Eskiye rağbet olsaydı

2012 Newroz’u Türk devletinin “binlercesini tutuklarsam halk BDP’den uzaklaşır, halkı sokağa çıkaramazlar” politikasını iflas ettirmiştir. Halkın İmralı’dan, PKK’den ve BDP’den koparılamayacağı bir daha görülmüştür. Kürt halkının varlığı ve özgürlüğü güvenceye alınmadan mücadeleyi bırakmayacağı bir kez daha herkese gösterilmiştir.
Türk devleti Kürt halkının özgürlükteki ısrarı karşısında yeni bir psikolojik harekat başlattı. AKP’nin Kürt sorununda yeni bir strateji izleyeceği basına yansıtıldı. AKP’nin yeni denilen bu stratejisini de genelkurmay istihbaratının basın sözcüsü olarak görülen Fikret Bila açıkladı. Yeni stratejinin Kürtlerin toplumsal kimliğini tanımayacağını, özerkliği kabul etmeyeceğini özellikle vurguladı. İmralı ve KCK muhatap alınmayacakmış, doğrudan halka gidilecekmiş! BDP de İmralı ve PKK’ye karşı çıkmazsa onunla da görüşülmeyecek, yeni muhataplar bulunacakmış! Teröre karşı sonuna kadar mücadele edilecekmiş! Bunun için Barzani’den yararlanılacakmış. Bu stratejinin hiçbir yeniliği yoktur. HEP’ten beri tüm demokratik partilere PKK’ye karşı çık dayatması yapılmıştır. KDP’yi kullanmak istemeleri de yeni değildir. Bu enstrümanı her zaman kullanmaya çalışmışlardır. Özcesi şimdiye kadar Kürt Özgürlük Hareketi’ni yok etme dışında bir politika da bir strateji de izlenmemiştir. Bu politika bugüne kadar sonuç vermemiştir, bundan sonra da sonuç vermeyecektir. Öyle ya eskiye rağbet olsaydı bit pazarına nur yağardı.
İmralı’daki ve Oslo’daki görüşmelerde bir çözüm düşünmedikleri netleşmiştir. Kürt Halk Önderi ve Özgürlük Hareketi’nin iyi niyetli yaklaşımlarına hep oyalamayla cevap verilmiştir. Oslo görüşmelerini iktidarını güçlendirmek için değerlendirmiştir. Kürt Özgürlük Hareketi belki bu süreci çözüm için adım attırma yönünde geliştirebiliriz yaklaşımı içinde olmuş, ama AKP oyalama dışında başka bir şey düşünmemiştir. Dolayısıyla AKP’nin politikasında bir yenilik yoktur. Eğer oyalama imkanı olsaydı yine bu tür görüşmeleri denerdi. Ancak bunun olmayacağını gördüğü için “İmralı ve KCK muhatap alınmayacak” biçiminde bir söylem tutturmuştur.
AKP bir yönüyle doğruyu söylüyor; bir daha oyalama niyetiyle İmralı ve KCK’ye gelin görüşelim diyemeyecektir. Artık bir görüşme olacaksa bu çözüm için olacaktır. Kürt hareketi en makul çözüm önerilerini ortaya koymuştur. Eğer AKP’nin bir çözüm niyeti olsaydı bunu bir altın fırsat olarak değerlendirirdi. Çözüm niyeti olanlar bu makul talepleri kabul ederler. Yoksa Kürt Özgürlük Hareketi’nden direnmekten başka bir şey beklenmemelidir.
Terörle mücadele ederiz, siyasetle müzakere ederiz sözleri de bir safsatadır. Türk devletinin hiç kimseyle müzakere etmeye de çözüme de niyeti yoktur. Çözüm niyeti olsa muhataplık sorunu bir günde hal olur. Sorunların devam etmesinin nedeni şu ya da bu gerekçe değildir. Türk devletinin çözüm politikası olmadığı için sorunlar ve çatışmalar devam etmektedir. Diğer tüm söylemler, iddialar, suçlamalar, şu ya da bu politikayı izleyeceğiz gibi söylemler tamamen çözümsüzlük politikalarını örtmek içindir.
