Dinci geldi aşka, dincinin aşkı başka

Dindara sözümüz yok, kimsenin de olamaz. Hangi inançtan olursa olsun dindar, yer yüzü vicdanı, iyiliğin, güzellik ve barışçı ılımanlığının ruhu, insani makbulümüzdür.
Dindar, vicdani aydınlığı sembolize ediyordu, dünyada. Dini kullanıp mal gibi inanç piyasasına sürerek, insanları dolandırana dinci deniyor.
Çocukluğumuzda gazeteler, dincilerin yeni icat dolandırıcılık maceralarıyla doluyordu. Talihi yaver gitmemiş, bahtsız kadınların göbeğine büyü diye şekiller çiziktiren, felçli yatalağa, ağzı köpüren saralıya, kanserliye cin çarpmış diye şifa, ilaç niyetine muska kağıt karalayıp katlarken yakalanan kalpazanların hikayeleri tefrika ediliyordu.
O zamanlar, birileri çıkıp "gün gelecek, bunlar su başlarını tutup, koskocaman bir coğrafyanın efendisi olacak” denilseydi, herhalde değil, kuşkusuz "hadi oradan” denirdi.
Ama olmaz, olmazlar dünyası. TC ise bu dünyada bir gariban. Garabetin içinde, kişilik erezyonu var. Başa gelen, kader diye teslimiyettir.
Mesala Ürdün’de, Sedat Mısır’ında ekmeğe üç kuruşluk zam geldiğinde, halk ayaklanmış, zam geri alınmıştı. Günümüzde Venezuella ve Meksika halkı ayaklanma halinde.
TC’de ise ekmekleri elden gittiği halde kalabalıklar, kader sularında horluyor. Oysa dolar, önlenemeyen yükselişle, ağıza giden lokmaları eritiyor.
Afrika’nın yoksul ülkesi Gambiya’da, dikta girişimi ayaklanma ile bastırıldı.
TC’de ise diktatörlük askeri darbeler sürecini aratıyor. Yasa, Anayasa hiç yok, günün fermanı var. Hapishaneler insan almıyor. Her yatakta, iki kişi yan yana yatıyor. 147 bin kişi işinden, ekmeğinden oldu.
Yazarlar, bilim insanları, gazeteciler, Kürt politikacılar işkence gören esir…Ama, ülke kuzu tepkisi bile vermiyor. Aç kalan kuzular, tepki olarak meler…
Ve gün, dincilerin günüdür, ülkede. Her yerde, dinci geldi aşka, dincinin aşkı başka şarkısı…
Bir araştırmaya göre, okuması, yazmasını biliyor kabul edilen nüfusun yüzde 85’i, gerçekte okuduğunu anlamıyor. Ama nüfus çoğunluğu, şiirler okuyan dinciyi dinlemekten mest, mesut…
Dinciler kanlı bayrak, ölüm, mezar taşı diye diye, bu olguların gölgesinde mucizeler vaadediyorlar. Fukaralar, İslam dininde mucize olmadığını nereden bilsin!..
Mucize yarattığını ilan eden ilk Türk dincilerinden birinin, macerasını yazmıştı Metin Toker. Adam, villasının girişinde sorgulanan ziyaretçisinin söylediklerini ses aygıtından dinliyor, içeriye alındığında ismiyle hitap ederek onu şaşırtıyor, sonra hastalığı ya da meselesi her ne ise onu söyleyerek "kerametini” kanıtlıyor, önüne konacak yüklü bir parayı hak ediyordu.
Bugün, AKP’nin yandaş cemaatlerden birini başı olan kişinin babası, 1980’lerde kurduğu düzenek ile yukarda kaynayan çorbayı boruyla, alt kattaki kazana akıtıp, gelenlere gösteriyordu. Kazan kepçelendiği halde, çorbanın eksilmediğini gören ziyaretçiler, Şeyhin kerameti karşısında kendinden geçip ayağının dibine servet yığıyor, ambarına kamyon kamyon buğday ve mercimek boşaltıyorlardı.
Erdoğan’ın "din alimlerinden" Mehmet Şevki Eygi, 1960’larda Müslümana karşı İslami "cihat" çağrıları yaparak, iki gazetesine (Sabah ve Bugün) tiraj taklaları attırıyor, bir başkası kısa zamanda Holdingleşiyor, bunları gören Necmettin Erbakan ise siyaset kürsüsüne fırlıyordu.
Erbakan, elinde cennetin anahtarıyla alkış yağmuru altında duruyor, ötede oylar sandığa akıyor, mevki, makama bağlı güç peşinden geliyordu.
Hayatında, maaşından başka geliri olmayan Erbakan, milyonluk Dolar, Euro hesabına ek olarak, geride yarım ton altın bırakarak mezara gidiyordu.
Erdoğan, onun Şagirtlerindendi. İran Molları, Suudilerin Afganistan’daki uzantısı Talibanların "kanımız aksa da zafer İslamındır" sloganını bağırarak belediye başkanlığına koşuyor, sonra, ustasının arazisini ele geçirip Avrupa demokrasisine sarılarak Batı dünyasının desteğini yedekleyerek su başlarını tutuyordu.
Batıdan, istediği Sultanlık iznini alamayınca, "tor atın pal atması” gibi dinciliğe tam yol ileri yapıyordu.
O şimdi dinci parti devleti, devlet partisinin lideri olarak tek adam olma yolunda, yularını koparmış iki gözü kör at gibi kaderinin meçhulüne koşuyor.
El Kaide, Afganistan böyle ele geçirmişti. Komünist Karmal’a karşı Batı demokrasisini kurma vaadiyle, destek almıştı. İran Mollaları, Şahlığın yerine demokrasi getirme sözüyle Saraya yerleşmişlerdi.
Suriye’yi talan ve harabe eden dinci çeteler, aynı vaadlerle Batının desteğini yedeklemişlerdi.
Dincilerin kısa tarihi budur. Soygun, vurgun ve despotizm…
Gelişlerinin tek sermayesi mugalatadır. Sonra dinin ılımanlığı, vicdanın duyarlı esirgeyiciliği katlediyor, önce. Ardından, sokak simitçisi çocuktan dünya zengini yaratılıyor ve kan havuzunda yüzme başlıyor.
Ve şimdi, dincilerin sultanlığını yaratmaya çalışanlar, Kürde gidip "Anayasa referandumunda, bize ‘he’ derseniz Halifelik düzenini getireceğiz" demeye hazırlanıyorlar. Hırsıza bakın siz; yurdu, özgürlükleri, kimliği çalınmış Kürt, "IŞİD hilafeti”ne özlem duyan enayı, dünya akılsızı sanki...
