Diyanetin memurları da en az asker-polis kadar Kürt düşmanıdır - Cihan EREN

Kim olursa olsun her insan için cenaze merasimi başta inanç olmak üzere binlerce yılık kültür ve geleneğe göre yapılır. Dini ne olursa olsun her halk vatanı, kimliği ve kültürü için canını verenlere şehit ya da benzer bir anlam yüklemiştir. Kökeni Hıristiyanlığa kadar giden dini anlamdaki şehitlik, İslam dininde de birçok ayette övülmüş, kutsanmış ve anlam yüklenmiştir. İslam şehidi en genel anlamda ‘Allah yolunda canını veren’ olarak tanımlamıştır. Her toplum ya da siyasi iktidar zaman içinde bu tanımı açımlamış, yorumlamış ve anlamını genişletmiştir. Örneğin Türk devleti görev başında ya da trafik kazasında ölen güvenlik güçlerini bile şehit kabul etmektedir.
İslami olarak şehitlik kavramının anlam genişlemesini makul görmek ve insanlık tarihindeki özünden uzaklaştırmadan yapabilmek için ‘Allah yolunda’ belirlemesinin yorumlanmasının ahlaki ilkelerden sapmadan yapılması önem teşkil etmektedir. ‘Allah yolunda’dan kastın, insanların dinin ahlaki ilkeler temelinde tanımladığı erdemleri yerine getirme sorumluluğu olduğu tartışmasızdır. Bu sorumlulukların yerine getirilmesi için önce ayetleri kabul etmek gerekmektedir. Çünkü ayetler aynı zamanda ‘yol’un kendisidir. İslam’da ayet sadece Kur’an’da yazıya dökülmüş kelam değildir. Ayet’in geniş anlamı varlık dünyasıdır. Yani ‘yaratılmış her şey’dir. İslam’a göre inkarcılık da tam manasıyla yaratılanları inkar etmek demektir. Çünkü Kur’an’a göre Allah’ın yaratıklarını, yapıp ettiklerini inkar etmek Allah’ı inkar etmektir. İslam inancına göre her varlığın ve yaratılışın üzerine olduğu bir kanunu vardır. Bu kanunlar, farklılığa ve çeşitliliğe yol açmıştır. Örneğin insanın kadın, erkek, kabile ve kavim olarak ayrı ayrı var olması bu kanun gereğidir. Bunun yol açtığı sonuç zenginlik olarak ifade edilmiştir. Daha da çarpıcı olanı bu zenginliğin Allah’ın sınırsız yaratılış sıfatına delil olarak gösterilmiş olmasıdır.
Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Kürt halkı, kimliği ve kültürü yanında ülkesi de ayet kapsamına giren farklılıklardan ve zenginliklerden biridir. Dolayısıyla Kürtleri ve ülkesini inkar etmek Ayetlerden en az birini inkar etmek anlamına gelmektedir. Bu dini yorumu ilmi olarak da ifade etmek ve anlamlandırmak mümkündür. Kabul gördüğü üzere varlık dünyasındaki farklılık ve çeşitlilik varoluş kanunudur. Kısacası bu varoluş kanunu ister dini ister ilmi ele alınsın en nihayetinde varılacak şey farklı kelime ve kavramlarla aynı kapıya çıkmak olacaktır. Bu evrensel yasadan ötürüdür ki Kürt halkının TC’ye karşı savaşı ahlaki ve ilmi yasalar kadar ilahi yasalara göre de son derecece kutsaldır. Dolayısıyla bu savaşta toprağa düşen özgürlük savaşçıları şehit iken TC adına ölenler ölümleri ile günahlarını artırmaktadır.
Buraya kadar ki izahatı Bakur Kürdistan’da yaşanan bir olaya dikkat çekmek amacıyla yapma gereği duyduk. Birkaç gün önce Dersîm’de yaşamını yitiren bir kadın gerillanın cenazesi Amed’e götürüldü. Malatya’dan alınan cenazeye yol boyunca Türk devletinin asker ve polislerince eziyet edildi. Cenazenin Amed’e götürüldüğü yerde ise camiye alınmadığı basına yansıdı. Kürt halkının şehidinin cenazesine Kürdistan topraklarında ve bir Kürt yerleşim yerinde yapılan bu muamele asla kabul edilemez. Kabul edilmemelidir. Dindarım diyene dinin emri budur. İlmi düşünüyorum diyene de ahlak yasası bunu emreder.
Bir Kürt aile şehit çocuğunun cenazesi için dini vecibeleri yerine getirmek isterken birileri din adamı adı altında bu merasimin bir bölümünün yapıldığı camideki vecibeleri engelliyorsa o kişi Kürt düşmanıdır. Böyle birine Kürdistan’da yaşama hakkı tanınmamalıdır. Kaldı ki İslam’a göre ölü üzerinde hüküm kalkmaktadır. Artık kişinin kim olduğu, neyle karşılaşacağını Allah bilmektedir. Kürt şehit cenazelerini camiye almayanlar Allah’ın bir yasasını beşerden gelen talimatlarla engellemişe puta tapmıştır. Allah’tan çok maaşının kesilmesinden korktuğu için yapmışsa şirk koşmuştur. Her iki durumda da İslam’a göre kafir olmuştur. Böylelerin sözleri dinlenmemeli ve arkalarında namaz kılınmamalıdır. Bu tiplerin sorumluluğundaki camilere de gidilmemelidir. Bu tür camilerin tasfiye edilmesinde de günah yoktur. Aksine sevabı çoktur.
Bu olay bir kez daha göstermiştir ki Kürdistan’da Diyanete bağlı camiler özel savaş kurumlarıdır. Ha cami ha jandarma ve polis karakolu fark etmemektedir. Bu olayın gösterdiği bir diğer sonuç ise sömürgeci soykırımcı devletin din adamı altında bir çok MİT ve polis elamanını Kürdistan’da görevlendirdiğidir. Kürt Müslümanlar bilmelidir ki cami imamı, vaizi, il ve ilçe müftüsü adı altında karşılaştıkları, selam verip dini sözler duymak istedikleri bir sürü kişi özel savaş memurudur. Gördükleri imamların birçoğu, imam kılıklı polis ya da MİT elemanıdır. Türk devletinin camileri istihbarat toplama yeri gibi kullandığının bir örneği olan Avrupa’daki DİTİP camilerindeki ajan faaliyetin onlarca kat fazlasının Kürdistan’da yapıldığı bir kez daha açığa çıkmıştır.
Kürtlerin bu soykırım saldırılarına karşı en iyi cevabı Avrupa’da dahil diyanetin camilerine gitmemesi, kendi mütevazı mescitlerini açması, sivil cumalara dönmesi biçiminde olacaktır. Kürtler şehit cenazelerini Diyanetin camilerine götürmek zorunda da değildir. Çünkü İslam’a göre her yer Allah’ın evi, her yön Allah’a doğrudur. Halkımızın İslam’daki bu ahlaki ve evrensel yasaya göre dini vecibeleri içi rahat bir şekilde yerine getirebilmesi, şehidine hizmetlerini sunabilmesi için temel görev yurtsever Kürt alim ve seydalara düşmektedir. Kürt alim ve seydalarının ahlaki ve insani konularda halkımızı aydınlatması da dini vecibeleridir. Bundan kaçmak günaha girmelerine yol açacaktır.
