Diyanet’e tarikatlar çöktü

İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık

İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık

  • İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık, hükümete açık destek veren tarikatların ihya edildiğini belirterek, özellikle Menzil ve İsmailağa çevresinin Diyanet'in Din İşleri Yüksek Kurulu’ndan kurslarına kadar her tarafa doldurulduğunu söyledi.

MIHEME PORGEBOL / İSTANBUL

Türkiye’de en tartışmalı kurumlardan biri Diyanet. Kurulduğu 1924'ten beri devleti ve uygulamalarını meşrulaştırmak üzerine söylem üreten bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı, 21 yıllık AKP iktidarı döneminde de rejimi en çok besleyen kurumların başında geldi. Bu kurum, aynı zamanda tek başına birçok bakanlığın toplamından fazla ödenek alıyor, neredeyse tüm devlet kurumlarından fazla sayıda personel barındırıyor. Görev ve sorumluluk alanlarının dışında birçok meselede fikir belirtip yargıya müdahale etmeye varan tutumlar sergileyen Diyanet İşleri Bakanlığının keyfi harcama ve savurganlığı ise cabası. Başkanlık, aynı zamanda egemen rejimi güçlendirmek adına dini tekelleştirip toplumu manipüle etmekten de geri durmuyor. Öyle ki artık işi “dini suçlar” icat edip kitap yasaklamaya kadar vardırabiliyor. Son olarak ilahiyatçı yazar İhsan Eliaçık’ın “Yaşayan Kur’an Türkçe Meal-Tefsir” adlı Kur’an tefsirinin toplatılmasını kararlaştıran Diyanet, gelen tepkilerin ardından 20 gün sonra bu yasağı kaldırdı. Eliaçık ile yasaklanan meal-tefsirinden yola çıkarak Diyanet İşleri Başkanlığının misyonu ve muhalefetin geliştirmesi gereken inanç politikalarını konuştuk:

 

 

Geçtiğimiz ay “Yaşayan Kur’an Türkçe Meal-Tefsir"iniz hakkında basım, dağıtım yasağı ve toplatma kararı verildi. Ancak bu karar 20 gün sürdü ve üst mahkeme kararı bozarak yasağı kaldırdı. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Bildiğiniz gibi Diyanet İşleri Başkanlığının bünyesinde bir Din İşleri Yüksek Kurulu var, bir de Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu var. Din İşleri Yüksek Kurulu 16. Bu kurullara dini alanda temayül etmiş kişiler alınıyor. Çeşitli dini gruplardan ve son zamanlarda da tarikatlardan insanlar buralara girmiş. Çoğunluğu ele geçirmişler ve bildiklerini okuyorlar. Zaten daha önceden buralarda çoğunluğu ele geçirmeden kendi dergileri ve cemaat ortamlarında İslam’ı bizim gibi yorumlayanların hepsini kınıyorlardı. Son zamanlarda bunu artık resmi olarak yaptılar.

Bunu yapma gücünü nereden aldılar?

2018 yılında bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarıldı. Bu KHK’yla birlikte Diyanet’in yönetmeliğine yeni bir madde eklendi. Maddeyle bundan sonra sadece mushafların değil meallerin de kontrol edileceği düzenlendi. Kurul'un İslam’a aykırı bulduğu bir meal olursa bunu yetkili mercilere bildirilmesi tebliğ edildi. Bunun üzerine 2019'da Diyanet İşleri Başkanlığı da bir genelge yayımladı. Bu genelgede bundan sonra meallerin de denetleneceği belirtildi. Böylece Kasım 2019’da Edip Yüksel’in meali, Mayıs 2022’de Gazi Özdemir’in meali ve son olarak 21 Şubat 2023’te de benim yaptığım meal hakkında toplatma ve imha etme kararı alındı.

Diyanet’in böyle bir yetkisi var mıydı?

