‘Civanım, yüreğim, her şeyim’

Haberleri —

“Dünya öyle öyle zorluklar ve öyle zalimlikler üzerine kurulmuş ki, bunu nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum. Düzen öyle zalim ki, oğlum şehit düştükten iki yıl sonra cenazesini alabildim. Cenazesini hemen alabilseydim belki de içimdeki acılar biraz azalabilirdi. Onun cenazesini alabilseydim, yaralarına bakabilseydim, merhem sürebilseydim, onu öpebilseydim… Cansız da olsa civanımın bedenine sarılıp, anne kucağını hissettirebilseydim. Ama, yavrumun 3 yıl sonra ancak kemiklerini alabildim. Hem de devlet görmesin ve anlamasın diye bir torbanın içinde…”

Bu sözler, 1998’de bir çatışmada yaşamını yitiren ARGK gerillası Zülfü Ayboğa’nın (Mitan) Almanya’nın Rüsselsheim kentinde yaşayan annesi İpek Ayboğa’ya ait.
İpek Ayboğa’nın gerilla oğlu için gazetemize gönderdiği kendi duygularını anlatan yazı, PKK Dersim Eyalet Komutanlığı’nın Ayboğa ailesine yönderdiği başsağlığı mesajı ve anne İpek Ayboğa’nın 3 yıl gibi bir zaman zarfında oğlunun naaşına kavuşabilme yönünde vermiş olduğu mücadele kaleme alınması gereken bir hikayedir. Bu hikaye, aradan 14 yıl geçse bile halen yenidir ve günceldir.
Zira Ayboğa ailesi, gerilla Mitan’ın mezar taşındaki bir kabartmadan dolayı halen devletle mahkemeliktir. Kürdistan’da son 30-35 yılda verilen özgürlük mücadelesinde adı ve mezar yeri bilinmeyen onlarca devrimcinin olduğu düşünülürse ve halen annelerin çocuklarının akibetini öğrenmek için ne kadar uğraştıkları gözönüne getirilse, İpek Ayboğa ve oğlu Mitan’ın hikayesi, bir ana-oğulun değil, toplumun hikayesidir.  

Bir mezar taşını çok gören bir devlet

Rüsselsheim’da geçen Anneler Günü vesilesiyle düzenlenen etkinlikte “Yılın Annesi” seçilen anne İpek Ayboğa, duygularını mektuba şöyle yansıtıyor: “Bana ilk anne olma gururunu, sevincini yaşatan, gülerken güldüğüm, ağlarken ağladığım, büyürken sevincini yaşadığım, yani her annenin evladını sevdiği gibi sevdiğim, geleceği için hayaller kurduğum, yiğidim, civanım, yüreğim, her şeyim olan militanımın  kemiklerini bir torbada eve götürüyorum… Hayatının belli bir kısmını geçirdiği evinde yalnızım, çaresizim, bir başınayım. Ben, bende kalan bu acının tarifini yapamıyorum. Dünyadaki bütün dillere başvurun ama bu acının tarifini hiçbir dil yapamaz. Ancak yaşayan bilir ama anlatma gücü bulamaz. Sene 2002’de mezarını yapmaya gittiğimizde, mezar taşında kabartmalı yıldız var diye devlet taşa el koydu. Bize vermedi. Mahkemelik olduk. Bu dava halen sürüyor. Mezar taşı Ankara’dadır. Bir mezar taşını çok gören bu devlet zalimdir, zalimler de korkak…”

