Dört kardeş Kürdistan, kızıl kurt ya da quzulqurt!

Haberleri —


Derin zamanlardayız, Bakur’dan Başur’a, Rojava’dan Rojhilat’a dört kardeş Kürdistan’da santim santim derinlerde yeni oyunlar oynanıyor, kendi zaman diliminde aheste aheste dönmesine rağmen hiç görmediğimiz ayın arka yüzü gibi bir netamenin içinde sinsice düşman ve kardeş tuzaklar kuruluyor, biz hiçbirini göremiyoruz. Görsek sarsılacağız, görsek yakalarından tutup sarsacağız!

Ama yapamıyoruz. Çünkü her seferinde tilki kurnazlığında satranç masaları kuruluyor, her seferinde önümüze piyonlar sürülüyor; ve bakıyoruz bunlar bizim hurdaya çıkardığımız piyonlar, duruyoruz.

Plancılar çünkü, projeciler, fırsatçılar, her leşin çakal bekleyicileri gibi sinsiler, pusucular, tuzakçılar. Ve namertler; Ortadoğu’nun kalbine sapladıkları kara hançeri çıkarırken bile bizim kanımız akıyor, bu kadar emperyalistler.

Biz “konformist aydınlar ve siyasetçiler” olup biteni doğru okumayı, analiz etmeyi yeterince beceremiyoruz, becersek bile entelektüel veya siyasal bir müdahil güç olamıyoruz, ama halk biliyor ki silah ve petro-para savaşlarının taktik ve stratejik merkezi Ortadoğu’nun kalbi dört kardeş Kürdistan’da Kürt Özgürlük Hareketi gibi dinamik bir halk ve gerilla hareketi olmasaydı, soykırım çoktan tamamlanmıştı. 

Bunun bir örneği Güney’dir. Kürt Özgürlük Hareketi’nin etkin olmadığı Güney’de soykırımın siyasal ulus-kültür ve ulus-bilinç ayağı büyük oranda tamamlanmıştır, petro-para değerler ile dinsel-aşiretsel yapı arasına sıkıştırılmış bir himmet toplumu yaratılmıştır. Bu, siyaset eliyle yapılmıştır, masum ve aslında ulusalcı ve direnişçi bir halk vefasızca elimine edilmiş, savaş ve para baskısıyla terbiye altına alınmıştır. 

Piyonist bir siyasetle piyonist bir kültür yaratılmıştır. 

Üstelik bu fiziki boyuta da ulaşmıştır; dinci kara çeteler eliyle yapılan son Êzîdî soykırımının sebebi bu basiretsiz siyaset, bu deforme anlayıştır. Zerdeşt kormuş ki Kakeiler son anda kaçıp kurtuldular, mücadelelerini sürdürüyorlar. 

“Kör dilenci”nin bile gördüğü bu gerçeği görmek ve değerlendirmek, ulusal menfaate ve birleştirici ilkeye dayalı akılcı bir rotaya girmek yerine radikal savunma psikolojisiyle saldırgan tavırlar sergilemek ve yanlışları uluslararası alanda izafiyete bağlanmaya çalışmak fayda etmiyor, gören görüyor. 

İyi de bu yol nereye gider?

Amed’e mi Ankara’ya mı?

Emin olun Ankara’dan ötesi yok. Kürt tarihinin görüp görebileceği en büyük tuzaklardan birinin içindeyiz. Bunun adı “Ankara tuzağı”dır, çok yönlü ve çok aktörlüdür. Güney siyaseti burada kendini “aktör” sanıyorsa yanılıyor, zira bütün oyunlar Güney üzerinden oynanıyor ve bu oyunda aktörlük peşinde koşanlar tarihi bir yanılgıya, trajik bir faturaya imza atar. 

Bunu göreceğiz!

Çünkü “Ankara batağı”nın tarih boyunca kimseye yararı olmamıştır, hele Kürt’e sadece mezar olmuştur. Dersim’den Zilan’a, Roboskî’den Şengal’e her harfi binlerce Kürt’ün mezarından oluşan “Ankara”ya “evet” demek tarih bilmezlik, derssizlik ve politik basiretsizliktir. “Evet”ten kastım referandum “evet”i değil elbet, stratejik “evet”tir ve bu Kürt geleceği için muzzam bir dehşettir.  

Belki biraz öfkeli yazıyorum ama öfkem ulusaldır, halkçıdır; zira sen, dört yanı düşman kuşatmasında olan sen, halkından hergün şehitler veren sen kalkıp düşmanınla işbirliği yapıyorsan, onunla aynı yolda yürümeye karar veriyorsan ben öfkeleniyorum. Yetmiyor, bu anlaşmanın bir parçası olarak kalkıp Kuzey halkının içine nifak saçıyorsan, oradaki fukaralarına Kürt düşmanı Türk tipi faşist diktatörlüğe “evet” dedirtiyorsan, bulanıklığa, dezenformasyona neden oluyorsan ben kızıyorum, üzülüyorum. 

Çünkü buna düpedüz “kardeş düşmanlığı üzerinden faydacılık” denir, çünkü bunun kardeş halklara hiçbir yararı yoktur ve olmadığı gibi Erdoğan’ın diktatörlük konseptinde her “evet” oyu bir Kürt’ün cenazesi demektir. Bunu “kör dilenci” bile görürken sen aksini iddia ediyorsan o zaman başka bir dille Bilal’e anlatayım.

Bak “Kürt Bilal” kardeşim; bırak AKP’yi çukurunda kalsın, Kürt’ün kanını içse doymaz MHP’nin yanında yer alacak kadar düşmanca bir yola girmiş, tarihten, erdemden, gerçeklikten uzaklaşmış bir fukara olan sana, insan yaşamının mutlak benzerinin olduğu doğadan bir örnek vereyim.  

Türkler ırk olarak “boz kurt”u sembol seçmiştir, fakat ulusal bir sembol ol(a)mamıştır, fraksiyonel kalmıştır ve şimdi ülkücülerin elindedir. Diğer bazı fraksiyonlar ve AKP gibi temel siyasetler de benimserler ama nihayetinde boz kurt MHP’nin sokak sembolüdür.

Güçlü bir türdür boz kurt, Türkler bu yüzden seçmiştir, denilebilir ki familyanın en radikali, en saldırganı, en yırtıcısıdır. Avcıdır. En çok avladığı hayvan ise geyik ve ceylandır. Çünkü kolaydır, ne kadar hızlı koşarlarsa koşsunlar narin hayvanlardır, vahşi ve saldırgan boz kurt sürüsünden kurtulmaları zordur.

Bir de kızıl kurt vardır, kurt familyasının en küçük cüsselisi, en zayıfı ve sayısal olarak da en azıdır. Avcı değildir kızıl kurt, leşçidir, sadece fare ve benzeri küçük hayvanları avlayabilir, o da nadiren, beceriksizdir çünkü, bu yüzden çoğunlukla diğer kurtların ve başka bazı yırtıcıların artıklarından beslenir; kurt familyasının düşkün evladıdır.

Şimdi sen “birlik insiyatifi” diye ortaya çıkıp Kürt düşmanı Türk tipi faşist diktatörlüğe “evet” diyeceğini açıkladın ya “Bilal kardeş”, ne yazık ki bana kızıl kurt türünü hatırlattın.

Üzüldüm... 

/**/

Gerçekten yapma bunu, kızıl kurt olma, boz kurt sofralarında kırıntıcı olmak yakışmaz, vazgeç. Aksi halde milyonlarca Kürt’ün “quzulqurt”yla karşılaşırsın, kırıntılar boğazında kalır. Buna razı olma.  

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.