Duvarların ötesinde

27 Aralık’ta sahneye çıktığımızda sözlerimizle, müziğimizle, sinemacı arkadaşların üretimini bir araya getirerek, aslında sahneden ‘Etrafımıza hangi duvarı örerseniz örün, biz o duvarların çok daha ötesinde özgürlük yolculuğumuzu her durumda devam ettireceğiz’ demenin bir yolunu arıyoruz.
BİRCAN DEĞİRMENCİ
Tiyatro, müzik ve sinema gösteriminin yapıldığı performans mekanı Mezopotamya Sahne’deyiz. Sahnede kayıtları yapan Roni’nin dışında sadece kadınlar var. Prova yapıyorlar. Tiyatro oyuncusu Rugeş Kırıcı elindeki metni okuyor, “Ben Leyla Güven….” diye başlıyor, hikayesini anlatıyor ve son sözünü söylediğinde ise üç genç kadın erbane çalıyor, MKM müzisyenlerinden Nurcan Değirmenci şarkıya giriyor: “Tu bedewî, tu nazîkî Leyla Leyla…
Sonra tekrar metin okunuyor, Rewşan Apaydın da sıra “Ben Servin Karakoç….. “Her kadının hikayesinin ardından elinde gitarıyla Ruken Yılmaz, dengbêj Halide ve Nuray Balık farklı dillerde şarkılar söylüyor.
Her hikaye bitiminde farklı bir ezgi çalınıyor. Sahnede heyecandan yerinde duramayan ve titizlikle “olmadı, baştan” diyerek en iyi bir biçimde sonuç almaya çalışan tiyatro sanatçısı Jülide Kural, kimi yerde hüzünlenip gözleri dolarken kimi ezgide ise alkışla tempo tutup diğer sanatçılarla dans ediyor. Provaya çay-kahve arası verildiğinde konuşuyoruz.
Kitabı didik didik ediyor
Jülide Kural; Gültan Kışanak’ın yazdığı cezaevindeki 23 kadın siyasetçinin hikayelerinden oluşan “Kürt Siyaseti’nin Mor Rengi” adlı kitap ilk çıktığında “Bundan okuma tiyatrosu yapabilir miyiz” diye düşünüyor. 390 sayfalık kitabı didik didik ederek, önce 50, daha sonra 24 sayfaya indiriyor. Her kadının hikayesini yine onların sözleriyle anlatıya dönüştürüyor. Bunu yaparken eşitliği gözetiyor. Bir çoğuyla siyasi arenada, politik eylemlerde ya da toplumsal meselelerde karşılaştığı kadınların kaç yaşında evlendiğini, kaç kardeş olduklarını, siyasete atılmadan önce yaşamlarını nasıl sürdürdüğünü okuyarak, onlarla yeniden tanışıyor. İnce eleyip, sık dokuyarak üzerinde çalıştığı metni okurken kafasında müzikler ve görseller oluşuyor. Bunu salt bir okuma tiyatrosunun ötesine taşımak istiyor.
Kollektif bir çalışma
Mezopotamya Kültür Merkezi müzisyenleri ve tiyatrocularla paylaşıyor bu düşüncesini. Her bir kadının hikayesine uygun olan çeşitli dillerde şarkılar ekleniyor projeye. Deniz Türkali de katılıyor kervana. Filmmor ise hikayeleri okunan kadınların görsellerinden oluşan bir videoart ve sinevizyon hazırlıyor. Sanat üreticisi kadınların gönüldaşlık üzerine kurulu dayanışmasıyla ortaya Jülide Kural’ın deyimiyle performatif bir deneme çıkıyor. Performansın Kenter Tiyatrosu’nda gösterimi için tarih 27 Aralık olarak belirleniyor ve başlıyorlar çalışmaya.
Kadınların selamını aldık
Kural, “Şu anda cezaevinde olan siyasetçi kadınların, kendi hayatlarını, kendi varlıklarını bize “selam” olarak bir kitap aracılığıyla göndermeleri bizim tarafımızdan görüldü. Biz sanat üreten’ kadınlar bu selamı aldık ve dedik ki ‘peki, biz bunu görüyoruz, tarihe düştüğünüz notu da önemsiyoruz. Çok anlamlı buluyoruz. O yüzden de’ bu duvarların ötesindeki erillik, bu etrafımıza örülmüş bütün duvarlar aslında bize vız gelir’ demenin bir yolunu bulduk. Bunu sanatın diliyle, sanatın gücünü kullanarak, estetik bir kaygıyla üretiyoruz. Bunun altında hiçbir profesyonellik yok. Tamamen dayanışma amaçlı.”
27 Aralık’ta gösterilecek
Bu dayanışmayı çok anlamlı ve kıymetli bulduğunu ifade eden Kural, “27 Aralık’ta sahneye çıktığımızda sözlerimizle, müziğimizle, sinemacı arkadaşların üretimini biraraya getirerek, aslında sahneden ‘Etrafımıza hangi duvarı örerseniz örün, biz o duvarların çok daha ötesinde özgürlük yolculuğumuzu her durumda devam ettireceğiz’ demenin bir yolunu arıyoruz.”
Cezaevindeki kadınların bu çalışmadan haberdar olduğunu hatırlatıyorum. Kural,“ Duymuşlar ve çok mutlu olmuşlar. Özellikle bugünlerde her şey çok zor. Çok tatlı bir şey olacak. Çok eğlenceli yapıyoruz. Öyle üzgün, gözyaşlarıyla ya da trajik bir şey yapmıyoruz” diyor.
Proje kolektif bir çalışmanın ürünü olacak ve belli bir adı yok. Afişte sadece kadın dayanışması diye yazacak.
“Burada gördüğünüz sanat üreten kadınların her biri bunun bir parçası” diyen Kural, “Ben yöneten pozisyonda olduğum için öne çıkıyorum ama buradaki her kadın bu projenin önemli bir ayağı. Kim yönetiyor, isim falan olmayacak. Önemli olan isim değil” diye ekliyor.
Diyarbakır’a da götürülecek
Kural, İstanbul’un ardından projeyi Diyarbakır’a götürmek istediklerini söylüyor.
27 Aralık Perşembe günü, saat 20:00’de Kenter Tiyatrosunda yapılacak performans erkeklere de açık olacak. Kural, “Bunu sadece kadınlara yönelik yapmıyoruz. Çünkü bu dayanışmanın ne anlama geldiğini görmeleri açısından asıl izlemesi gereken erkekler” diyor.
