Devlet savaşı durdursun!


12 Eylül'ü geride bıraktı
Demokratik evrensel değerlerin yaşamsal kılınmasıyla Kürt sorunu başta olmak üzere bütün sorunların çözüme kavuşturulması mümkünken, yasakçı, baskıcı, askeri ve siyasi operasyonların AKP hükümetinin temel politikası haline geldiğini ifade eden Alkan, artan siyasi operasyonlara dikkat çekti. Alkan, "Son günlerde Şırnak ve Hakkari başta olmak üzere bölgemizde, İstanbul, İzmir ve diğer kentlerde yapılan gözaltı ve tutuklamalar 12 Eylül dönemini bile geride bırakan siyasal uygulamalara dönüştü. Başbakan ve hükümetin tehdit ve şantaj dilini kullanması sonrası demokratik, meşru, hukuki temelde çalışma yürüten özellikle BDP'li Şırnak belediye başkanları, BDP'li yönetici ve üyelerine, kent meclisi üyelerine, KESK yönetici ve üyelerine, STK üyelerine yönelik gözaltı ve tutuklama furyası artarak devam etmiştir" dedi.
Kaotik bir döneme sürer
DTK'nin toplumun meşru bir örgütlenmesi olduğunu dile getiren Alkan, "Seçilmişlerden, siyasetçilerden, sivil toplum örgütü temsilcilerinden, aydın, yazar, şahsiyetlerden oluşan toplumun meşru zemindeki örgütlenmesi olan DTK de hedef haline getirilmiştir. Toplum dinamiklerinin sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel sorunlarını ele alan, çözüm projelerini ortaklaştıkları bu platform da illegalize edilmek istenmektedir" şeklinde konuştu. Alkan, "Sivil demokratik alana yönelik yapılan yoğun baskılar bu ülkeyi demokratik ve özgürlükçü değerlerle buluşturamayacağı gibi bu ülkeyi karanlığa ve kaotik bir döneme süreceği muhakkaktır" dedi.
Şiddette ısrar ölümdür
İmralı'da geliştirilen tecrit ve izolasyon politikalarının gerginlik ve çatışmaları derinleştireceği endişesi taşıdıklarını belirten Alkan, "Geçmişte denenmiş operasyonel politikalar Kürt sorununa çözüm getirmediği gibi sorunu daha da derinleştirmiş acıların ve ölümlerin çoğalmasından başka da bir şeye yaramamıştır. Türkiye'yi karanlığa sürükleyen operasyonlardan, gözaltılardan, tutuklamalardan, baskıcı ve yasakçı yasalardan bir an önce vazgeçilmelidir. Tutuklu bulunan siyasetçi ve sivil toplum örgütü temsilcileri serbest bırakılmalı, özgürlükçü ve demokratik yasalar hazırlanıp, zaman geçirilmeden yürürlüğe girmelidir" dedi. Alkan, "Kürt sorununun şiddet politikaları ile çözümünde ısrar etmenin ölüm ve gözyaşı getirdiği bir kez daha görülmüştür. Barış dilinin terk edilmesinden sonra başlayan savaş süreci yine onlarca insanımızın yaşamını yitirmesine neden olmuştur" dedi.
Erteleme, yayma ve oyalama!
Alkan, açıklamasının sonunda şunları belirtti: "Kürt sorununun barışçıl çözümüne büyük katkı sunacak özgürlükçü, çoğulcu, eşitlikçi, demokratik bir anayasa hazırlanması için tüm toplumsal kesimlerin sürece katılımı sağlanmalıdır. Demokratik siyasetin önü açılmalı, halkların ve toplumun temel talepleri ertelenmeden, zamana yayılmadan, oyalamadan karşılanmalıdır. Hükümetin geliştirdiği bu politikalar neticesinde son dönemde yaşanan kayıplar bizleri derinden üzmekte ve kaygılarımızı arttırmaktadır. Bu sürecin acil olarak durdurulması ve diyalog zemininin tekrardan başlatılması gerekmektedir."
AMED
Bölge Baroları: Askeri çözüm yok
Kürt illerindeki 16 Baro, operasyonların durması, müzakerelerin sürmesi ve Meclis’in sorumluluk almasını istedi.