Naaşın teslim anı

1992’de gerilla saflarına katılan ve Botan’da gerilla mücadelesi içinde yer alan Mitan kod adlı ARGK gerillası, 1998’de arkadaşları ile birlikte çok sevdiği Dersim’in dağlarına mücadeleye giderken, çıkan bir çatışmada yaşamını yitirir.
Bundan sonrasında artık İpek Ayboğa için soluksuz bir maraton başlar. 3 yıllık bir araştırma ve çabadan sonra oğlunun kemiklerine kavuşur.
O anı anne Ayboğa şöyle anlatıyor: “Düzgün Baba’nın karşısında bir dağın yamacındaydık. Arkadaşlardan biri yanıma gelip, ‘Mitan arkadaşın annesi gelmiş, cenazeyi getirin’ dedi. Arkadaşlardan biri yanıma oturdu. Elimi tuttu. ‘Anacığım, Mitan Arkadaşın cenazesini ben kendim topraktan çıkardım. Yıkadım. Şimdi sana teslim ediyorum. Biz cenazemizi nasıl ki düşmana vermedik, sen de inşallah öyle götürüp Dersim’de defnedersin’ dedi.
O gerillanın kendisine, yardım edeceği güvenilir birinin olup olmadığını sorduğunu dile getiren İpek Ayboğa, kendisine yardım edecek birinin olduğunu söylüyor.
“Arkadaşlar bir kaç noktada timlerin olduğunu söylediler. Cenazeyi alıp bir köye gittim. Tabii köydekiler bende cenazenin olduğunu bilmiyorlardı. Dört noktada timler bizi durdurdu. Ben hep yüreğimde, “Allahım dardayım. Bana yardım et” dedim. Timler, bizi görünce geçin dediler. Ama o arada aklımda, torbayı kontrol ederlerse kimse zarar görmesin diye kocaman bir taş alıp kafamı parçalamak vardı. Köydeyken, o güvendiğim kişiye iki defa haber gönderdim. Ama o iki defa da redderek, “Nasıl gitmişse öyle de kendisi halletsin” demiş. Yani yapa yalnızdım. Çocuklarım ve eşim Avrupa’da olduğu için onların haberi yoktu.”

‘O benim cevherimdir’

Kendisine yardım edecek kişiye ulaşmak için başka bir köye giden İpek Ayboğa, torbayı alarak kendisine yardım etmek isteyen evin küçük kızına, “Yavrum o benim cevherimdir. Ben taşırım” der.
Anne Ayboğa’nın anlatımları şöyle: “Köye gittiğimizde, cenaze torbanın içindeydi. Arabadan inince, 12 ya da 13 yaşlarında evin kız çocuğu bana yardım etmek için torbayı elimden almak istedi. Tabii torbanın içinde ne olduğunu bilmiyordu. Ben de ‘Yavrum o benim cevherimdir, ben taşırım’ dedim. Kız hiçbir şey anlamadığı için sadece bana şaşırarak baktı. Torbayı yanı başıma koyup oturdum. Kıza ailesini sordum. ‘Babam Tunceli’de. Annem yaylada. Evde kimse yok’ dedi.” 


Karakol’da ifade
Köylülerin gelip kendisine, “Bu dağ başına neden yolun düştü” şeklinde sorular sorduğunu, ancak yardım etmek istediklerini de  belirten anne Ayboğa, daha sonra beklediği kişinin gelip, kendisine her türlü yardımda bulunduğu belirtiyor.
Anne Ayboğa, “Normal şartlarda belki herkes tarafından yapılması gereken şeylerdi. Ancak o zaman bütün bunlar normal değildi. İşte gerçek dostunu bu şartlarda tanıyorsun. O kişinin dost olduğunu o zaman anladım. Oğlum için kefen alıp karakola gittik. O insana ben şükran ve teşekkür borçluyum. Sürekli bana yardımcı olmak istedi. 8 saat karakolda yanımda kaldı. O insan benim için bir babadır. O benim babamdır diyorum. Bana yaptığı iyilikleri hiçbir zaman unutamam.
Karakolda asker elimdeki kefeni alıp yere bırakmak istedi. Benim çok zoruma gitti. Askere ‘senin elindeki benim için bir cevherdir. Lütfen yere koyma’ dedim. Asker, o zaman onları alıp dolabın üzerine bıraktı. Bundan sonra benim ifademi aldılar. Bana, “Adamını bil, bunlar teröristtir” dediler. Ben ise onlara “Bir halk terörist olamaz” dedim.”
Son olarak İpek Ana’nın yakın çevresine de bir sitemi var.
Cenazeyi aldığında bütün yakınlarının aslında haberi olduğunu belirten İpek Ana, “Buna rağmen o akşam evde cenazeyle yapa yalnızdım. Bir Allahın kulu kapımı çalmadı” diyor.
ARGK girillası Zülfü Ayboğa (Mitan), 2001 yılının Ağustos ayında yapılan DNA testi ve törenin ardından toprağa verildi.

