Çingene kadınlar

Haberleri —

Dünyanın farklı yerlerinde benzer söyleyiş biçimleri olduğu gibi Türkiye’de de kullanılan bir ifade olan ‘yarım insan’ deyişi ile bin yıllık bir tarihe sahip olan Çingeneler (Roman), ‘tam insan’ yerine konmadı. Yasa önünde eşit ve ‘tam’ ancak sivil alanda ‘yarım’ olarak görülen bir toplum olan Çingeneler, gün geldi insan yerine konulmadı, gün geldi ağızlarda küfür olarak dolaştı. Çingenelerin bin yıllık kültürü ‘çiçekçi’, ‘falcı’ gibi mesleki tanımlamalara indirgendi, yaratılan klişeler önlerine hep bir engel olarak çıktı, haklarında hurafeler üretildi. Ancak daha da önemlisi var ki, o da çoğu zaman bir toplum ya da bir alt kültür olarak bile algılanmadılar.
Çingene toplumuna bakıldığında kadınların hayatın merkezinde önemli bir birey olarak yer aldığı görülür. Geçmişteki bu toplumsal düzeninin aksine, günümüze tıpkı ‘gaco’ toplumunda da olduğu gibi Çingene kadınının ikincil plana düştüğünü görüyoruz. Yerleşik hayata geçmiş ve ataerkil toplum düzeni içerisinde yaşamını sürdürmeye başlamış olanların aksine, yüzyıllar öncesinde ise kadın bir nevi lider olarak kabul ediliyordu.

‘Kadın gibi olmak önemli’

Çingenelerin yerleşik düzene geçmesine kadar olan süreçte, kadınlar kavimlerini temsil eden kişiler oldukları gibi aynı zamanda kültürlerinin de koruyucularıydı. Buna bağlı olarak Çingene topluluklarında yapılan evliliklerde aileye katılan kişi kadın değil, erkekti ve erkek kadının soyadını taşırdı. Günümüzde hala göçebe toplum yaşamını sürdüren bazı kavimlerce uygulanan bu işleyiş, yerleşik hayata geçen topluluklar arasında ise işlevini yitirdi.
Günümüz toplumunda kadınların doğdukları andan itibaren ‘erkek gibi’ olmak için yüreklendirilmeleri var. Ama bu ‘erkek gibi’ olmak için çabalamanın aksine, toplumun getirdiği bu cinsiyetçi baskı aslında Çingene kadını için hiç varolmamıştı.
Çingene kadını için önemli olan ‘kadın gibi’ olmak iken, topluma ayak uydurma ve ‘modernleşme’ aşamasında bu işleyiş tersine döndü. Halbuki babalarının değil, annelerinin adıyla çağrılan göçebe Çingene kadınları, topluluklarının esas yöneticileri olarak görüldü.

Tabiat insanları
Çingene kadınlarının giderek geri plana itilmesini yazar ve sosyolog Ali Mezarcıoğlu şöyle değerlendiriyor: “Tüm insanlık bir çatı altında tabiat insanları’ olarak birleşir. Geçim kaynaklarına göre ise, Gaco ve Çingene olarak ikiye ayrılır. Gacolar besin edinen kesimdi. Çingeneler ise tarım ve hayvancılıkla uğraştı.”
Avcılığa büyük önem veren Gacolar için kuvvetin önemli olduğunu belirten Mezarcığlu, değişim sürecine ilişkin şunları belirtiyor: “Bu nedenledir ki, erkek toplumda ön plana çıkmıştır. Tarih boyunca hemen hiçbir savaşçı özelliği bulunmayan, içinde bulunduğu savaşlarda taraf tutmayan Çingenelerin aksine, Gacolar giderek savaşçı özelliği kazandılar ve yeni dünyanın şekillenmesini sağladılar. İşte yeni dünyayı şekillendiren bu süreç aynı zamanda toplumsal cinsiyetçiliği de şekillendiren bir süreç oldu. Ve Gaco erkeğini savaşçı özelliğinden dolayı ön plana çıkardı, kadını ise eve kapattı.”

‘Cadılık’ geçmişleri

Çingene kadınının geçirdiği bu evrime baktığımızda, değişime ayak uydurmayan bir gerçek dikkat çekiyor ki, bu da kadının Çingene kültürünün sembolü olması. Anaerkil toplum yapısının geçerli olduğu zamanda kadının toplumun önde geleni olması ve kültürünü yansıtması gibi, günümüzde de Çingene dendiği zaman ilk akla gelen imge kadın oluyor. Ancak daha farklı bir şekilde...
Yüzyıllardır ikinci sınıf muamelesi gören Çingeneler, her daim olumsuz sıfatlarla nitelendirildiler. Çingene kadınlarının günümüzde de yaygın bir uğraşı olan bitki toplamacılığı tarihsel bir sürece dayanır. Günümüzde bitki ve baharat satan aktarların hammadde kaynağını karşılayan Çingene kadınları, geçmiş yüzyıllarda ise göçebe yaşam biçiminin kendilerine verdiği doğayı tanıma bilgileriyle yenebilecek ve şifalı olabilecek bitkileri topluyorlardı.
Bitkilerin iyileştirme gücünün yanı sıra aynı zamanda hastalandırma ve öldürme etkisini de kullanan bir takım insanlar gibi, Çingene kadınlar da ‘cadı’ olarak anılmaya ve yakılmaya başlandı. Toplumlarının öncüleri olan Çingene kadınlar, böylece özellikle Ortaçağ’da büyük engellerle karşılaştı.

‘Çingene kadını hakaret aracı’

‘Çingene kavgası’ toplum tarafından günlük dilde dahi en çok sarf edilen ve hem ırkçı hem de cinsiyetçi saldırıda kullanılan bir deyiş. Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüğü’nde ise şöyle tanımlanıyor Çingene kavgası (günümüzde): “Önemsiz bir sorun üzerine başlayıp, gittikçe kızışan, yakası açılmadık küfürlere yol açan kavga.”
Erkekten ziyade kadınları hedef alan bu deyiş, halk arasında hangi cinse doğrultularak kullanılırsa kullanılsın, Çingene kadının klişeleşmiş negatif özelliklerine dikkat çekiyor. Böylece Çingene kadını bir hakaret aracı olarak kullanılıyor.
Çingene kadınını sembolik yapan diğer özellikleri ise çiçekçilik, falcılık gibi meslekleri. Kişi sokakta gördüğü Çingene kadınıyla o bireyin varoluşunu değil, bir kültürün varoluşunu canlandırıyor algısında. Görülen o ki olumlu özelliklerini toplumun algısında yitiren Çingene kadını, günümüz toplumunda elinde kalan olumsuz algılarla kültürünün bir nevi temsilcisi oluyor.


GUPSE GAMZE TOKGÖZ

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.