DenizYusufHüseyin birleşik yazılır, devlet ayrı

Haberleri —

"ey dışarıdan içeriye sürekli kendisine bakanlar/ gözüm size emanet değil gördüklerim hiç değil/ her gülene inanmam, her aynaya yüz sürmem/ boynum ağaçta gözüm pencerede kırılabilir..."

Şu netameli ortamda sağıma soluma dikkatlice bakarak bir cümle kurayım: "Şiir ile okur arasına giren şair çarpılır…” Kızan şair/okur kızsın ol hakikat böyledir çünkü insan da şiir de çok kapılıdır. Okur, şairin o şiiri niçin yazdığına bakmadan, bilmeden kendi anlam kapılarından kendi yaralarından ya da sevinçlerinden girer şiire, şaire rağmen okur. Hal böyle olunca da "Şiir şaire dermiş ki, gölge etme başka mana istemez…” cümlesi yürürlüktedir. Ne var ki, bu hakikate rağmen bazı şiirlerin bir hikayesi vardır. O şiirin arkasındaki hikaye bilinince o şiir başka bir mecrada yolculuğunu sürdürür. Ece Ayhan’ın Yort Savul şiiri böylesi şiirlerin önemli örneklerindendir… Cümlenin ipini uzatmadan Ece Ayhan’dan dinleyelim hikayeyi: "YORT SAVUL'a geliyoruz: Bir gece, gecenin bir vaktinde o pırıl pırıl güneşli Türkmen kocası ‘Bizim Yunus'un Divan'ını okurken suyu iyi verilmiş ve dökülmüş bir şiire rastladım. Ya da rastlatıldım. Hayatın özü olan diyalektik bundan güzel ve kusursuz anlatılamazdı. Sıkı delikanlı gibi… Yani öylesine sıkı. "Kul padişahsız olmaz/ Padişah kulsuz değil/ Ama kim bileydi/ Halk aytmasa yort savul!" 

Ece Ayhan, Yunus’un divanındaki bu dörtlük ezberini bozar… Dörtlüğün sırrını çözmek için Yort Savul kelimesinin anlamına bakar. Yort Savul’un eskiden padişahlar halk arasından geçerken korumalarının ellerinde kılıçlarla yol açmak için kullandıkları bir deyim olduğunu öğrenir. Özetle, padişah geliyor kaçışın savulun, önünü açın demektir Yort Savul… Ve şair yazısına şöyle not düşer: "Yort Savul, yalnız padişahlar için söylenir. Benim şiirde ise bir padişah 'üç ağır yıldız' oldu Deniz, Yusuf ve Hüseyin. Yani Erzurum, Boğazlıyan ve Sarız..." 

Şimdi bu bilgiler ışığında bu şiiri okuyalım:

YORT SAVUL

1. Atlasları getirin! Tarih atlaslarını!/ En geniş zamanlı bir şiir yazacağız.

2. Harbi karşılık verecek ama herkes/ Göğünde kuş uçurtmayan şu üç soruya:

3. Bir, Yeryüzüne nasıl dağılmıştır/ Tarihi düzünden okumaya ayaklanan çocuklar?

4. İki, Daha yavuz bir belge var mıdır ha/ Gerçeği ararken parçalanmayı göze almış yüzlerden?

5. Üç, Boğaziçi bir İstanbul ırmağıdır/ Nice akar huruç alessultanlarda bayraksız davulsuz?

6. Nerede kalmıştık? Tarihe ağarken üç ağır yıldız/ Sürünerek geçiyor bir hükümet kuşu kanatları yoluk

7. Çocuklar! ile bile muhbirler! ve bütün ahali!/ Hep birlikte, üç kez, bağırarak, yazınız

8. Kurşunkalemle de olabilir/ Yort Savul! 

Böylece şair, şeytanın bacağını kıran Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in ve elbette o konjonktürde Mahir ve arkadaşlarının ve diğer devlet dersinde öldürülenlerin) tarihsel eylemlerinin tersinden bir okumayla Yort Savul olarak anlamlaştırır. Padişahlar kılıçla yolarını açarlarken onlar "kurşun kalemle” coğrafyada bir çığır açarak tarihe geçmiştir… Bu nedenle ben Gezi İsyanı’na Yort Savul’dan el alarak Yort Çapul demiştim…

Seyid Rıza ve oğlu Hüseyin için yazdığım "Tel Maşa Tarih” şiirini "o yüzden beni oğlumdan önce asmayın diyen zaza dede varsa/ bulutla koşturacak dağlılardan/ boynumdan başka cümlem yoktur artık/ insanın iple ölçülemeyeceğini anlamadılar” dizesiyle bitirmem de bu hikayelere dahildir… Çünkü öncesinden, onlardan bu güne evrilen tarihi tek bir sözcükle "Yort Savul” olarak özetleyebiliriz. Bazen kurşun kalemle, bazen bir şiirle, idam sehpasındaki bir cümleyle, bazen işaret ve itiraz parmağını yitirmeyen çocuklarla da olabilir Yort Savul…

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.