AKP her fırsatta terörle mücadele sürecek, ama açılım devam edecek diyerek bir beklenti yaratmaya çalışıyor. Bu da bir oyalama ve zaman kazanma yöntemidir. Tıkandığı ve Kürt sorunundaki politikaları eleştirildiği her süreçte “bir şeyler yapacağız, bu sorunu biz çözeriz” diyerek bu eleştirileri azaltıp iktidarını sürdürmek istemektedir. Bu yönüyle tam bir psikolojik savaş iktidarıdır. Bu nedenle siyasetle görüşürüz, bu sorunda da bizler adım atarız gibi değerlendirmelerin hiçbir politik ve pratik değeri yoktur. Bu sözlerine kesinlikle inanılmamalıdır.
Bir süre önce BDP ile yaptıkları görüşmede “biz Kürt sorununda atılması gereken adımları esas olarak atmışız” demişlerdir. Zaten Erdoğan da “Kürt sorunu kalmamıştır, Kürt vatandaşlarımın sorunu kalmıştır” demektedir. İnkarı kaldırdık gibi bir demagojiyle çözümsüzlük politikasını teorize etmektedirler.
Kürt sorunu Kürtler bir toplumsal varlık olarak kabul edilmeden çözülemez. Kürtler bir toplumdur; temsilcileri de toplumsal hakları da vardır. Kendi kendini yönetme hakkı tanınmadan kim Kürt sorununun çözüleceğini iddia edebilir. Bu açıdan demokratik özerkliği kabul etmeyiz demek, bu sorunu çözmeyiz demektir. Yerinden yönetimin, ademimerkeziyetçi yönetimin Türkiye için en doğru ve uygulanabilir biçimi Demokratik Özerklik’tir. Fikret Bila Demokratik Özerklik istiyorlar, bu nedenle İmralı, KCK ve BDP muhatap alınmayacak diyor. Devlet bireysel haklar dışında başka bir şeyi kabul etmeyecek diyerek bu çözümsüzlüğü tanımlamıştır. Bireysel haklar dedikleri de Kürtler üzerindeki siyasi egemenlik ve kültürel soykırımın sürmesinin örtüsü olarak düşünülen şeylerdir. Dolayısıyla Kürtlerin Türkleştirilip Kürdistan’ın Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirilmesi amacı sürmektedir.
BDP ile de başka birileriyle de düşünülen ne görüşmedir ne de müzakeredir. Düşündükleri, yeni soykırım sisteminin kabul edilmesi ve PKK’ye karşı devletin yanında yer alınmasıdır. BDP geleneği üzerinde 20 yıldır oynanan oyun bugün de oynanmaktadır. BDP üzerinde baskı kurarak içten parçalama yaratma amaçlanıyor. Binlerce siyasetçinin tutuklanmasının bir amacı da buydu. BDP içinde siyaset yapılmayacağını göstermek ve bu temelde farklı seslerin çıkmasını sağlamak amaçlanmıştır. BDP’de siyaset yapmanın sonucu budur dedirtip farklı siyasal eğilimlerin ortaya çıkmasına zemin yaratmak istemişlerdir.
BDP de Kürt halkı da on yıllardır mücadele içinde öyle bir politikleşme yaşadı ki, bu tür söylemler artık Kürtler ve demokratik siyasetçiler için basit psikolojik savaş oyunları olarak görülmektedir. Bu nedenle halkı PKK’den ve Kürt demokratik siyasetinden koparmak mümkün olmamaktadır.
Başka muhataplar yaratılacakmış! Bu yeni bir şey değil ki! Kemal Burkay gibi bazılarını getirdiler; bunları televizyon televizyon dolaştırıyorlar. Her gün PKK ve Kürt Halk Önderine küfür ettiriyorlar. Sonuç, sıfıra sıfır, elde var sıfırdır. Çünkü bu adamlar sıfırdır. Bu adamları Kürt sorununun çözümünde muhatap almak ya da onların taleplerini dinlemek için konuşturmuyorlar. AKP Kürt halkının çözüm dayatması karşısında sıkışmıştır. Bunların görevi AKP’yi bu sıkışıklıktan kurtarmaktır. Nitekim Kemal Burkay son zamanlarda “AKP şu adımları atamaz, Türkiye’nin de hassasiyetleri var” diyerek AKP’nin çözümsüz politikalarını meşrulaştırma söyleminde bulunmaktadır. Burkay için Kürtlerin değil Türkiye’nin hassasiyetleri önemli hale gelmiştir. Böylece hangi misyonla Türkiye’ye getirildiği anlaşılmaktadır.
