Deniz FARUK ZEREN: Çay saati

Haberleri —

Ceketimin cebinde, iç cebinde, aşağıdaki küçük çakmak cebinin de içinde sonradan dikilmiş daha küçük, küçücük bir cep var. O cebin içinde gizli bir not taşıyorum. Elbette ne yazdığını bilmiyorum o notta, ama yarın Newroz olduğuna göre… Bunları düşünmem yanlış ama ne yapayım yarın Newroz. Üçer üçer toplanacağız, onu yazıyordur kesin notta ama… Bunları düşünmem yanlış.

Baştan söyleyeyim. Şimdi beni ta karşı kaldırımdan geçerken görüp, koyulaşmış muhabbetinizi dağıtıp, Üçgen Park’ın kireçle boyanmış, kısa duvarının yeşil demir parmaklıklarının önüne kadar koşturup gelerek “Büleeent, Bülent” diye ısrarla seslenip çay içmeye çağıran arkadaşlarım. 

Şimdiden söyleyeyim ki, sonra o küçük kara lastik çekilerek yapılmış kürsülerde oturup, çay sehpasının üzerindeki sigara paketlerini soğururken, tam da ikinci karbonatlı çaylara geçip, sohbetimizin koyu yalnızlığına dalmışken çaycı İsmail’in arada laf atmalarına kısa cevaplar verip, konuya geri dönmüşken birden bire o mavi dolmuş ve beyaz Renault parkın önünde durup, polisler kaşla göz arasında parkın her tarafını sararlarsa, sonra hızlıca masalara dağılıp “beyler arama ve kimlik kontrolü” diye buyururlarsa, ceketimin çakmak cebinin içine, o cebin de içine dikilmiş gizli cebimdeki bu gizli notu bulurlarsa, o pis sakallı, yılan gözlü, koto* polis, “vay vayyy… Bülent Bey bu da neymiş böyleee” deyip alay ederek sırıtırsa, sonra daha ağzımı açmama fırsat vermeden sizi de benimle birlikte çay bahçesinde oturan herkesin gözü önünde o mavi dolmuşa ite kaka tıkıştırırlarsa, siz daha “yav abêm bizim bir şeyden haberimiz yok, bizi niye alıyorsunuz?” diye söylenmeye kalmadan benim gibi başlarınızın üzerine birer polis memuru oturur da bir yandan böğrünüze böğrünüze vurup küfür ederlerse size, üstelik Karakeçi Camisi’nin oradan, kestirmeden emniyete getirip dolmuştan indirir indirmez sıra dayağına başlar, kimimizin kafasında, kimimizin omuzunda o kalın meşe sopalar kırılışa, o da yetmezmiş gibi hepimizi ayrı ayrı hücrelere atıp hemen vakit kaybetmeden sorguya başlayıp, muhtemelen şifreli yazılmış bu notun nereden gelip nereye gittiğini, şifrelerin çözümünü ve hatta giderek teker teker sizin de konumunuzu, görevlerinizi falan da sormaya başlarlar da, sizler de her soruşlarında “yav abêm, bizim bir şeyden haberimiz yok, yoldan geçiyordu Bülent, duvarın dibine kadar koşturup gittik, çay içmeye çağırdık, o ısrarımıza dayanamadı geldi oturdu” dersiniz, dersiniz de dinlemezler, dinlemezler de sonra gelsin falakaydı elektrikti, tazyikli suydu, şuydu buydu yersiniz de yersiniz de, bu arada Üçgen Park ahalisinden yaka paça alınıp götürüldüğümüzü duyan babalarınız emniyetin önüne gelirler de, o gerdanı sarkmış beyaz ablak suratlı emniyet müdüründen bir çuval laf işitip evlerine yollanırlarsa, sonra, sabahtı, ertesi gündü, daha ertesi gündü derken benim iç iç cebimde buldukları nottaki şifreleri, nereden gelip nereye gittiğini de çözememenin öfkesiyle dördümüzü de bir güzel paketleyip döküntü bir cezaevi arabasıyla Diyarbakır’a yollarlarsa orada da birkaç gün inceydi, kalındı, çaprazdı, düzdü, derindi, engindi sorgulardan sorgulara alıp çirimizi çıkarırlarsa, onu söyledin bunu söylemedin, bunu söyledin onu söylemedin derken nihayet savcının karşısına çıkarırlarsa, savcı iç iç cebimde yakalanmış nota iğrenerek bakıp hepimize düz giderek hakime yollarsa, hakim akşam yemeğe geç kalmamak için çarçabuk tutuklanmamıza karar verirse, sonra kendimizi hooop o Diyarbakır Cezaevi’nin meşhur şefkatli kollarında bulur da girişte bir temiz hoş geldin dayağı da yersek, sonra volta volta o mahkemeydi yok o olmadı sonraki mahkemeydi, o da olmadı üçüncü, beşinci mahkemeydi derken üç yıldı, beş yıldı, on yıldı, on beş yıldı cezalar verirlerse biz daha kedere, kötü tesadüfe küfrededururken o cezaeviydi bu cezaeviydi, açlık greviydi, hastalıktı, koğuş baskınıydı derken…

Derken, yok kardeşler yok, cebimde, cebimin de içine dikilmiş diğer cebimde gizli bir not taşıyorum ben. Hiç öyle el sallayıp şirinlikler yapıp çaya çağırmayın beni. Hadi size afiyet olsun. Olacak varsa da bana olsun. Hem yarın Newroz. Üçer üçer toplanıp, teker teker kaçacağız. Biner biner toplanıp kaçmadan kutlayacağımız zamanlara kadar…

* “Koto”, kısa demek, yerel bir söylem.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.