Dağlardan Yıldızlara devrim şarkıları


Öncelikle ‘Dağlardan Yıldızlara’ adlı albümü hazırlarken ne gibi heyecanlar, zorluklar yaşadınız?
‘Yıldızlardan Dağlara‘ albümleşme aşaması yani şakıların aranjelerinin yapılması ve stüdyo kayıtları, şarkıları okumak en heyecanlı, en güzel aşamaydı. Mîr Müzik’te çalışanlar, benim eski arkadaşlarım. Devrimci bir kurum olarak sundukları maddi imkanların yanısıra büyük moral destek oldular. Şarkıların aranjesini yapan Memo Gül, usta bir müzisyen ve aranjör. Besteci şarkının ruhunu yaratır. Aranjör bedenleşmesini sağlar. Her şeyden önce Memo ile -diğer çalıştığımız arkadaşlarla olduğu gibi- aynı dünya görüşünü paylaşıyoruz. Bu duygu birliği, kendisini albümde de gösterdi. Tam bir komündük yani. Kıyaslama yapmak gerekirse, Unkapanı koşullarında yapılan albüm çalışmaları her aşamada büyük sorundur. Prodüktör bir dert, stüdyo ayrı bir dert, hile hurda… Sorunsuz bir dakika geçmez. Tek amaçları rant olduğundan solistmiş, sanatmış, hepsi bunun gölgesinde kalır. Kısacası, ‘Yıldızlardan Dağlara‘ benim beşinci albüm çalışmam oldu ve ilk defa sorunsuz, heyecanlı, ‘Dağlardan Yıldızlara‘ya yakışır bir çalışma süreci oldu.
Müzikal anlamda bir duruşunuz var, bunun son albümde de devam ettiğini görüyoruz: Ezene-sömürene öfke, direniş ve mücadele, özgürlük umudu, yaşamını yitirenleri unutmayan, marş tarzında devrimci şarkılar... Ne diyorsunuz?
Evet devrimci şarkılar. Bu aslında beni ve yaptıklarımı özetliyor. Demirci Kawa’dan Spartaküs’e ve günümüze kadar köleliğe yani devlete başkaldıranların mücadelesi devam ediyor. Kawa destanı, şarkılar olmasaydı günümüze kadar nasıl yaşayabilirdi? Eminim ki Spartaküs’ün isyancılar ordusunda da mücadeleyi şarkılarla dillendiren en az bir-iki savaşçı vardı. Olmaması mümkün değil. Şarkıları olmayan bir devrim, devrim değildir. Unutulup gittiler kuşkusuz. Ama savaşsız ve sömürüsüz bir yaşamın mücadelesini veren kahramanların şarkılarını yaparak onları ölümsüzleştirdiler. Yani Roma sömürgeciliğine karşı direnen Vezüv dağı ile Ortadoğu’da sömürgeciliğe direnen Kandil dağı arasında sadece zaman ve mekan farkı var. Ben bu inancı paylaşanlardanım. Devrime olan sevdamdır şarkılarım.
Hatta son albümünüzde bu tarzınızı radikal anlamda bilediğinizi söyleyebilir miyiz? “Geliyorlar”, “Amedli Çocuklar” şarkıları buna örnek...
Doğru. Çünkü egemen, gerici güçlerin saldırganlığına karşı özgürlükçü güçlerin direnişi de radikalleşmek zorunda kaldı. Beni –sizin deyiminizle- bileyen de bu oldu. ‘Amedli Çocuklar‘ şarkısı böylesi bir etkileşimin ürünü. ‘Geliyorlar‘ şarkısı kimilerini şaşırttı. Bu şaşkınlığın, şarkının marş niteliğinde olması kadar verdiği açık mesajla da ilgisi var tabii. Sanat soyut olduğu kadar somut bir gerçekliği de anlatmak zorunda. Yeri gelir, ‘Üşüyorum’, ‘Mor Diken ya da ‘Delal’ gibi sevda şarkıları söylenir, yeri gelir ‘Geliyorlar’, ‘Partizanan’ ve ‘Orhan Yoldaş’ gibi devrimci şarkılar söylenir. Yüreğinde sevgi taşımayan birinin kavgaya da gidemeyeceği aşikardır. İnandığım gibi yaşıyorum, yaşadığım gibi hissediyorum ve şarkı yapıyorum.
Albümde göze çarpan bir farklılık var. Amedli Çocuklar, Partizanan ve Karanfiller şarkılarını Türkçe ve Kürtçe söylemişsiniz...
Çünkü bu şarkılarda Kürt devrimcileri anlatılıyor. Türk kökenli devrimci bir sanatçı olarak bu şarkıları hem kendi anadilimle hem de Kürt devrimcilerinin anadiliyle okuma düşüncesi oluştu. Aynı şarkıda iki dil. Bu ülkemizde sözlü müzikte yeni bir deneme.
