Cumhuriyet öncesi ve kuruluşunda Osmanlı-Dêrsim ilişkileri

Haberleri —

DÊRSİM SOYKIRIMI 78. yılında 1. bölüm


Mustafa Kemal Paşa’nın girdiği birçok savaşı idare ederek deneyim kazanması, onun askeri başarısını yükseltmiştir. Dêrsim üzerine çalışması ise çok eskilere dayanır. Dêrsim’siz bir cumhuriyet, ona göre eksikti. Trabzon’daki Atatürk Köşkü’ndeki haritada Dêrsim’in üzerinde yaptığı askeri planlar, onun Dêrsim’i ele geçirme planının bir parçası olduğunu göstermektedir. Bu çalışmaları, Dêrsim’i iyi bilen ve Dêrsimlileri iyi tanıyan bir asker olduğunu da göstermektedir. Doğal olarak onun bu bakış açısı, tamamen Dêrsimlilerin aleyhine ve Türk milletinin de “yararınaydı”. Ayrıca 1916 ve 1918’de iki kez olmak üzere Osmanlı yönetimince Dêrsim’e görevli olarak gönderilmişti. 

Mustafa Kemal, Çanakkale Savaşı’ndan sonra yarbay rütbesiyle önce Sofya’ya (askeri ataşe olarak), sonra da Edirne’deki 16. Kolordu’ya atanır. 16. Kolordu, Mart 1916’da Edirne’den Diyarbakır’a nakledilir. 1916 yılının Mayıs ayında 16. Kolordu Komutan Vekili olarak görevle Dêrsim’e gönderilir. Bu görevi, 1. Cihan Savaşı‘ndan sonra Dêrsimlilerin bağımsız olarak, Kürt Devleti’ni kurma çalışmalarını araştırmakla ilgilidir. Çalışmasını daha çok, “Bir Kürt Devleti nasıl engellenir” üzerine yoğunlaştırır. Mustafa Kemal, o dönemde İstanbul’dan Dêrsim’e gelen Kürt Teali Cemiyeti’nin bazı üyelerinin Dêrsim aşiret önderlerini örgütleyerek Kürtlerin ve Ermenilerin eşitlik ve özgürlük temeli üzerinde birlikte yaşayacakları bağımsız devletlerini kurma çalışmalarını izler. 


Rus işgali meselesi

Rusların Erzincan’a kadar bölgeyi işgal etmeleri, yeni kurulacak olan Kürdistan ve Ermenistan devletlerine güç verecekti. Ruslar Yeşilyazı’da (Ovacık’a bağlı; eski adı Zerenig) Kürdistan Teali Cemiyeti üyesi Arapgirli Dr. Abdullah Cevdet’in bilgisi ve onayı ile Dêrsim’e gelen Baytar Nuri Dêrsimi, Alişêr Efendi ve Dêrsim aşiret liderleri ile konuşarak kendi aralarında bir anlaşmaya varırlar. Bu anlaşmayı öğrenen Osmanlılar, hemen ardından Diyarbakır’daki 16. Kolordu Komutan Vekili Yarbay Mustafa Kemal’i Dêrsimlilerle Rusların yaptığı bu anlaşmayı bozmak için görevlendirirler. Mustafa Kemal, o günkü ilçe merkezi olan Zerenig’te (Yeşilyazı) Seyid Rıza ve Koçuşağı (Koçan) lideri İdare İbrahim Bey’in öncülüğünde toplanan Dêrsim liderlerini Osmanlılar ile birlikte kalmaları konusunda ikna eder. O dönemde birçok Dêrsimlinin tanıklık yaptığı o toplantıda, Mustafa Kemal’in anlaşmayı sağlayana kadar üç defa Seyid Rıza’nın eline sarılarak öptüğüne tanıklık etmişlerdi. Mustafa Kemal, Rusların gavur olduklarını, kendilerinin ise Müslüman olduklarını söyler; din kardeşleri olarak kendileriyle hareket etmelerinde ısrar eder. Rusların himayesinde kuracakları devletin Ermenilerle birlikte kurulacağını, Ermenilerin de gavur olduklarını, bir süre sonra Rusların kendilerini katlederek devleti Hıristiyan kardeşleri olan Ermenilere bırakacağını belirtir. 

