Dersim ve A la Turka Özür

Haberleri —


TC daha kurulmadan, Kemalist klik 1921’de Kocgiri‘ye yönelmekle Kürt düşmanı karekterini açıkca ortaya koydu. TC kurulduktan sonra ise Şark İslahat Planı, Takrir-i Sukun, Tunceli kanunları ve bir dizi gizli raporla Kürdistan‘da demografik yapıyı değiştirmeye yönelik katliam ve soykırımla sürgünün altyapısı oluşturuldu. Tek ve homojen bir etnisite yaratmak için tüm devlet olanakları devreye kondu.
Bu nedenle de Dersim, TC tarihinde tekil ve lokal bir hadise, kırım, kıyım değil. Katliam ve soykırımlar zincirinin sadece bir halkası.
Kürdistan’da yürütülen bu Anti-Kürt politika ise bir devlet politikasıydı. Tek bir parti, kurum ve müktedirin almış olduğu bir karar değildi. Karar aşamalarının tümünde TC kurumları baştan aşağı yer aldı: Parlamento, hükümet, ordu, Reis-i Cumhur, Başbakan ve bakanlar, Kürdistan‘daki mülki ve askeri amirler, basın ve üniversite ile işi gücü yağma ve talan olan, ganimet kültüründen beslenen çeteler dahi bu politikada devreye kondu.
O dönem iktidarda CHP değil de başka bir parti olsaydı ve adı AKP, MHP, CHP, DSP, SHP, ANAP, Doğru Yol veya Adalet Partisi de olsaydı sonuç değişmezdi. "29. Kürt İsyanı“ diye adlandırılan son otuz yıllık mücadele döneminde bu partilerin tümü bir süreliğine de olsa iktidara geldi ve benzer politikalara imza attı; hiçbiri diğerinden farklı düşünmedi, farklı bir uygulama içine girmedi, çünkü aynı tornanın mamülleriydi.
Erdoğan hem sık sık ecdadından aldığı mirasa atıfta bulunuyor, onunla övünmeyi bir marifet sayarak Türk devletlerinin devamlılığından bahsediyor ancak iş somut bir olaya, bir soykırımı tanımaya geldiğinde ise topu taca atıyor, falanca parti iktidardaydı diyor.
Örneğin şu olsaydı Erdoğan ve Davutoğlu’nu bir nebze de olsa anlamak mümkündü. TC’yi lağvedip yerine örneğin yeni Türkiye değil de Türk İslam Devleti kurduk deselerdi, bu biraz anlaşılır kaçardı.
Kaldı ki bu olsaydı bile, TC’nin külleri üzerinde yükselecek yeni devletin de geçmişe yönelik sorumlulukları ortadan kalkmaz ve sıfırlanmaz.
Örneğin Almanya Federal Devleti, Nazi Almanyası’nın yıkıntıları üzerinde kuruldu. Ama Almanya’da hiçbir devlet yetkilisi "Nazilerin işlediği suçlar bizi bağlamaz, o suçları Nazi Partisi NSDAP işledi, biz kimseye tazminat ödemiyor, geçmişe sahip çıkmıyoruz“ demedi, diyemez. Ayrıca istemeden, benimsenmeden, özümsenmeden edilen bir özürden ise bir şey çıkmaz. Bir laftı ettiği Erdoğan ve Davutoğlu’nun, hepsi bu kadar. Buyrun iki resim: Biri Hitler rejiminin saldırılarına, koğuşturmalarına, takibatına uğramış bir Alman‘ın, Willy Brandt’ın resmi.
Kendisi de Nazi Almanyası’nın kurbanı olduğu halde, devlet sorumluluğu yüklendikten sonra 1970 Aralık ayında gittiği Polonya’da yere kapanan, Almanya adına Polonya halkından özür dileyen bir devlet adamının, bir demokrat ve her şeyden önce gerçek bir insanın resmi. Brandt, Varşova Gettosu Kahramanları Anıtı önünde diz çökerek dünyaya özrün nasıl dileneceğini göstererek takdir topladı, örnek oldu.
Resimlerden diğeri ise Davutoğlu ve eşinin. Özür dilemeye gittiği Dersim’de kameralara sırıtarak turistik bir hatıra fotoğrafı çektiren bir Türk devlet adamının resmi. İşte bu resim bile, Davutoğlu’nun dilediği özürde samimi olmadığının kanıtıdır. Dersim’de katledilen 50-70 bin insan ve o coğrafyada yaşayan onların torunlarıyla dalga geçen, onlara hakaret eden bir resim. Peki devletler nasıl özür diler? Devletler özür diledikleri suçları sonuçlarıyla birlikte bertaraf etmek, bir daha yaşanmaması için yasalar, kanunlar çıkarır, parlamento oturumları düzenler, komisyonlar kurar, okullarda ders olarak işletir ve tüm arşivleri açarlar, aynen Kanada, Avustralya, ABD ve başkalarının yaptığı gibi.
Peki TC, Erdoğan ve Davutoğlu bunlardan hangisini yaptı? Bir kanun ve yasa mı çıkarttı, konuyu Parlamento’da gündeme mi aldı, araştırma ve yüzleşme komisyonları mı kurdu? Ya da başında bulundukları devletin astığı, katlettiği insanların gömülü olduğu yerler mi gösterildi?
Katledilen onbinlerce insanın torunları ve yakınlarından af mı dilendi? Kara vagonlarla sürgüne gönderilen ve gittikleri yerlerde onlarca yıl horlanıp aşağılanan insanların kayıpları mı tazmin edildi? Subaylara ganimet niyetine peşkeş çekilen gencecik kızlardan devlet ve toplum adına özür mü dilendi? Hangisi yapıldı?
Bu nedenle de TC özürde samimi değil. Yarım ağızla dilenen ve hiçbir hükmü olmayan özürlere ise Kürtlerin karnı tok. Erdoğan ve Davutoğlu‘nu yarım ağızla da olsa özür noktasına getirense Kürt halkının mücadelesidir. O mücadele olmasaydı, Dersim’deki o aht ve yemin orta yerde kalsa ve o sır kulaktan kulağa fısıldanmasaydı ne Erdoğan ne de Davutoğlu bu konuyu açarlardı. Dersim soykırımından dolayı dilenecek özür en başta o soykırıma neden olan anlayış ve uygulamaların ortadan kaldırılması ve paradigma değişikliğiyle olur.
Kürtlere tüm gaspedilmiş haklarının em-küm etmeden iadesiyle olur. Kürt halkının kendini yönetme hakkına saygıyla olur. O halkın dilinin resmen tanınması ve okullar da dahil kamuda kullanılmasıyla olur. Ve özür o halkın başka yakalarda sürdükleri mücadeleye ve onun kazanımlarına saygı göstermekle olur. Peki Dersim’i CHP’ye fatura eden AKP, kendi emriyle işlenen Roboskî katliamından dolayı Kürt halkından özür diledi mi? MGK kararı doğrultusunda katledilenlerden hangisinin katilini yargıladı ve hakettiği cezaya çarptırdı? 20 yıldır her Cumartesi evlatlarını arayan analardan özür dileyip, evlatlarının kemiklerini teslim etti mi?
İşte tüm bunlar bu zat-ı muhteremlerin ne kadar samimi olduklarını gösteriyor.
Ve Seyid Rıza’nın son sözleri ise bugüne yol göstermeye devam ediyor: "Ben yalan ve hilelerinizle baş edemedim. Bu bana dert oldu. Ben de karşınızda diz çökmedim. Bu da size dert olsun!"

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.