Avrupa’dan ülke topraklarına

Mitan kod adlı Zülfü Ayboğa, 2 Kasım 1963’te Dersim merkeze bağlı Pirtarla Köyü’nde dünyaya geldi. Maddi durumu iyi düzeyde olan bir ailenin çocuğu olan Ayboğa, 1979’da ailesinin Almanya’da olması nedeniyle, bu ülkeye geldi. PKK’nin kuruluş yıllarıydı. Dersim’de yakın arkadaş çevresinin PKK’li olmasından dolayı, Ayboğa da ilk kuruluşundan beri Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin çalışmaları içinde yerini aldı.
Almanya’nın Rüsselsheim kentinde iş yaşamı dışında diğer saatlerini Kürt Özgürlük Mücadelesi için maddi ve manevi çalışmalara girerek doldurdu. Dersimlilerin yoğun olduğu Rüsselsheim kentinde asimilasyon politikalarının da bu kesim üzerinde etkili olduğunu gördü. Dersim kitlesine yönelik çalışmalar içinde yer aldı.

Dersimspor’un kurucularından

Aynı zamanda, şu anda Rüsselsheim kentinde amatör ligde top koşturan Dersimspor’un kurucusu olan Zülfü Ayboğa, Almanya’da kaldığı 10 yıl boyunca, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi için hangi çalışma ve fedakarlık gerekiyorsa onu ifa etmekten çekinmedi. Kürdistan dağlarına, gerillaya gitmek için talepte bulunmasına rağmen 5 yıl bekledi. Bu süre içinde 2 yıl da İsviçre’nin başkenti Bern’de halk çalışmaları yürüttü. Almanya’nın Bochum kentinde 1 Ağustos 1992’de, Avrupa’da gerçekleştirilen ilk Uluslararası Kürdistan Kültür Festivali’nde ailesiyle vedalaşarak, Kürdistan’a gitti.
O’nu Kürdistan dağlarına götüren sebeplerden en önemlisi, Dersim’den çıkmadan önce birlikte hareket ettiği arkadaş çevresi ve o arkadaşlarının ilerleyen zamanlarda gelen şehadet haberleriydi.
Ayboğa, Haydar Kuru ve Kemal Kuru adlı ARGK gerillaları ile çocukluk arkadaşıydı. Haydar Kuru, 1987’de Nafiye Öz ile birlikte Bingöl’de yaşamını yitirdi. Kemal Kuru ise, 1998’de Dersim’de çıkan bir çatışmada yaşamını yitirdi.
Dersim’in efsanevi gerilla komutanlarından Kazım Kulu’nun (Şiyar) da, Zülfü Ayboğa ile akraba olması, O’nun Kürdistan’a yönelmesinde önemli bir etken olmuştur. 1992’den beri Botan’da gerilla mücadelesi içinde görev alan Zülfü Ayboğa’ya hastalığından dolayı Avrupa’ya gitmesi söylenmişse de, O bunu kabul etmeyerek Dersim’e gitmek için hazırlıklar yapar.
1998’de yeni görev sahası Dersim’e giderken, ihbar üzerine çıkan bir çatışmada iki arkadaşıyla birlikte yaşamını yitirir.

Ayboğa yılın annesi

Geçen Mayıs ayında Rüsselsheim’da yapılan Anneler Günü etkinliğinde, Kürt Özgürlük Mücadelesi’nde yaşamını yitiren Zülfü Ayboğa’nın annesi İpek Ayboğa’ya ‘yılın annesi’ plaketi verildi.  Etkinlikte, Kürt Özgürlük Mücadelesi’nde yaşamını yitiren Zülfü Ayboğa’nın annesi İpek Ayboğa’ya Anneler Günü dolayısıyla ‘Yılın Annesi plaketi verildi. Plaket yanında Zülfü Ayboğa ve İpek Ayboğa’nın birlikte çekilmiş fotoğrafı da kendisine takdim edildi. Etkinlikte İpek Ayboğa’nın kızı Haskar Ayboğa, annesinin yaşamını yitiren oğlu ve Anneler Günü için yazdığı metni okudu.