Che üzerine söylenen Hasta Siempre’yi hem Türkçe hem İspanyolca söylemişsiniz. Sanırım daha önce Türkçe söylenmemişti…
Doğru. Hasta Siempre Türkçe olarak hiç okunmadı. Çünkü Türkçe sözleri yoktu. Hasta Siempre (Sonsuza kadar) şarkısını ilk defa 80’li yılların başlarında dinlemiştim. Inti Ilimani isimli Şilili bir grubun albümüydü bu. O dönemde, devrimciliğe yeni atılmış ve bunun yanısıra müzik yapan 14 yaşında bir gençtim. Şarkı, İspanyolca olduğu için sözlerini anlamıyordum tabii. Fakat nakaratında ‘Comandante Che Guevara’ geçmesi şarkıyı sevmeye yetiyordu. İleriki yıllarda müzikle daha bir içiçe olunca şarkının sözlerinin anlamını da öğrenmiş oldum. 92 yılında yapmış olduğum ilk albümümde Hasta Siempre şarkısını okumak istedim. Fakat o günkü koşullarda İspanyolca okusan neye yarayacak? Türkçe sözü de yok. Yani içimde kaldı öylece. Derken 2000’li yılların başında şarkıya Türkçe söz yazdım. Fakat bu arada Nathalie Cardone’nin yeniden yorumladığı şarkı ortalığı hala kasıp kavuruyor. Sonra Grup Yorum da şarkıyı İspanyolca okuyunca, biraz daha beklemeye karar verdim. Doğru zaman şimdiydi. Böylece ‘Daglardan Yıldızlara‘ albümünde, ilk defa Hasta Siempre, yazdığım Türkçe sözlerle dinleyiciyle buluşmuş oldu. Memo Gül arkadaşım şarkıyı bizim müziğimizin motifleriyle yeniden yorumlayıp aranje etti. Ve çok başarılı bir çalışma oldu. Hasta Siempre’yi aslında üç dilde, yani İspanyolca, Türkçe ve Kürtçe okumak istiyordum. Malesef Kürtçe sözleri yetiştiremedik. Çok sevdiğim Kürt şair Wezir Demir dostum, Hasta Siempre’ye bu arada Kürtçe söz yazdı. Amacımız bu yıl içerisinde Hasta Siempre’nin ilk defa Kürtçe de okunduğu bir müzik klibi hazırlamak. Hasta Siempre’yi yorumlayıp, ülkemiz insanıyla paylaşmış olmak onurlu bir duygu.
Albümün içinde ‘Derya Derya’ ayrı bir yerde duruyor. Nedir bu şarkının hikayesi?
‘Derya Derya‘ şarkısını, yaşanmış bir hikayeden etkilenerek yaptım. 2003 yılında İstanbul’a tekrar döndüğümde İkitelli’de bir gecekonduda kalıyordum. Üst kattaki komşularım -zaten şarkıda da bu geçiyor- anne, baba, 5 kardeş ve Derya ile kızı Beriwan. Zaman içinde bütün aileyi yakından tanıma firsatı oldu. Derya’nın yaşadıkları hazin bir öykü. 90’lı yıllarda köyleri devlet tarafından boşaltıldığı için İstanbul’a göç etmek zorunda kalan bir Kürt ailenin en büyük kızının hikayesi. Yani metropolde bir Kürt kadını olarak dul kalmak, yeniden baba evine sığınmak ve emekçi olmak. Baskı ve sömürü cehenneminin ortasında bir kadın. Kendisini yaşama bağlayan bir tek sebep kalmış, o da kızı Beriwan. Aslında milyonlarca kadının ortak kaderi. Daha fazlasını anlatmaya gerek yok diyorum. Şarkı zaten anlatıyor.
Dağlardan Yıldızlara adı sizin için neyi ifade ediyor?
İnandığım ve biraz önce söylediğim her şeyi ifade ediyor.
Son olarak ne söylemek istersiniz...
Şarkılarla dünyayı değiştirmek ne de insanlığı kurtarmak mümkün değil. Fakat‚ dünyanın değişimi ve insanlığın kurtuluşu uğruna mücadeleye şarkılarla güç vermek mümkün. ‘Dağlardan Yıldızlara’ albümünün böyle bir iddiası var. Bu söyleşi için çok teşekkür ediyorum. Bütün dinleyenleri Dağlardan Yıldızlara olan inancım, umudum ile selamlıyorum.
‘Diz çökmeyeceğiz’
Her albümünüzde Dêrsim’e dair şarkılar var. Bu albümde de iki şarkı var. Bir şarkıda da Seyit Rıza’dan alıntı var. Bu Dêrsim sevdası nereden geliyor diye sorsam...
Çok sevdiğim iki yer var; biri Amed diğeri Dêrsim. Belki de devrimci bir ailede yetiştiğim için Dêrsim’le çocukluğumdan başlayan bir duygusal bağ gelişti. Çünkü anne ve babamın Kürt arkadaşlarının birçoğu Dêrsim’liydi. Dêrsimli çocuklarla birlikte büyüyorsunuz. Dêrsim sizin için de direnişin sembolü oluyor. Dêrsim’e ilk defa 2004 yazında, festivale katılmak için gittim. Her şey bana çok tanıdık geldi. Doğası, insanı ve kültürü. Binlerce yıl insanlar doğa ile barışık, devletsiz ve komünal bir yaşam sürdürmüş, bunu bir kültür haline getirmiş. Bu kültürün etkisinin hala sürdüğünü yerinde gördüm. Ancak Türk devletinin 1930’lu yıllarda başlattığı soykırımın günümüze kadar kültürel soykırımla birlikte devam ettiğini görmekte bir o kadar öfkelendirdi tabii. Dêrsim’e ilk ve daha sonraki gidişlerimde beni evinde öz oğlunu karşılar gibi ağırlayan Naze annem bu sevginin diğer yani. Orada edindiğim birçok dostluk ve bu insanların yaşam hikayeleri. İşte bu etkileşimler sanatsal üretime de yansıyor. Dêrsim ile ilgili şarkılar böyle oluştu. Bu albümde yine ‘Mor Diken‘, ‘Karanfiller‘ ve ‘Ateşin İçinden‘ şarkıları böyle oluştu. Devlet, Dêrsim’de yaşamdan yana ne varsa katlediyor. Buna hile ve yalanlarıyla devam ediyor. Bu hepimize dert oldu. Bizde onun önünde diz çökmeyeceğiz, bu da ona dert olsun!
N. DENİZ BİLGİN