Aslında Diyanet İşleri Başkanlığına sadece bu eserlerin İslam’ın temel niteliklerine aykırı olup olmadığını belirleme yetkisi verilmiş. O da mealin aykırı olduğunu belirlemiş ve yetkili mercii olarak Sulh Ceza Mahkemesi'ne başvuruda bulunmuş. Mahkeme de bunun hakkında bir hâkim kararı verilmesi gerektiğinden dolayı yasalarda kendisine bir hâkim kararı aramaya başlamış. Aramış, taramış ve en son Basın Kanunu’nun 25. maddesini bulmuş. Bu madde hâkime kitap toplatma, dergi kapatma ve yayın durdurma yetkisi veriyor. Bu yetkiyi hangi hallerde kullanabileceği de yine 25. maddenin altında sıralanıyor. Örneğin devletin anayasal düzenini değiştirmeye dönük faaliyet ve yayın olursa, TBMM’yi görevinden alıkoyacak bir yayın olursa, Atatürk aleyhine işlenen suçlarla ilgili bir yayın olursa, halkı askerlikten soğutmaya dönük bir yayın olursa, inkılap kanunlarıyla ilgili bir yayın olursa veya terörle ilgili bir yayın olursa hâkim bu yayını kapatabilir veya toplatabilir. Benim kitabımın toplatılma kararını da işte buraya dayandırmışlar. Halbuki yasada bana gönderilen gerekçede belirtildiği haliyle “İslam’ın temel niteliklerine aykırı bir meal” gibi bir şey yok. Yani Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında “İslam’ın temel niteliklerine aykırı meal yazmak” diye bir suç yok. Bu da aslında yeni bir suç icat edildiği anlamına geliyor. Daha doğrusu bizatihi mahkeme yoluyla “dini suç icat etme suçu” işlendi. Tamamen kanunsuz, yasada yazmayan ve tanımlanmayan bir suçla suçlanmış oldum. Yazdığım meal de bundan dolayı yasaklandı. “Benim suçum ne?” diye sorduğumda “Senin suçun İslam’ın temel niteliklerine aykırı meal yazmak” denmiş oluyordu. Hadi diyelim ki bu doğru olsun ve İslam’ın temel niteliklerine aykırı bir meal yazmış olayım ama böyle bir suç yok ki yasada. Olmayan suçla da beni yargılayamazsınız. İşte üst mahkeme bunu gördü ve kararı bozdu.

Neden yaptılar bunu sizce?

Aslında Diyanet İşleri Başkanlığının içi kaynıyor. İmamlar, vaizler, müftüler, Diyanet çalışanları sık sık beni arıyor. Onlarcasıyla görüşüyorum ve hepsi Diyanet’teki çelişkilerden illallah etmiş durumda. Diyanet’e ve özellikle Din İşleri Yüksek Kurulu’na çöreklenmiş bir grup var. Kendi bildiklerini okuyorlar. Kendi yazdıkları dışında tüm kitapları toplama niyetleri açık etmiş oldular. Birçok imam, müftü ve vaiz benim yazdığım meali camilerde, hutbelerde ve vaazlarında kullanıyor. Bununla beraber benim yazdığım Kur’an tefsiri giderek yayılıyor, benimseniyor. Bu tarikatçı hurafeciler de bundan çok rahatsız oluyor. Bunu kabul edilemez buluyorlar. Kafaları da bu işlere pek fazla basmıyor ama yapabilecekleri başka hiçbir şey olmadığı için yasaklamaya başvurdular.

Diyanete tarikatçıların çöreklendiğini söylediniz. Bunu biraz açar mısınız?

Diyanet’in içinde 16 kişiden oluşan bir Din işleri Yüksek Kurulu var. Onun bünyesinde de Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu diye bir yapı var. Diyanet tüzüğüne göre bu kurullarda görev alanların “İlahiyat Fakültesi mezunları, dini alanda lisans yapmış kişiler ve dini alanında temayül etmiş kişiler” olması gerekiyor. Yani İlahiyat Fakültesi mezunu olmasa bile, herhangi bir lisans eğitimi olmasa bile dini alanda temayüz etmiş kişiler görev alabiliyor. Tarikat faaliyetleri veya dini konuşmalar temayülden sayılıyor. Medrese eğitimi almış veya Kur’an kursu faaliyetleri ve din üzerine konuşmalar yapmış tanınan, bilinen insanlar da Din İşleri Yüksek Kurulu’na alınabiliyor. Tarikatlar da işte bu yolla doluşmuşlar Diyanet’e. Örneğin benim mealim hakkında yazdıkları gerekçeli raporlardaki dil pek de ilahiyatçı veya hukukçuların kaleminden çıkmışa benzemiyordu.

Hangi tarikatlar peki?

Malum, Türkiye’de çok değişik ve türlü türlü tarikatlar var. Şu an hükümete açık destek verenler Diyanet’in camilerinde, Din İşleri Yüksek Kurulu’nda ve belli başlı yerlerde olabildiğince yükselen ve arka çıkılan, Kur’an kurslarında istihdam edilen özellikle Adıyaman’daki Menzil tarikatına, bir de İstanbul Çarşamba’daki Cübbeli Ahmet’in yetiştiği gelenekten [Cübbeli Ahmet, Nakşibendi tarikatının İsmailağa Kolu’na mensup] gelen tanınan bilinen kişiler var. İşte bu tarikatlardan hocalar, Kur’an kursu hocaları, medrese görmüşler, dini alana temayül etmiş kişiler… Bahsettiğim bu iki gelenek başı çekiyor. En fazla bu iki tarikattan var.

Diyanet’in bu durumu AKP politikaları bağlamında bize ne söylüyor?