Yeminli Apo ve PKK düşmanlarını bir araya getirip partileştireceklermiş. Herhalde bu parti AKP’yi Kürt sorunu gibi bir yükten kurtarma partisi olur. AKP’yi koruma ve kollama partisi olarak ismi de Kürt AKP’si olur. Zaten AKP Kürtleri de kendisinin temsil ettiğini söylemiyor mu? Basında dillendirildiğine göre böyle bir partiyle karşılaşabiliriz. Böylece Kürt işbirlikçiliğin, Kürt ihanetinin Kürdistan’daki boyunu da görmüş oluruz. PKK’ye karşı cepheden savaşacak bu siyasi korucular AKP’yi Kürt sorunundan kurtarır mı kurtarmaz mı onu da AKP’liler görür.
Anlaşılıyor ki Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı KDP’yi kullanmak istiyorlar. Bu yeni bir politika değildir. Herhalde bunun yeniliği olsa olsa Kürt Özgürlük Hareketiyle silahlı çatışmaya sokturma olabilir. Fikret Bila KDP’yi kullanacakları konusunda umutlu konuşuyor. Fikret Bila’ya bu umudu veren nedir bilemiyoruz. Bildiğimiz bir şey var ki, bu umutların Kürt kamuoyu açısından bir değeri yoktur. Türk devleti ne kadar istese de, dayatsa da bu amaçlarına ulaşmaları zordur. Barzani herhalde birkaç yıldır “Kürtler arası savaş olmaz” sözünü Türk devletinin arzuladığı bir çatışmayı örtmek için söylemedi. Fikret Bila ya da böyle bir çatışmanın olacağını düşünenler Kürt gerçeğinin dört parçada ulaştığı ruhsal birlik düzeyini görmüyorlar. Barzani söylemlerinden kendi beklentilerine uygun sonuçlar çıkarmaya çalışıyorlar. Bunlar zorlama çıkarsamalardır.
KCK Kürt sorununda en makul yaklaşımı göstermiş, bu konuda AKP’ye de yıllarca şans tanımıştır. Bunu en iyi bilenler de Güneyli siyasi güçlerdir. Türkiye Kürt sorununu demokratik siyasal yoldan çözmüş de bunu kabul etmeyen bir güç mü olmuş? Dolayısıyla KDP’ye bel bağlayanlar Kürtleri eskisi gibi kullanılacak bir konumda görenlerdir. Bölgede Kürtler üzerinde siyasi egemenlik kuran güçler Kürtleri çatıştırıp bu egemenliklerini sürdüreceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar. Bu yönlü politikaların bir yeniliği yoktur. Bunlar artık ipliği pazara çıkmış, Kürt gerçeğinde hiçbir değeri kalmamış beklentilerdir. Hiçbir Kürt siyasi gücünün bölge ülkelerinin isteğine göre başka bir Kürt siyasi gücüne düşmanlık etme tutumu olamaz.
Türk devleti aklını başına toplamalıdır. 40 milyon üzerinde nüfusa sahip bir halkın mücadele gücünü kırma hayali peşinde koşmamalıdır. Kürtler artık onuruna ve özgürlüğüne düşkün bir halk haline gelmiştir. Askeri operasyonlarla, zindanları doldurmakla, bu iradenin kırılacağını ve teslim olunacağını düşünmek, Kürt direnişinin duvarına toslamaktan başka bir sonuç vermez.
Türk devletinin yargılanacağı ve geçmişinden utanç duyacağı yeni zulüm uygulamaları dışında elde edeceği hiçbir sonuç yoktur. Hele son 40 yıllık mücadelenin ortaya çıkardığı halk gerçeğinden sonra bunun dışında bir sonuç beklemek bir aptallıktır.
Şovenizmle gözleri kör olanlar şöyle bastırsak, şöyle zindana atarsak, şöyle öldürürsek sonuç alabiliriz diyebilirler. Bu duygularla hareket edenlerin sonucu bilinmektedir. Böyle bir politika izleyen AKP’nin akıbeti de farklı olmayacaktır.
