Ekolojik isyan! Dünyanın sonu mu, kapitalizmin sonu mu?
Aslı FİLİZ
Yıllar önce Beykent Üniversitesi’nde öğrenciyken, grafik tasarım dersimizde Turan Asan hocamız sosyal içerikli bir proje üzerinde afiş tasarımları çalışmamızı istemişti. Bende bir kaç tane afiş çalışması yapmıştım ve bir tanesi ise şöyleydi “Nükleer enerjiye dur demezsek, maske modasına uymamız gerekecek!” içerikli slogan da kullanarak bir afiş çalışmıştım. O zamanlar maske kullanacağımızın kurgusunu yapmıştım ama maske modasına uymayı bu kadar erken yaşayacağımızı beklemiyordum doğrusu.
İleri ki zamanlarda sokaklarda rahatça dolaşabilirsek eğer vitrinlerde göreceğimiz ürünlerden biri de çeşit çeşit, renk renk, çiçekli, böcekli maskeler olacak (bu gidişle çiçek ve böcekleri maskelerin üzerinde desen olarak göreceğiz belkide). Öncelikle iklim krizi, insanlık hatta gezegen tarihinin en büyük tehdidini oluşturduğunu görmeliyiz. Doğaya ne kadar hoyratça davrandığımızı Korona mı hatırlatacaktı bizlere!
3. Dünya Savaşı
Biz doğanın sınırlarını ihlal ettikten sonra doğanın gerçek yüzü ile karşılaşıyoruz. Korona, yarasa için ölümcül bir virüs değilken bizim için ölümcül olabiliyor. Çünkü yarasının yaşam alanlarını ihlal ediyoruz ya da başka canlıların ve sıradan gözüken bir virüs bizim için küresel bir krizimize neden olabiliyor. Çünkü kendi alanlarımızı yok ettikten sonra başka canlıların yaşam alanlarını da yok ediyoruz ve doğa alan ihlallerinin önüne böyle geçmeye çalışıyor.
Bu durum 3. Dünya Savaşını Koronavirüs ile başlatmış oluyoruz. Kılıç, kalkan, top, tüfek, kimyasal bomba falan hikaye, Korona tüm evreni dört duvar arasına sıkıştırdı ve kendesini yenilemeye çalışıyor. Aslında doğaya verdiğimiz zarar, küçük bir virüsün bile tüm dünyadaki nükleer bombalardan, savaşlardan vs daha çok zarar vereceğini hesap etmedik. Doğa bize savaş açmış değil, alan ihlali yaptığımız için biz insanlar olarak doğaya karşı bu savaşı başlatmış olduk. Fizik ile kimya ile kavga ediyoruz, doğa ile oynuyoruz, alan ihlalleri yapıyoruz ve bu durumda Koronaları kendi ellerimiz ile yaratıyoruz.
Birçok konuda radikal tedbirler alınmazsa, geri dönülemez noktaya çok az bir zaman kaldı. Ülkeler arası iklim anlaşmaları önleyici bir tedbir değil artık. Ne yapılmalı?
Doğa ile savaşamayız, müzakere de edemeyiz o zaman radikal kararlar alınmalı ve ilk olarak petrol, kömür ve gaz çıkarmaya tam olarak son verilmeliyiz! Vegan olmalıyız mesela bu da çok önemli, çünkü hayvancılık endüstrisi küresel ısınmanın en büyük sebeplerinden biri. Yağmur ormanları hayvan yemi ekilmesi için kesiliyor ve ayrıca bu hayvanların yellenmeleri ve geğirmeleri atmosfere ciddi zararlar veriyor. Bunlar ilk olarak devletlerin yapması gereken büyük adımlardan bir kaçı. Ve tabi ki bireysel olarak yapılacak çok basit adımlarıda gözardı etmemek gerekir.
Kurtar bizi teknoloji
Birçok insan küresel ısınmanın evren üzerinde yarattığı tahribatın farkında değil ve insanların düşüncesi şu “biri çıkıp aşı bulacak ve hersey normale dönecek” “teknoloji çok gelişti tüm bu küresel ısınma kargaşasını düzeltecek” ve bu düşüncenin rahatlığı ile televizyon karşısına geçip dizi izliyor.
Doğanın kendisini yenilemeye ihtiyacı vardı ve hiç bir teknoloji doğaya karşı gelemedi ve Korona ile dört duvar arasında karşı karşıya kaldık. Hiç bir teknoloji şu bir aydır yaşadıklarımızın önüne pozitif bir sonuç çıkaramadı ve ne kadar sürer bilmiyoruz. Ülkeler, şehirler, kasabalar, köyler oturduk bekliyoruz ve ne kadar bekleriz hiç kimsenin bir fikri yok.
‘Aydınlanma süreci’
Arkeolog Mesut Alp şöyle diyor “Tarih boyunca insanların aydınlanma süreçleri çölde kalma, kuyuda kalma, mağarada kalmak gibi ortamlarda sürekli olarak bulunmak yeniden doğuş yani belli bir boyuta geçiş, kendi özüne dönme sürecini gerçekleştirir. Kuyuda, çölde, mağarada kalma başka bir boyuta geçme sürecidir. Çakrasını, bilgisini, erdemini yükseltme sürecidir, öylede okumanız gerekir.” der.