Din kardeşliği temelinde Dêrsimlileri ikna eden Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki kuruluşta Dêrsimlilere muhtariyet dahil her türlü hak ve özgürlükleri tanıyacakları konusunda namusu ve şerefi üzerine söz verir. Mustafa Kemal’i en çok Seyid Rıza sıkıştırarak, “Sözünüzde nasıl durursunuz? Biz size nasıl güvenip inanabiliriz?” sorularını yöneltir. İkide bir aşiretler sözcüsü, Seyid Rıza’yı uyarırcasına dönerek, “Ne lao bra bra, ez ni cımani nira zaf tersonu. Ni cime ni zaf cake, hemi kı zaf sero kaykene.” (Hayır, kardeş kardeş! Ben bu adamın gözlerinden çok korkuyorum! Bunun gözleri korkunç! Gözleri başında oynuyor.) der. Daha sonraları Seyid Rıza’nın idam sehpasına çekilmesiyle, ona zamanında Ovacık’ın Zerenig’inde hatırlatılan sözlerin yerinde ve doğru olduğu ayyuka çıktı. 

Cumhurbaşkanı olduğu ilk günden beri Dêrsim’i işgal etme planları yapan Mustafa Kemal, 1926’da Hozat-Koçuşağı Katliamı, 1930’da Pülümür Haydaran ve Demenan aşiretlerinin katledilmesi ve 1937/38’de de tüm Dêrsim’i fiziki olarak ortadan kaldırıp yok etme planlarını uygular.


Kaymakam’ın vekillik teklifi

Hozat’ın işgal edilmesi olayından sonra görevini bırakıp kaçan Hozat Kaymakamı’nın yerine Çemişgezekli Sarısaltıklı Ahmet Bey’in torunu ve aynı zamanda askeri kaymakam olan Hıdır Bey’i tayin ederler. Kaymakam Hıdır Bey, bölgede kuş uçsa dahi her taraftan haberi olan biriydi. Bölgeyi de, bölgenin etkin ağalarını da çok iyi tanıyan biriydi. Kaymakam en kısa yoldan buluşmak üzere İdare İbrahim Ağa’ya elçi gönderir. Görüşmeyi kabul eden İdare İbrahim ile Hıdır Bey bir araya geldiklerinde Kaymakam kendini şöyle tanıtır: “Ben Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın elçisi olarak sizinle görüşüyorum. Gazi Paşa, sizi ve Seyid Rıza’yı Ankara’da Dêrsim Miletvekili olarak görmek istiyor. Ben bu haberi sizlere ulaştırmaya memur tayin edilmişim. Bu konudaki düşünceniz nedir, öğrenmek istiyorum” der. İdare İbrahim Ağa, Kaymakam Hıdır Bey’e dönerek, sözlerini şöyle noktalar: “Hıdır Bey! Ben şu Dêrsim’de otuz iki yıl kadar Osmanlı Devleti’ne karşı direnerek savaştım. Halkım daha fazla perişan olmasın diye de gittim, kendi elimle kendimi teslim ettim. Kadının bana reva gördüğü ceza ise 101 yıl oldu. Bunun 15 yılını Amed zindanlarında yattım. Osmanlı’nın ne kalleş olduğunu benim kadar bilenin sayısı çok az. Osmanlı’da oyun çoktur! Onların oyunlarını bozmak da oldukça zor. Ben ki şu Dêrsim’in Koçan Aşireti’nin ağası olarak Osmanlı’nın çeşmesinden asla artık su içmem. Çıplak olsam da onların giyindiklerinden giyinmem. Onlarla bir sofrada oturup yemek bile yemem! Anladınız mı? Hıdır Bey?”

Kaymakam Hıdır Bey’in bu sözler karşısında diyecek bir şeyi kalmamıştır. İdare İbrahim Ağa’nın yanından ayrılarak Seyid Rıza’nın kaldığı karargahındaki makamına gider. Dêrsim’in o günlerdeki hali, İdare İbrahim Ağa’nın on beş yıl önce bıraktığı durumdan daha kötüydü. Köyler yakılmış, nice ocaklar söndürülmüştü. Kaymakam Hıdır Bey, Seyid Rıza’yı yakinen tanıyordu. Elçiye zeval olmaz derler; kendisini bir elçi bilerek Gazi Paşa’nın isteğini Seyid Rıza’ya bildirecekti. Teklif edilen milletvekillik görevini kabul edip etmemesi artık Seyid Rıza’nın bileceği bir husustu. 