Sonuç itibarıyla Diyanet İşleri Başkanlığı da bir devlet kurumu. 1924’te kurulmuş ve neredeyse cumhuriyetle yaşıt. Cumhuriyet tarihi boyunca gelen her hükümet Diyanet’i kendince kullanmaya çalıştı. Cumhuriyeti kuranlar Diyanet’i de tıpkı Genekurmay Başkanlığı gibi bir pozisyonda, yani başkanlık şeklinde düşünmüşler. Bu da “Din ve ordu biraz kenarda dursun” demek oluyor aslında. Direkt bakanlık dememişler mesela Diyanet’e. Yine hükümete bağlı ve sistemin içerisinde ama bir başkanlık şeklinde çalışıyor. Bu yolla ne yapmaya çalıştıklarını anlıyoruz elbette ama işler kuruluş aşamasındaki niyet doğrultusunda gelişmemiş. Gelinen aşamada zaten Cumhurbaşkanı'nın sağ tarafında Milli Savunma Bakanı, solunda da Diyanet İşleri Başkanı oturuyor. Yani Diyanet, doğrudan Cumhurbaşkanı'na bağlı. Zaten Diyanet’in adını da 2018'de çıkan KHK’yla tam olarak şöyle değiştirdiler: Cumhurbaşkanlığı Diyanet İşleri Başkanlığı. Durum böyle olunca Diyanet’e arka çıkmaları, bütçesini arttırmaları dini bir ortam sağlıyor ve bu da hükümetin işine geliyor. Dini ortam sağlanınca bizzat Cumhurbaşkanı'nın kendi söylemi üzerinden hükümet imam hatip dini kültürüyle herkese adeta meydan okuyor. Muhalefet de onun karşısına çıkamıyor. Muhalefetten neredeyse tek bir kesim bile din alanında etkili itirazlar geliştiremiyor. Çünkü muhalefette de böyle bir yetkinlik yok. Hükümettekiler orta okul dini bilgisiyle her tarafı domine ediyor ama ortaokul düzeyinde bir dini bilgiye bile cevap verebilecek bir muhalefet yok. Hepsi kaçıyor. Din alanına girmek istemiyorlar. Ortaokul düzeyindeki bir imam hatip kültürüne bile cevap verebilecek dini müktesebata sahip lider yok. Bu Türkiye için acınacak bir durumdur. Dolayısıyla hükümet de din adına istediğini yapabiliyor. Örneğin yaşanan bir olaya “kader” diyor ve herkes susuyor. İtiraz edenleri “kaderi inkâr etmek”le suçlayıp susturuyorlar. Dinin her anlamda işine yaradığını gördüğü için ve halk arasında dini afyon olarak kullanıyorlar. Mesela gidip deprem bölgesinde enkazın başında “bu Allah’ın kaderi” diyor. Başka hiçbir şey demiyor. Yani yukarıdan aşağıya bir telkinle halkı uyutmak için dini acımasızca kullanıyor.

Diğer yandan seçimler yaklaşıyor ve saflar da netleşiyor. Bu bağlamda neler söylersiniz? Muhalefetin bu anlamda çalışmalarını nasıl yorumluyorsunuz?

6’lı Masa'nın bütün ortak metinlerini okudum. Bu bağlamda 6’lı Masa içerisinde en hazırlıklı görünen parti Deva Partisi. 24 tane acil eylem planları var. Bunların hepsine internetten ulaşılabiliyor. Kitaplar şeklinde de basmışlar ve ben bunların hemen hemen tamamını okudum. Din ve Diyanet'le ilgili hiçbir acil eylem planları yok. Hiçbir hazırlıkları yok. 6’lı Masa din ve Diyanet konusunda hazırlıklı değil. Davutoğlu, Karamolloğlu bu işleri bilir ama onlar da bu alana pek girmiyor. “Girersek aleyhimize olur” diyerek bu konuda pek bir şey demiyorlar. Mesela çoğu CHP’li şöyle düşünüyor; Diyanet İşleri Başkanı'nı görevden alırız, onun yerine bize yakın birini koyarız ve bu iş çözülür. Getirdikleri Diyanet İşleri Başkanı da her hafta hutbelerde sık sık Atatürk’ün adını anarsa Diyanet meselesi hallolur diye bakmaktalar. Diyanet’e çözümleri maalesef bu kadar. 

HDK ve HDP’nin Demokratik İslam Kongresi var. Onların önerileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben az önce söylediklerimle 6’lı Masa'yı kastettim, HDP’yi kastetmedim. HDP bu işe çekinmeden giriyor. 6’lı Masa'dan daha cesurlar. HDP çevrelerinde Demokratik İslam Kongresi yapıldı 2014’te. HDP bünyesinde Halklar ve İnanç Komisyonu var, onun da bünyesinde İslam Masası var. En son HDP İnanç Masası imzalı “İslam’da emek, barış ve adalet ” broşürleri yayımladılar. Dolayısıyla en az HDP’nin yaptığı kadar 6’lı Masa'nın da bu gibi girişimlerde bulunması gerekiyor. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.