Bu ortamlarda kalma süreçleri hep aydınlanma süreçlerini getirir ardından bu çok doğru. Çünkü insanlar kendileri ile baş başa kalınca olanı biteni sorgular ve içsel bir hesaplaşma başlar. Ve şu kaos zamanlarda tüm evren içsel olarak bir aydınlanma sürecine girdi bence. Çünkü herkes kendi mağarasında (evinde) ve hiç bir şey yapamıyor tek yaptığımız şey düşünmek ve bu kaosu yani olan biteni sorgulamak ve işte şimdi işin ciddiyetinin farkına varıldı diye düşünüyorum. Mağaralarımızda bir aydınlanma süreci yaşıyoruz. Şunu anladık ‘kendi kazdığımız kuyuya düştük’ işte bu aşamada yapılması gereken şey şu, tüm evren olarak el ele verip bu kuyudan çıkmak için çaba göstermek ve yine en önemlisi bu kuyudan çıktıktan sonra ne yapılması gerektiğini unutmamak. Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak yani normale dönemeyeceğiz ama yeniden oluşturacağımız kurallar ile yeni bir normale alışmamız gerekecek. O zaman kuyudan çıktıktan sonra olanı bitini unutmadan evren ile barışık olmalı ve daha duyarlı olmalıyız.
‘Ya devrim olacak ve kurtulacağız ya da yok olacağız’
Hep birlikte doğa sevenler olarak ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarının önayak olduğu iklim değişikliğinin getireceği yıkıcı sonuçları önlemek için yapılan eylemlerde doğanın sesini duyuramadık.
Küresel ısınmanın bir avuç petrol, kömür ve enerji şirketinin doymak bilmez kâr ihtirasından kaynaklı olduğunu hepimiz biliyoruz. Ömer Madra Açık Radyo’da yıllarca bunları dinleyicilerine bıkmadan, usanmadan anlattı. Madra yıllarca doğa için derhal seferber olmamız gerektiğini çığlık çığlığa dillendirdi ve şöyle diyor: “Ya devrim olacak ve kurtulacağız ya da yok olacağız.” Bu durumda yok olmak istemiyorsak doğa ile ilişkimiz arasında bir devrim olmak zorunda.
Medeniyet dediğin…
Ve doğa dedi ki “medeniyetinizi alın ve kenera çekilin, siz susun sıra bende, ben kendi başımın çaresine bakıcam” son çare olarak doğa kendi sesini acımasızca duyurdu. Aslında acımasızca demek doğru olmaz, biz insanların doğaya karşı yaptıklarımızın yanında acımasızca değil bu tepki.
Doğa o kadar haklı ki hepimiz susmuş ve olan bitenin karşısında çaresiz ve mahçup bir şekilde izliyoruz. İşte şimdi aynı gemideyiz, doğa statü tanımıyor, zengin, yoksul demiyor bunu gördük.
Hala yönetici elitler ve hizmet ettikleri büyük şirketler her şeyi, her saniyesine kadar biliyor ama tümüyle inkâr ediyor, yalan söylüyorlar. Ama artık medeniyetin sonuna geldik. Doğayla uyum içinde ve doğaya zarar vermeden üretebilecek teknolojilerin de kullanılması son derece mümkün. Ama, tabii ki, kapitalizme hizmet etmeden, planlı ve toplumsal bir üretim ilişkisiyle.
Bedeli belli olmayan bir fatura
İnsanlığın doğada yarattığı bunca tahribat sonucunda beklenmedik bir şok yaşamıyoruz, kapitalist şirketlerin doğayı sömürmesinden dolayı orataya çıkan bir fatura var önümüzde. Bunun için şaşkın değiliz bu fatura bir gün insanlığa kesilecekti zaten. Şimdi bunu nasıl öderiz diye elimiz ayağımız dolandı. Dedim ya bedeli belli olmayan bir fatura var karşımızda…:(
Parlayan Güneş’i Korona ile görebildik
2020 yılına geçiş, insanlığın elbirliğiyle yarattığı Koronavirüs ile geçiş yapması sert bir başlangıç oldu. Güneş gibi parlayan bu gerçeği kabullendik. Paranın bir anlamı olmadığını tecrübe ettik dünya olarak. Zengin, yoksul, siyah, beyaz, ateist, dindar ayrımı yapmıyormuş virüsler bunu gördük. Dünyanın hemen hemen her yerine yayılan virüs insanlığın ortak sorunu oldu ve el birliği ile bu sorunu çözebiliriz başka şansımız yok. Doğaya karşı kirli olan ellerimizi ne kadar sabunlarsak sabunlayalım ve ne kadar dezenfekte edersek edelim hiç birimizin elleri temiz olmayacak. İlk olarak, az olan yeterlidir deyip adım atmalıyız…