‘Vekillik halkıma ihanet olur’

Hıdır Bey, Seyid Rıza’nın huzuruna vardığında İdare İbrahim Ağa’ya bildirilen hususu aynen anlatır: “Ben ki Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın elçisi olarak sizinle görüşüyorum. Gazi Paşa, sizi ve İdare İbrahim Ağa’yı Ankara’da Dêrsim milletvekili olarak görmek istiyor. Ben bu haberi sizlere ulaştırmaya memur tayin edildim. Bu konudaki düşünceniz nedir, onu öğrenmek istiyorum.” Seyid Rıza, her zamanki nazik ve şefkatli duruşuyla Hıdır Bey’e misafir gibi davranarak, onu incitmemek için kendisine şu soruyu yöneltir: “Size İdare İbrahim Ağa’nın cevabı ne oldu?” diye sorar. Hıdır Bey, “İdare Bırahim Ağa dedi ki, ‘Ben Osmanlı’nın çeşmesinden asla su içmem.’ Siz bu hususta ne diyorsunuz?” diyerek konuşmasını bitirir. 

Seyid Rıza, konuşmaya başlar: “İdare İbrahim Ağa, mert ve cesur bir kişidir. Doğru bildiği yoldan şaşmaz. Doğru bildiği sözü de karşısındakinden esirgemez. Ne dediyse doğru demiştir, elbette bir bildiği vardır. Ben de aynen onun gibi düşünüyorum ve onun gibi karar veriyorum. Bu şartlarda Ankara’ya gidersem halkıma ihanet etmiş olurum. Ben, pul, makam peşinde değilim. Ben milletimin huzur ve geleceğini düşünüyorum. Milletim kan ağlarken Ankara’da vekil olarak nasıl rahat edebilirim, Hıdır Bey? Kendi rahatını düşünen, halkına ihanet eden insan, insan sayılır mı? Benim diyeceğim de bu kadardır.” 


Üç Dêrsim vekilinin akıbeti

Seyid Rıza ve İdare İbrahim Ağa’nın ret kararları Ankara’ya çabuk ulaştırılır. Hemen Seyid Rıza’nın yerine Abasan Aşireti’nden Mıço Ağa (Miçê Zeynê), Koçanlı İdare İbrahim Ağa’nın yerine de Ferhatan Aşireti’nden Diyap Ağa’nın Ankara’ya Dêrsim milletvekili olarak gönderilmesine karar verilir. Önce Mıço Ağa, sonra Diyap Ağa, Ankara’ya vekil olarak giderler. Bu arada Bahtiyaran Aşireti’nden de Hasan Hayri de Dêrsim milletvekili olur. Uzun bir yolculuktan sonra her üç Dêrsim Milletvekili ayrı ayrı Ankara’ya varır. Gazi Paşa’nın Diyap Ağa’ya nerdeyse hep “Baba” diye hitap etmesi, onun da Gazi’ye bir baba gibi desteği çok anlatılır. Mıço Ağa ve Hasan Hayri de yeni Türkiye’nin oluşmasında en az Diyap Ağa kadar Gazi Paşa’ya destek çıkarlar, muhalif olanlarla mücadelede Paşa’ya büyük katkılar sunarlar. Bu katkı ve hizmetlerin karşılığında Gazi Paşa, engelleri aşıp rahatlığa kavuşunca, kendisine muhalif olan vekilleri nasıl bertaraf etmiş ise her üç Dêrsim vekilini de süreç içerisinde bertaraf etmekten kendini alıkoyamaz.

Atatürk’ün siyasi rakiplerine karşı hiç müsamahası yoktu. Kurtuluş Savaşı’nın Batı Cephesi’nde başarılı bir komutan olan Çerkes Ethem’i ve mesliste vekil olan kardeşi Tevfik Bey’i tasfiye ederek başarılarını kendi hanesine kaydırmıştır. “... mahkeme, bazı safhalardan ve şahitleri de dinledikten sonra, Yeşil Ordu’nun ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetini devirerek; milletin arzusu hilafına bir hükümet tesisine’ çalıştığı gerekçesiyle, bu teşkilatın içinde bulunduklarını kabul ettiği, o günlerde Yunanlılara iltica etmiş bulunan Çerkes Ethem, kardeşi Tevfik ve Reşit Beylerle bu konuda işbirliği yapan arkadaşlarının idamlarına gıyaben... Çerkes Ethem ve kardeşlerinin Yeşil Ordu’yla ilgisi, Çerkes Ethem ve yakınlarının Yeşil Ordu Teşkilatına kazanılmış olmalarından ileri geliyordu.
Zaten o zaman komünistlik, bolşeviklik sözleri Ankara’da ürkütücü sözler değildi. Çünkü mahkeme zabıtlarından, o sıralarda Ankara’da, Millet Bahçesinde, Mülkiye Kaymakamı Vakkas Ferit Bey’le, Sovyet Sefaretinden Şerif Manatof’un komünistlik uygulamaları hakkında açık konferanslar verdikleri anlaşılmaktadır. Yeşil Ordu, Mustafa Kemal’in bu emriyle faaliyetlerini tatile mecbur edilmiştir.”(*)


