Doğu’nun çölünde barbarlık

Geçmişin laneti ile yaşamak içinden çıkamadığımız kolektif bir travmaya dönüşmüş durumda ve hayatlarımız Doğu’nun ıssız çölüdür artık… O çölde ise sadece barbarlıktan başka ruh kalmamış sanki. Bu durumdan nasıl kurtuluruz sorusu Araf dağı gibi hepimizin kalbine oturmuş durumda.
Düşünsenize, yaklaşık iki bin, üç bin yıllık bir değer yargıları geleneğinin yaşamla aramızdaki uçurumu derinleştirmesi ve bizi her gün biraz daha fazla aşağı doğru çekmesi karşısında lal olmuş yüzler arasında dolaşmak endişeden başka ne ki?
Kendi adıma asıl körlüğün bu durum olduğunu düşünüyorum. Onun için de bezen sadece küçük bir kum tanesi ya da mermer bir bloğa dönüşmeyi istiyor ruhum. Lanet olası bu sistem içinde yaşamak, her gün ceset fotoğrafları ve yıkılmış kentler görmek insanı hayattan koparıyor adeta.
Tüm bunlara rağmen istikbali "İslam Kardeşliğinde" görenleri de anlamıyorum ve anlamayacağım da her gün gözlerimizin önünde insanlar vurulup kentler yıkılırken, çağdaş yaşamın değerleri ellerimizin arasında kayıp giderken hangi "kardeşlikten" söz edildiğini bir türlü algılayamıyorum.
Yıllarca bu toplumda toplumsal ilişkilerin düzenlenmesinde temel ilke olan "laiklik" için hop oturup hop kalkanların Kürtler mevzu bahis olduğunda onları ortadan kaldırmak için çağdaş yaşamın en önemli değeri olan bu ilkenin yasalardan çıkarılmasına bile razı olmalarını gördükçe ürküyorum.
Unutmayalım ki Doğu ve Batı çatışmasında bugün itibarıyla Kürtleri yok saydığınızda Doğu sadece çölden ibaret kalacaktır. Bir çölde yaşamanın ne demek olduğunu da siz hayal edin. Çünkü barbarlığa ve karanlığa karşı sadece Kürtler direniyor şimdilik.
Dilerim Kürtler; IŞ(İD) barbarlarına, Türk İslam, Türk Turan sentezcilerine karşı verdiği bu mücadeleyi kazanır. Aksi halde hepimizin hali haraptır. Ben kendi adıma Doğu’nun çölündeki barbarlıkta boğulmaktan yana değilim. Prometheus’un, Ikarus’un, Sisiphos’un cezasını, Mecnun’un çöllere düşen meczupluğuna tercih ederim.
Çünkü meczupluk çölden ibarettir. Trajedi ise insandır. Ben insandan, insanca yaşamdan yanayım. Bugünkü Kürt mücadelesi de meczuba karşı trajedinin yolunda ilerliyor, bu diğer anlamıyla gericiliğe karşı çağdaş değerlerin savaşıdır.
Türk Ordusu yıllarca gericiliğe karşı mücadele veriyorum naraları atarken, diğer taraftan da mecnun meczuplara ıssız çöller yarattı. Onun için de Türk Ordusu bugün itibarıyla Doğu’nun meczubuna teslim olmuştur. Bundan dolayı da Anadolu halklarının da yegane umudu Kürtler ve Seküler sivil toplum örgütlerinin verdiği çağdaşlık ve Laiklik mücadelesidir. Bunu yazmaktan asla yorulmayacağım.
Geçmişle olan ilişkiyi koparıp gelecekle kurulan bağı görmeyenlerin bu durumu anlamalarını beklemiyorum. Hele Kürt muhaliflerin de hop oturup hop kalkıp bugün verilen Kürt direnişini eleştirmeleri ve Otoritenin yanında yer almalarını ise hiç anlamıyorum, anlamadım ve asla anlamayacağım. Ellerinden gelse utanmadan Hamid’in Alaylarını yeniden kurup nefer olacaklar. Yazık!
Tarih tekerrürdür, geçmişte "Çağdaşlık mücadelesi veriyorum" diyen Türk Ordusunun yerinde ise bugün Kürtler ve sivil toplum kurumlarının direnişi var. Ölümüne, canı kanı pahasına direniyorlar.
Peki, niye direniyorlar? Elbette Aydınlanma felsefesinin ve hareketinin temel değerlerini korumak, Doğu’nun çölünde Batı’nın trajik kültürünü korumak "Yeni Dünyayı" mecnun meczuplara bırakmamak için. Yeniden bir tarih yazılacaksa eğer bunu kimlere borçlu olduğumuzu görmek için üçüncü bir göze gerek yok. Yeter ki önyargılardan arınıp bir kerecik objektif olun yeter.
