Evliya kerametleri ve Mezopotamya

Yunancadaki “doğaüstü olayları” anlatan “mitos/myhos” ile “bilgi, bilim, akıl” gibi karşılıkları olan “logos” sözcüğünden türetilen mitoloji kavramının Osmanlıcadaki karşılığı; “Tahayyülü kazip, Esatiri kadime ve Kıssa”dır. Bir bütün olarak Kürtler, Kürtler içinde ise Batıni Aleviler; bu türden mitik anlatıları daha çok “keramet” olarak algılamışlardır. Örneğin Yunan kültürünün temelini nasıl ki mitler oluşurursa, Dersim Rêya Heq itikatının ana temelini de yine bu mitler oluşturmaktadır. Bu türden sembolizmin sözlü metinler; “keremet ê Evliya yê me! (bizim evliyanın kerameti); Keremet ê bimbarek! (Mübareğin kerameti)” diye kutsanarak anlatılır.
Dersim Batıni Alevilerinin kutsadığı evliyaları ve etrafında nakışlanan kült, derinlemesine incelendiğinde, bunların ana damarlarının Zagroslar, yukarı Mezopotamya (Kuzey Kürdistan) topraklarında beslendiği rahatlıkla görülecektir. Çünkü evliyalara atfedilen mitsel anlatımların ontolojik ana yurdu, Zagros, Toros dağları (verimli hilal toprakları) üzerindeki antik uygarlıklardır. Bu mitsel anlatımlar, bir bakıma antik çağlardaki toplumların yaşayış formlarını içinde gizleyerek günümüze aktarım sanatıdır. Mitsel fenomenler, insanlığın yarattığı ortak şaheserlerdir. Kuşkusuz; Yunan mitolojisinin temel kaynakları dahi, Mezopotamya damarlarından beslenmiştir. Yazılı ve sözlü anlatımlarıyla süreç içinde bunları zenginleştiren insanoğlu; zaman tünelinden geçerek tarih, felsefe, teoloji, sosyal, kültürel ve sanat benzeri disiplinlere konu olan ögeleri, “tayyi zaman ve tayyi mekan” üzerinden günümüze sumuştur.
Şöyleki; iç huzuru sağladığından ötürü, bu mitsel öykülere herkes tarafından inanılır. Bilindiği üzere, Batıni Aleviliğinin sözlü tarih kültürü yazısız, külliyatsızdır! Hal böyle olunca; sözlü anlatımların temel hazinesini, iletişim dili oluşturur. Kullanılan öznel dilin inceliğiyle, bilinen tarihsel gerçekliğiyle Antik Çağ‘ların (MÖ. 3000 ve MS. 400. yy.) derinliklerinden süzülüp gelen bu mitsel anlatımlar, dalga dalga dört bir yana dağılır. Bunlar, gezgin derwêşlerin dilinde kilam, gotin olur, kelam olur, nur olur. Tam da bu noktada “Söz uçar, yazı kalır” atasözü, evliyalar tarafından bir nebze de olsa boşa çıkarılır. Çünkü dil, buradaki sözün tek anahtarı ve kaynağıdır. Dil, bir toplumun kendi içsel dünyasına tuttuğu sihirli aynasıdır. Bir halkın, en basitinde kendi diline ait masalları, efsaneleri, kılamları, şiirleri vs. yoksa, ortada bir halk yok demektir. Dersim merkezli Batıni Aleviliğin itikat yolunun nakış taşlarını döşeyen evliyaları Kürttür. Bu evliyaların adları Kürt onomastiğiyle açıklanabilmektedir. Dolayısıyla ocak Evliyalarının kullandıkları ana dilleri Kürtçedir, lakin inancın teolojik kavramları Kürtçedir. Bu evliyalar adına takdis edilen mitik aktarılar içinde kullanılan ögeler, etnonim açıdan Kürtlerin sosyo-kültürel değerlerine işaret etmektedir. Velhasıl bir halkı yaşatan, onun kendi dilidir. Dilindeki geçmişi, geçmişinde gizlenen geleceğidir. İşte, Batıni Aleviliğin yazısız serencamı, dilden dile yankılanarak asırları, çağları devirerek bir karasevdalı gibi, kendi anayurduna bu mitik anlatılarla kilitlenmiştir.
Bizim bu tezimizi destekler mahiyette birçok temel bulgu bulunmaktadır. Mesela; Antik çağlardan beri dünyanın uygarlık merkezilerinden birisi Mezopotamya’dır (Zagroslar). Dünya insanlığını tutuşturan en temel anlatılar bu kulturkreisda, topraklarda çıkmıştır. Bu topraklarda Adem ile Havva’nın Aden, cennet bahçesinin (Tevrat’a göre; Van gölünün güney çevresi) yanı sıra, tufanla birlikte Nuh ve kurtuluşa ermişlerin (Güruhu Naci) mekanı olan Ağrı/Cudi dağları mahfuzdur. Bu antik hazinelere evsahipligi yapan topraklar, Harranlı azer/ateş Nuroğlu İbrahim’in (MÖ.2000-1800) öz oğlunu kurban adadığı, onu kendi tanrısı olan ateşle nurlandırdığı ve karşıtı Nemrud‘un (Namır) yaşadığı topraklardır. Peygamberler kültü, ilk defa bu topraklarda gelişmiştir.
İlk defa burada tek Tanrılı inanç sistemleri dizayn edilerek, dünyaya yayılmıştır. Kutsal tanrı ve tanrıçalara bu topraklarda zigguratlar, adırgahlar, tapınaklar, mabetler yapılmıştır. Babil’in 6. kralı Hamurabi‘nin (1750-1793) ilk hukuk kanunları burada dercedilmiştir. Askerlik ve savaşın tanım kuralları bu geniş coğrafyada geliştirilmiştir. İlk politik şehir devletleri buralarda inşa edilmiştir. Bu teoriksel kronolojiyi daha da uzatmak mümkündür. Velhasıl-ı kelam Mısır, Yunan, Roma ve daha birçok uygarlıkların ana damarları bu topraklarda beslenmiştir. Bunlara ek olarak, benzeri harikulade ikonların nakşedildiği bu kutsal Mezopotamya topraklarında yaratılan Tanrı ve Tanrıçalara ait daha nice mitik efsaneler fışkırmıştır. Bütün bu kültürel artıların ana kaynağında, aslında işin batıni gizemliliği bulunmaktadır. Mühim olanı ise bu renkli tabloda bilinmeyen denklemleri yakalamaktır. Batıni Aleviliğinin Rêber Ewliyalarına atfedilen kerametlerin içinde gizenen yığınla sırlı gerçeklikler vardır. Uzunca bir eğitimden sonra onların; marifet babında elde ettikleri gerçek bilgiyle, sır-ı hakikat kapısında vahdeti mevudiyete erdikleri anlaşılmalıdır.