Topal Osman

Daha sonraları birçok olayda kulanılan Çeteci Topal Osman adlı “Adam Öldürme Makinesi” lakaplı kişi, Mustafa Kemal tarafından Kasım 1920’de Muhafız Kıtası Komutanlığı‘na yarbay rütbesi verilerek getirilir. Topal Osman, Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey’i Mustafa Kemal’e karşı sert muhalefet izlediği gerekçesiyle 27 Mart 1923’te öldürür. Şükrü Bey’i Atatürk’ün emriyle öldürdüğü söylenir. Siyasi pekçok öldürmede adı geçen Topal Osman en tartışmalı adlardan biridir. Tutuklanması için Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yakalanma kararı çıkartılır. Bu arada Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı olarak Albay İsmail Hakkı Tekçe atanır. Güvenlik kuvvetlerine teslim olmayan Topal Osman, Ankara’nın merkezinde Papazın Bağı’ndaki baskında yaralı olarak ele geçirilir. Topal Osman hastaneye kaldırılırken Cumhurbaşkanı Muhafız Alayı Komutanı Albay İsmail Hakkı Tekçe’nin sıktığı kurşunlarla kafası darmadağınık olur ve 4 Nisan 1923’te öldürülür. Çankaya yakınlarında bir mezar açılarak toprağa gömülür. Sonradan da Atatürk’ün Giresun ziyareti sırasındaki özel emri ve mezarının anıt mezar olarak yapılması için kendisinin ayırdığı parayla mezar, Ankara’dan Giresun Kalesi’ne nakledilir.

Topal Osman’ın Koçgiri’de öldürdüğü insan sayısı da bilinmeyecek kadar çoktur. Yaptığı siyasi cinayetler, Balkanlardaki katliamların yanı sıra Ermenilerin de kanına eli bulaşan Topal Osman’ın bir de Hac’a gitme isteği vardı. Erken öldürüldüğü için Topal Osman’ın gerçekleştiremediği Hac ziyaretine, vekil olarak silah arkadaşı Kurtoğlu Hacı Hafız Mustafa gönderilmiştir. Bu yüzden onun adına ölümünden sonra “Hacı Topal Osman Ağa” sıfatı da verilmiştir.


Albay Hakkı Tekçe kimdir?

1937/38 yıları arasındaki “Dêrsim İsyanı” olarak nitelendirilen acıklı olaylarda nerede asker fazlası varsa yönleri Dêrsim’e verilir; Dêrsim’de yer, gök asker kaynar! Öyle ki bu kadar asker yetmiyormuş gibi bir de Ankara’da Cumhurbaşkanı’nı koruyan Muhafız Alayı da Dêrsim’e gönderilir. Kurtuluş Savaşı’nda başarılı olmuş ve Atatürk’ün özel güvenini kazanmış askerler de bu alayda görevlendirilir. Alayın başına da Mustafa Kemal Paşa’nın özel koruması olan Albay İsmail Hakkı Tekçe getirilir. 

Albay Tekçe, 1892 yılında Üsküdar’da doğmuş, 1912 yılında Harp Okulu’ndan piyade teğmen olarak mezun olmuş, ilk önce Erzincan’daki 10. Kolordu’ya tayin edilmişti. Bu arada da Dêrsim bölgesini çok gezerek ve iyice tanımıştı. Balkan Savaşı’na gönüllü olarak katılmış, çeşitli kıtalarda görev aldıktan sonra Ardahan’da bulunan 3. Kafkas Tümeni 8. Alay’da görev yaparken Şubat 1920’de Mustafa Kemal Paşa’nın özel koruma ve refakat subaylığına tayin edilmişti. 17 Nisan 1920’de Ankara’ya gelen üsteğmen İsmail Hakkı Tekçe, Mustafa Kemal’in emrine girmiş, cumhurbaşkanının korumasını zayıf görerek Muhafız Takımı kurulmasını teklif etmişti. 