Bölge barolarının Dersim’deki toplantısı sona erdi. Dersim Barosu’nun ev sahipliği yaptığı ve 23-24 Eylül tarihlerinde Dersim’de yapılan ve 16 baronun katıldığı toplantının sonuç bildirgesi 8 madde halinde yayımlandı. Ağrı, Bitlis, Hakkari, Malatya, Urfa, Van, Batman, Amed, Kars, Muş, Şırnak, Bingöl, Elazığ, Mardin, Siirt ve Dersim barolarının katıldığı toplantı sonunda dönem sözcüsü Dersim Barosu Başkanı Av. Fatma Kalsen, 8 maddelik bildiriyi okudu.
- Son zamanlarda artarak devam eden çatışmalı ortam, toplumu derinden etkilediği gibi biz bölge barolarını da kaygılandırmıştır. Şiddetin, karşı şiddetle ortadan kaldırılamayacağı, sorunlara insan hakları temelinde demokrasi içinde barış, diyalog ve uzlaşma yolu ile çözüm aranması gerektiği açıktır. Hiçbir şiddet kabul edilemez, bunun siyasi ve insani açıklaması olamaz.
- Devlet görevlileri ile örgüt temsilcilerinin çözüm için görüştüklerine dair ses kayıtlarının basında yer alması, genel olarak toplum nezdinde olumsuz tepki ile karşılanmamıştır. Bu durum, Kürt meselesinin şiddet dışında, görüşmelere kaldığı yerden devam ederek çözüme kavuşturulmasının toplum tarafından benimsendiğini de göstermiştir.
- Akan kanın bir an önce durması için müzakere dili hâkim kılınmalıdır. 30 yıllık toplumsal hafızamız sınır ötesi operasyonlar ve güvenlik eksenli politikaların çözüm olmadığını göstermiştir. Çözüm yönünde cesur ve kararlı adımların sorumlu aktörler tarafından atılması gerekmektedir. Genel Seçimlerin sonuçları, TBMM, Hükümet ve muhalefetten toplumun beklentisinin yüksek olduğunu göstermiştir. Bu kapsamda BDP’nin de içinde yer aldığı Blok Milletvekillerinin çözüm sürecine katkı sunmak için Meclis çalışmalarına katılması ve bunun koşullarının da yaratılması gerekmektedir. Sivil alanın genişletilmesi için haksız tutuklamalara son verilmelidir.
- Meclisin; Siyasi Partilerin, Sivil Toplum Kuruluşlarının, Baroların ve sürece katkı sunabilecek her kesimin görüşlerini de dikkate alarak toplumun beklentisi olan demokratik ve sivil yeni bir anayasa yapımı sürecinin başlatılması gerekmektedir.
- Faili meçhul cinayetler, toplu mezarlar, kayıplar, zorla göç ettirmeler, insanlığa karşı suçlar ve işkenceler konusunda Ülkemiz geçmişi ile yüzleşmelidir. Türkiye, Birleşmiş Milletler’in „Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme“ sine taraf olmalıdır.
- Çevre felaketlerine, olumsuz sosyal, ekonomik ve kültürel etkilere, toplumsal ve doğal yaşam alanlarının yok olmasına yol açan Ulusal ve Uluslararası Hukuka aykırı olan Baraj ve Hidroelektrik Santral projelerine son verilmelidir.
- Kadına karşı şiddetin, kadın cinayetlerinin önlenmesi ve faillerinin bulunması için etkili hukuki düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.
- Devletin meşruiyet temeli yargı; yargının meşruiyet temellerinden biri olan savunma mesleğinin ve baroların statüsü Anayasanın ‘Yargı’ bölümünde yer almalıdır. Demokrasi, Hukuk Devleti ve Adil Yargılanma Hakkı için avukatların Hakim ve Savcılar ile aynı önem ve değerde olduğu, savunmanın saygınlığı herkesçe kabul edilmelidir. Yeni Avukatlık Kanunu ihtiyaca cevap verebilecek şekilde, Türkiye Barolar Birliği ve Baroların görüşleri doğrultusunda yapılmalıdır.
