Devşirme

Haberleri —


Söylediklerine katılmazsam dahi insanların düşüncelerini özgürce ifade etmesi gerektiğine inanan, savunan bir kişiyim. Yıllarca bu ilkeyi esas alarak yaşadım. 

Bunun yanı sıra, on yıl aşkın bir süredir gazetelere ve Web sayfalarına kısa süreli aksamaları saymazsak sürekli yazılar da yazarım.

Bu süre içinde gerçekleri kirletmiş olsa dahi yazanın kişiliğini rencide eden, düşünce özgürlüğünün sınırlarını aşarak yazısını hedef alan üçüncü bir makale yazmışlığım da yoktur. Düşüncelerimi ve değerlendirmelerimi kendime ait cümlelerle paylaşmaya çalışırım.

Ancak devşirmecilik, tahrik ve provokatif saldırı, bazen en sakin ve özgürlükçü insana dahi şalter attırıyor. Buna rağmen birkaç gün öfkemi bastırmaya çalıştım. Ancak yazılanlar bedenimde erimedi. Tüm çabalarıma rağmen öfkemi bedenimden uzaklaştıramadım ve bu makaleyi yazmak zorunda kaldım. 

O artık bir yazar değil bir politikacıdır. Geleneksel tarzda politika yapanların “yalan söyleme, halkına düşmanlık etme ve her kalıba girme” gibi müktesep haklarına da kavuştu.

Konu şudur. 

Orhan Miroğlu’nun Star gazetesinde 04 Mayıs 2015 tarihinde yayınlanan “CHP’liler HDP’ye oy verir mi?” makalesinde yazdıklarıdır.

Kürt politik hareketinde iken söyledikleri ile bugün söyledikleri arasında büyük bir zıtlık vardır. Ya o günlerde söyledikleri yalandı ya da bugün söyledikleri yalandır.

İster o gün ister bugün yalan söylemiş olsun; demek ki yalan söyleyen bir kişidir. Böylelerine de yalancı denir.

Mehmet Metiner de onun gibi bir süreci yaşadı. İkisi de soluğu vasıfları ayyukaya çıkmış partide aldı. Allah var! “Halifesi” ve “Emir’leri” yalancı olmayanları partilerine almıyor.

Yazısının bir yerinde diyor ki;

“..Başlangıçta, basit bir muhakeme yürütüldü. AK Parti ve Erdoğan’ın Başkanlığını durduracak yegane gücün HDP olduğu söylentisi, birkaç gün içinde bir şehir efsanesi olmaktan çıktı, medyada çok sayıda köşe yazarının altına imza attığı bir ‘ortak stratejiye’ dönüştü. HDP ise, bayram değil seyran değil, bu öpücüklerin sebebi nedir, diye sorgulamadan kendisine biçilen bu rolü ‘hakkıyla’ oynamaya çalıştı..”

HDP kendisine biçilen rolü biliyor. Ona göre de hareket ediyor. Bunun halklarımızın onurlu ve özgür geleceği için ne anlam ifade ettiğini dili döndüğünce ifade etmeye çalışıyor.

Ancak, Apê Musa Amed’de gündüz ortasında dar bir sokakta katledilirken yanında bulunan tek kişi sendin. 

Peki, “Ulu Çınarın” yeğeni olan sen, o gün kimlerin sana görev verdiğini, sana ne rol biçtiklerini dürüstçe anlattın mı, anlatabiliyor musun?

Kürtçede bir deyim vardır; “Şîrê heram mêti ye (Haram süt içmiş)”. Allah kimseye haram süt içmeyi nasip etmesin.

Yazının diğer bölümlerinde; 

“…CHP seçmeni, ulusalcı bir seçmendir, AK Parti’den kurtulacağım diye, alternatif ve etnik temelli bir ‘ulusal inşaya’  gönül rahatlığıyla evet diyecek bir seçmen olmaktan epey uzaktır…

CHP ulusalcılığı, siyasi manada, AK Parti nefreti karşılığında, Anadolu’da ikinci bir milli varlığa, izin verecek kadar yüzeysel ve tahammülkar bir ulusalcılık değildir….

HDP’nin barajı aşması halinde, bir çeşit ‘Kürt Kuvayı Milliye’ gücü olarak görülen, dağlardaki silahlı grupların ‘öncülüğünde’, yeni bir ‘ulusal inşanın’ bir adım daha ileri götürüleceğinden, şüphe duymamak gerekir.

Dolayısıyla, CHP seçmeni, sandığa giderken, …Cumhuriyetin temel değerlerinin korunmasına ve bekasına bakarak oy verecektir” diyor.

Babasına, dedesine, bilcümle tüm ailesine zulüm eden, onlarını gerçeğini yok sayan, Ağrı, Dersim, Kasaplar Deresi vb. katliamları gerçekleştiren “o cumhuriyetin” temel değerlerine; diğer sıfatları bir tarafa bırakalım, en hafif tanımla büyük bir vicdani erozyonla sahip çıkmak, bekasının devamını isteyebilecek kadar ahlaken savrulmak tam da edebi bir öyküye konu olabilecek bir durum.

Ancak, “o melun” rejimin kodlarını da çözmüş. Onun toplumun bir kesimini “öcü” olarak gösterip diğer kesimleri korkuttuğunu, iktidarını, toplumsal birliği ve düşmanlığı bu korku üzerinden inşa ettiğini biliyor. O da aynısını yapacak kadar halklarımıza düşmanlık ediyor. 

Demek ki, insanları birbirine düşüren tarihin en eski mesleklerinden olan “gammazcılık” için de meziyet sahibiymiş.

Bunun yanı sıra, Kürt karşıtı tüm kişi ve çevrelerin artık Kürdistan diye ifade ettiği coğrafyaya hala “Doğu” diyebilmek tarihi ve ahlaki bir körlük değil mi?

Yazının sahibi katliam ve cinayetlere arka çıkıyor, katliamlarla ayakta kalan rejimin devamı için CHP’li seçmenlere çağrıda bulunuyor.

Küçük bir mantık yürütmesi yapalım. Bir rejim katliamlarla ayakta kalabiliyorsa demek ki yeni katliamlarla bekasını sürdürebilir. 

Bundan, onun da katliamlar için çağrı yaptığı anlamı çıkmıyor mu?

Hukuka inanmış Cumhuriyet Savcıları bu kişi hakkında “katliam çağrısı yapmak” iddiasıyla soruşturma açmalıdır diye düşünüyorum.. 

Ancak savcıların işlem başlatacağına da inanmıyorum. Çünkü onların da bir ailesi, yaşamlarına ilişkin planlarları vardır. 

Ve savcılar; ayakkabı kutularında saklanan kaynağı belirtilmeyen paralar, yasadışı bir şekilde MİT üzerinden DAİŞ çetelerine Kürdün, Türkmenin, Êzîdînin ve diğer halkların katliamlarında kullanılmak üzere silah gönderme olayında olduğu gibi “o çok sıfatlı parti” hakkında ve yaptıkları ile ilgili hangi savcı soruşturma açmışsa, hangi hakim karar vermişse soluğu cezaevinde aldığını da biliyorlar. 

Görünen o dur ki bu görev 7 Haziran günü hesap soracak halka kalacaktır.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.