18 Temmuz 1920’de Muhafız Takımı resmen oluşturulur. “Genelkurmay’ın Harp Tarihi” belgelerinde, “15. Tümen de aynı şekilde birçok köylerde yaptığı arama sonunda 150 haydutu daha imha etmiş, köy ve tarlaları yakmıştı. 69 kişi daha imha etmiş ve erkek, kadın ve çocuklardan ibaret 381 kişilik bir kafileyi batıya nakletmişler” diye bir başka olaya not düşülür. Cumhuriyetin Teşkilat-ı Mahsusa’sında Albay İsmail Hakkı Tekçe ve Topal Osman’ın adları da geçer. 

Bir albay düşünün, planlama safhasında korgenerallerle, orgenerallerle birlikte çalışıyor. Albay İsmail Hakkı Tekçe, Mustafa Kemal’in Teşkilat-ı Mahsusa’sının başındaki bir kişiydi. Mustafa Kemal, kendi Teşkilat-ı Mahsusa’sını da kurmuş olan bir liderdi. Bu teşkilatın başında da İsmail Hakkı Tekçe’nin olduğu söylenir. Bu önemli kişi, Atatürk’ün güvenebileceği nadir kişilerden biriydi. Bu nedenle de “Dêrsim İsyanı’nı“ bastırmak üzere Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı ile birlikte gönderilmişti. Bu alay, olayları bastırırken nizami birliklerin yapmaktan kaçındıkları tüm imhaları son derece serinkanlılıkla yapar. Bu nedenle de çok başarılı işler yapmış gibi gösterilmek istenmektedir. Köy yakmalarla, insanları bir eve toplayıp evleri ateşe vermekle işe başlamışlardı. Evleri ateşe vermek kendileri için kolay olduğundan ve köylerin bir daha kullanılamaması için bu yöntem uygulanmıştı. 

Albay İsmail Hakkı Tekçe, üç ay Takım Komutanlığı, bir buçuk yıl Muhafız Tabur Komutan Vekilliği, 1922-1927 yılları arasında ise Muhafız Tabur Komutanı olarak görev yapar. Daha sonra yarbay ve albay rütbelerinde 1939 yılına kadar Muhafız Alay Kumandanlığı görevini üstlenir. Atatürk’ün yanında kesintisiz 18 yıl görev yapan ve her türlü özel işlerini yapmakla tanınan bir komutandır. Topal Osman’dan daha maharetlidir ve yaptıklarında iz bırakmayacak kadar deneyimli bir komutandır. Atatürk’ün ölümünden sonra 1942 yılında Tuğgeneral, 1943 yılında Tümgeneral olur; 1951 yılında ise emekli olur. 1975 tarihinde vefat eder. 

İsmail Hakkı Tekçe, Dêrsim’de en önde yakıp yıkan öncü birlikleri yönetiyordu. Çarpışan askerler içinde de en önde olandı. Seyid Rıza’ya alelacele verilen idam kararı da bu döneme rastlar. Seyid Rıza ile görüşmek isteyen Cumhurbaşkanı Atatürk, onu Erzincan’a çağırtıp yakalanmış süsü vererek Elazığ‘a gönderir. Kendisinin de Elazığ’a gelişini Seyid Rıza’nın asılacak geceye denk getirir. Bu dönemde, “Kürt’tür ve Kürtleri koruyor” gerekçesiyle başbakanlıktan alınan İsmet İnönü’nün yerine Celal Bayar atanır. 3. Ordu Müfettişi Kazım Orbay, Genel Vali General Abdullah Alpdoğan ve Malatya Emniyet Müdürü’nü de yanına alarak özel treniyle Elazığ’a gelir. Seyid Rıza ise idam edildiği 14 Kasım’ı 15 Kasım’a bağlayan gece, yüksek güvenlik amacıyla Milli Amele Hizmetleri (MAH) mensuplarından başka kimsenin bulunmadığı Elazığ Merkez Tren İstasyonu’na getirilir. İdam mahkumunu treninde kabul eden Atatürk ile Seyit Rıza arasında geçen o konuşmayı, o tarihi ana tanıklık edenlerden biri olan isimsiz MAH ajanı, merkeze geçtiği raporunda bütün açıklığıyla anlatarak açıklığa kavuşturur. Gerçi raporun içeriği az çok biliniyordu; fakat bunu kanıtlayan yazılı belge ele geçirilmemişti.

BURHAN KEMAL


YARIN:

* Atatürk-Seyid Rıza görüşmesi

* Seyid Rıza’nın idamı

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.