Devrim'in ikinci baskısı yoktur

Haberleri —


"Adorno’nun 'Auschwitz’den sonra şiir yazmak barbarlıktır' sözünü 'Auschwitz’den sonra ancak şiir yazılır' diyerek göğüsleyebilmemiz gerekiyor. Ne var ki bunun nasıl bir 'şiir' olduğu çok önemli. Son yıllarda Türkçe edebiyatta kitlesel kıyım ve kolektif yas anlatılarının, (başka bir deyişle, felaket anlatılarının) birkaç istisna dışında, soykırım endüstrisine, barbarlığın çoğaltılmasına, ölünün ve ölüye ait bedenin saygınlığının alaşağı edilmesine akıl almaz biçimlerde katkıda bulunduğu ortada." (Birgül Oğuz)
Eskiden neye sevineceğimizi ve neye üzüleceğimizi bilirdik. Bu "bilme", teorik-pratik el yordamından çok, hayat bilgisiyle ilgiliydi. Hem devlete hem de kendimize yenilmek, hayatın her alnında görülen "çürüme", "12 Mart'ın 'trajedi ve yenilgi', 12 Eylül'ün 'soykırım' olmasıyla" ilgili olabilir mi? AKP, din korkusu; eyvallah. Ama bu sabit "korkuya" kaydolup "sevinci" doğrudan/dolaylı CHP'yi koruma ve kollamak siyaseti marazi bir hal. Türkiye sosyalistlerinin Kemalizm ve ordu dahil sağındaki güçlere bel bağlama travmasının tarihi eskidir. Teorik-politik ve pratik açmazlarına karşın 1971 hareketleri, kendi özgücüne güvenmeyi içeren "şeytanın bacağını kırma", sisteme "kısa devre yaptırma" olarak kıymetliydi. Sevinmeyi unutmak bahsi, 12 Eylül'ün "devrimci soykırımı"yla da ilgili.
Devrimcilerin kapsam alanındaki kitleler bir yana, tarihen-siyaseten zamanını dolduran "önderlerin" eş zamanlı veya art zamanlı olarak kapitalizme kayıt yaptırdıkları bir "devrim soykırımıdır" bu. Bu çıplak hakikate rağmen "siyasal yas anlatıları" üzerinden acı beyanında bulunmak, mağlup/mağdur diliyle konuşmak ama bunu "mağrur" bir edayla yapmak sürüyor. Genelde "yazıklanma" ve "mağduriyet beyanı" üzerinden şekillenen edebiyatın da buna eklemlendiği söylenebilir. Edebi-siyasi "soykırımı" aşmak, "başa çıkılamaz kederi" hayatlarımızdan kovmak estetik-siyasi "oyunun" ötesine geçen yeni hamleler gerektiriyor. Bu noktada, bize "Hah" kitabını armağan eden Birgül Oğuz tekrar söz alsın: "Kefaretin gerçekleşebilmesi için mağlup kuşakların ıstırabının tanınması, uğradıkları yıkımın onarılması, uğruna mücadele ettikleri ve yenilgiye uğradıkları amaçların yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu da ancak devrimle, tarihin akışının durdurulması ve tarihin gizemsizleştirilmesi ile mümkündür. Bugün yas edebiyatını ya da yaslı edebiyatı ahlakın alanında tartışmak boynumuzun borcudur."
Her "soykırımın" sonuçlarından biri devrimden, kendinden amaç ve araçlardan sürgündür. Savaş kaybeden komutanlar gibi politik suçluların cezalandırılmasına eski Yunan'da "ostracism" denirmiş. Bu sözcükten türetilen, toplum dışına itmek anlamındaki "Ostrakismos ise, "kırık çömlek parçaları" anlamına gelen "ostraka" sözcüğünden türetilmiş. Bütünlüğü bozulmuş hayatın, bedenin, amaç ve araçların kırık parçalarının bir araya getirilmesi yeni bir amaç-araç varsaymakla kalmaz, kavramların ve hayatların yasını tutmanın bilgisini de içerir. Bu hevesin olmadığı yerde, "soykırımın" sunduğu keder/kader içinde yaşamak ve yaşlanmak, bunu "devrimcilik" olarak hatıra edip tarihi ve devrimi oyalamak mümkündür! Yerde ekmek parçası görünce öpüp başa koymak salt inanç dünyasıyla ilgili değil buğdayın emek ürünü olduğuyla da ilgilidir. Ama şimdi yerde devrim bulsak, şaşırıyoruz.
Devrimi, Kobanê'yi öpüp başımıza koymak aklımıza gelmiyor! Olur ya, bu devrim bizim evimize, mülklerimize de uğrarsa. Eskiler "mevziyi terk etmek mevzuyu terk etmektir" derlerdi. Devrimi terk etmek de mevzuyu terk etmektir. Unutulmamalı ki hiçbir devrimin ikinci baskısı ve yedeği yoktur.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.