütün dostlara teşekkürler ve kutluyorum.
Serkeftin... serkeftin... serkeftin...
Psikolojide bilgi ve bilgiyi kullanma biçimini belirleyen kişilik yapısı ve bunun toplum ile ilişkisini inceleyen bir psikolog, insanları bu üçlü fenomen ve arasında ki ilişkiye dayanarak bir kaç kategoriye ayırmış. Bu kategorilerden birisi son günlerde hemen hemen her olayda çağrışım yapan en son da RT Erdoğan’ın Kobanê ile söylediği cup diye gündeme oturdu.
Bilgi ve bilgisini kişilik yapısının belirlediği araçlara göre kullanan, kendini toplumda zor duruma düşüren, ancak aynı zamanda topluma zarar veren insan tipi aşağıdaki kategoriye giriyor.
Ne bilmediğini bilmeyen insanlar...
Erdoğan demiş ki; ‘Kobanê kurtuldu diye nerdeyse çifttelli oynayacaklar.’ Erdoğan Kürtler’in çiftetelli oynamadığını bilmiyor. Belli ki danışmanları da bilmiyor. Kürtler çiftetelli oynayanlara ‘köçek’ derler ve düğünler de gerekirse bunları kiralarlar, kitleyi eğlendirsinler diye. Bu ‘köçekler’ Kürt kökenli de değildirler. Çünkü Kürtlerde köçeklerin yaptığı iş aslında utandırıcı bir iştir. Ve Kürtler çiftetelli oynamaz. Kürtler kadınlı erkekli, elele, kolkola, omuz omuza varsa bir ateşin etrafında hep beraber halaya dururlar. Her hareketi üretime ve ibadete yönelik bir olaya tekabul eden ritmik hareketler ile sürekli bir daire etrafında dönerken aslında güneşi çizerler. Ama Erdoğan ‘kardeşi Kürtler’in’ bu kadar incelikleri olduğunu nerden bilecek ki... Bilse de anlar mı..? Ancak bir şey kesin. Kobanê kazandı diye Kürtler her yerde dostları ile birlikte halaya durdular. Hiç şüpheniz olmasın, eğer Kobanê kaybetse idi Erdoğan ve şurekası çiftetelli oynardı…
Kobanê’nin yeniden inşası ise farklı bir konu. İnsan burnun dibindeki ‘kardeşlerini’ tanımaz ve bilmez ise, uzaktakilerini nasıl tanıyacak ki. Mesela yaklaşık bir asır incesinin IŞİD’çileri olan Hitler’in SS’leri Avrupa’da yenilip terketmek zorunda kaldıkları şehirleri, tipki Osmanlı’nın Balkanları terkederken yaptıkları gibi yerle bir etmişler. Arkalarında taş yığını bırakarak gitmişler.
Varşova bu şehirlerden biri. Size Varşova ile ilgili bir anımı anlatayım. Bir kaç yıl önce Varşova da kaldığım otelin pençeresinden dışarıya bakarken, gördüğüm binalar, binaların ortasındaki alan, (kaldığım otelin dışardan görünüşü), hepsi bir bütün olarak bana tanıdığım bir mekani hatırlatıyordu. Sanki bu şehri daha önce görmüştüm gibi. Oysa Varşova’ya ilk gelişimdi. ‘Deja vu’ya da inanmam. Visuel hafızam güçlüdür ve ona olan güvenim beni zor durumda bırakmıştı. Kafamdaki soruya yanıt bulmak zorundaydım. Yoksa rahatlamam mümkün değildi. İlk defa gördüğüm yeri tanıyor olamazdım. İnsanı çıldırtan bir durum.
Ertesi gün yaptığımız şehir turunda, tercümanımızın yardımı ile sorunu çözmüştüm. Varşova şehir merkezinde küçük bir müzede, SS’lerin şehri terkettiğinde taş yığını fotoğrafları (tipkı şimdi ki Kobanê görüntüsü), Hitler’in ordularının Varşova’yi işgal etmeden önceki fotoğrafları ve kurtuluş sonrası fotoğrafları yan yana duruyordu. SS’ler çekildikten sonra, halkın kadın, erkek, yaşlı, genç, o taş yığınından şehri yeniden inşa ettikleri fotoğraf ve görüntüler inanç ve emeğin nasıl harikalar yarattığının kanıtıydı. Varşovalılar taş yığınlardan şehirlerini tekrar, ama eskisine benzeyen şekilde yeniden inşa etmişlerdi. Hatta birçok bina da o eski taşlardan parşalar vardı. Bazıları bahçelerine yıkılmış sütunları tarihi eser gibi sus olarak koymuşlardı. İşgalci Almanlar’a inat şehri büyük oranda eski haline getirmişlerdi. Sanki Hitler’in SS’leri Varşova’dan geçmemiş gibi idi. Ancak yapılanları da unutmamak açısından, yıkıntılar arasındaki bazı taşları ve sütunları sergileyerek, Almanlara ‘nanık’ yapmayı da ihmal etmemişler.
Kobanê’yi Varşova gibi yeniden inşaa etmemek için hiç bir neden yok, aksine herkes Kobanê’ye bir taş koyabilir, üstüne de adını yazarak. Her binaya, her mahalleye bir şehidin adı verilebilinir... Kobanê’nin yeniden inşası hepimizin sorunu... Kobanê’yi tipki Salih Muslim’in dediği gibi müze yapabiliriz... İnsanlık müzesi…
Erdoğan’ın bilmedikleri o kadar çok ki, hangisini anlatalım. Mesela Varşova çok uzaksa daha yakında olan Budapeşte’ye gitsin. Osmanlılar çekilirken top atışına tuttukları sarayları bir gezsin. O sarayları yeniden inşa etmişler, ancak Yeniçerilerin attıkları topların astıkları gedikleri korumuşlar. Gelecek nesilleri Osmanlı’yı ve torunlarını iyi tanısın diye. Hele bir de Slovenya’da bir yer var ki...onu anlatmak ve yazmak yürek ister. Bir gün bütün cesaretimi toplayarak yazacağım…fotoğrafları ile beraber...
İşte insan ne bilmediğini bilmeyince, öncellikle kendini zor duruma düşürüyor… Ancak ne bilmediğini bilmeyen yöneticilerin topluma verdiği zararları, felaketleri de tarihten öğrenmek lazım. Ne diyelim…”tanrı insanlığı bu tür yöneticilerden korusun”...
***
Not: Otel odasından gördüğüm tanıdık gelen yerler, yönetmenliğini Roman Polanski’nin yaptığı ünlü ‘The Pianist’ filminden beni en çok etkileyen bir sahneden hafızama kazılmış bir mekan. O zamanın IŞİD’çileri olan SS’lerin, gettoyu basıp, tekerlekli sandelyedeki bir yaşlıyı zevk için, üçüncü kattan aşağıya attıkları bina...