‘Şehit Mitan arkadaşın ailesi ve yakınlarına’


PKK Dersim Eyalet Komutanlığı’nın Ağustos 2001’de Ayboğa ailesine yazdığı başsağlı mesajını özetleyerek veriyoruz:
“Şehit ailelerine yazdığımız her mektupta yaşadığımız duygu ve düşüncemizi nasıl anlatacağımızı bilemiyoruz. Mitan Arkadaş’ın da yaşamı bu sayfalara sığdırılacak bir yaşam değil.
O yaşamın en güzelini, en anlamlısını ve en onurlu olanını seçti.
Kendisinden önce şehadete ulaşan arkadaşların, yaratmış olduğu değerlerin, katkıların anlamını bilerek, onların ruhunu yaşayarak sarıldı ve sahiplendi. Bu özgürlük mücadelesini nasıl ki kendisi bir zamanlar şehit yoldaşlarından devralıp yaşamı uğruna en onurlu biçimde yürütmüşse, bugün biz de dava arkadaşları olarak, O’nun yaşamı uğruna sahip çıktığı bu emaneti layıkıyla taşıma çabasındayız. Varlığımız ve mücadelemiz bunun teminatıdır.
Şehit Mitan Arkadaş, herşeyden önce doğru aile ve parti terbiyesi almış, bunu yaşamının sonuna kadar göstermiş, partimizin eski kadrolarındandı. Her çalışma ve eylemlilikte hiçbir zaman kendini geri çekmemiş, zaafiyet göstermemiş, tersine kendisini sürekli önder ve öncü pozisyonunda tutmuştur.
Ailesi olarak duygusal anlamda ne kadar etkilendiğinizi ve zorlandığınızı tahmin edebiliyoruz. Böyle bir değeri ortaya çıkardığınız için gurur duymalısınız. Bu olgunluk ve erdemi gösterebilmelisiniz. Beklentimiz budur.
***
İki yıldan beridir arkadaşın cenazesini almak için başvuruyorsunuz. Bu bilgiyi aldıktan sonra, sürekli bir uğraşı içinde olduk. Düşmanın hareketliliğine rağmen bir fırsat bulup cenazenin olduğu alana girdik ve yerini bulduk. Cenazenin üzerinden üç yıl geçtiği için naaşın hemen hepsi kemik halindeydi. Tabutla taşımak mümkün olmadığı için bu şekilde sizlere ulaştırıyoruz. Bu konuda anlayış göstereceğinize inanıyoruz.
Ayrıca cenaze ile birlikte size Şehit Mitan Arkadaşa ait şiir ve yazıları gönderiyoruz. Yine arkadaşın elbiseleri biraz sağlam kaldığı için, bunları yıkadık; elbiseleri de ulaştırıyoruz.
Kısacası görev olarak saydığımız için, arkadaşın cenazesini uzun ve tehlikeli bir uğraştan sonra size ulaştırıyoruz.
Gecikmeden dolayı anlayış göstereceğinize inanıyoruz. Bu konuda ayrıca şunları belirtelim: Aslında arkadaşın cenazesini yerinden çıkartırken, kendimizi, sanki O’nun rahat ve huzurlu uyumasına engel oluyormuşuz gibi hissettik. Gömülü olduğu yer de güzeldi. Arkadaşlar kendi imkanlarıyla battaniye de sarmışlardı. Ama çocuğunuza sahip çıkmanıza ve sahiplenmenize değer veriyor ve anlam biçiyoruz. Sonuç olarak arkadaşın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Sağlık ve esenlik dileklerimizle...”
PKK Dersim Eyalet Komutanlığı Ağustos 2001


SİDAR DERSİM

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.