Êzîdîlerin Tarihi

Haberleri —

Mardin Artuklu Üniversitesi Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Yrd.Doç.Dr. Birgül Açıkyıldız Şengül’ün “Êzîdîler: Bir Toplumun, Kültürün ve Dinin Tarihi” adlı kitabı 2010 yılında I.B. Tauris Yayınevi tarafından basıldı. İkinci baskısı yakın zamanda yayımlanacak olan kitabın dili İngilizce. Türkçesi de Ekim ayına kadar Alfa Yayınları’ndan çıkacak. Yaklaşık dokuz yıllık çalışmanın sonucunda kitabını yazarken Şengal’den Ermenistan’a kadar olan geniş alandaki önemli Êzîdî yerleşim yerlerinin hepsinde bulunup araştırmalar yaptığını söyleyen Yrd.Doç.Dr. Açıkyıldız Şengül, özellikle Şengal’i ve dağ köylerini ziyareti sırasındaki tanıklıklarının kendisini oldukça etkilediğini söyledi. Dr. Açıkyıldız Şengül, kitabı ve araştırmalarına dayanarak Êzîdî toplumunun tarihi, dini ve kültürüne dair gazetemizin sorularını yanıtladı.


Êzîdîler hakkında bizi bilgilendirebilir misiniz? Kimdir Êzîdîler?

Êzîdîler kendilerini genellikle Êzdi, Êzidi, İzid olarak tanımlıyorlar. Bu kelimelerin Orta Farsça ve Kürtçe’de ‘Tanrı’ anlamına gelen Yazdân kelimesinden türediğine inanılıyor.  Bunun dışında Yazdân kelimesinin en popüler etimolojisi ise Kürtçe’deki “ez da” (Ben yaratıldım) kelimesidir. Müslümanların ileri sürdüğü ise Êzîdî kelimesinin Emevi halife Yazid ibn Mu’âwiya (680-83)’den geldiği görüşüdür. Bu tabi ki etimolojik bir açıklama.
Dini grup olarak Êzîdîlere bakacak olursak Êzîdîlerin Orta Doğu’daki çeşitli kültürel ve dini inançların mirasçıları olduklarını söyleyebiliriz. Bu inançlar içinde en belirgin olanı eski İrani dinlerdir ki bunlar içinde de özellikle Zerdüştlük dini baskındır. Êzîdîlikte, 12. yüzyılda Irak’ın Kürt bölgesinde yer alan Laleş’e gelerek buradaki halkı Sünni İslamla tanıştırmış Sufi Sheikh ‘Adi’nin öğretisi de nüfus etmiştir. Elimizde maalesef 12. yüzyıldan öncesine ait yazılı herhangi bir kaynak olmadığından Êzîdîliğin Şeyh ‘Adi öncesindeki dönemini kaynaklara dayanarak aktarmak mümkün olamamaktadır. Diğer taraftan Êzîdî dinini analiz ettiğimizde inanç biçiminin ve ritüellerinin İslami olmadığını ve daha çok İrani bir geçmişe ait olduğunu kolaylıkla görebilmekteyiz. Bunlara kısaca örnek verecek olursak; Êzîdîler tanrıya Tawusî Melek aracılığıyla ibadet ederler; güneşi, ayı, yıldızları, ateşi, suyu ve toprağı kutsal kabul ederler; güneşe doğru taparlar; her türlü ibadet ve seremonilerinde ateşi kullanırlar; reenkarnasyona inanırlar. Kast sistemi vardır. Böylece her Êzîdî doğduğu andan itibaren içinde doğduğu kasta göre görevi ve yaşam biçimi belirlenmiş olur. Çocuklarını vaftiz ederler. Bütün bunlar Êzîdîlikteki İslam öncesi eski İran köklerine işaret eder.

Kitabınızda incelediğiniz Êzîdîleri bu alanda bugüne kadar yapılan araştırmalardan ayıran temel farklılıklar nelerdir?

Kitabım Êzîdî kültürü, toplumu ve dini hakkında kapsamlı bir çalışmadır. Êzîdîlik hakkında gerek Türkiye’de gerek Avrupa ve Amerika’da çok sayıda çalışma yapılmış olmakla birlikte bu çalışmaların hemen hepsi sadece Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki Êzîdîleri ele almaktayken, benim çalışmam Êzîdîliği ilk defa Türkiye, Irak, Suriye ve Ermenistan gibi en geniş coğrafi sınırları içinde ve bilinen en eski tarihinden günümüze kadar olan süreç içinde incelemekte, genel Kürt tarihi ile ilişkilendirerek Êzîdîlerin az bilinen tarihi, ritüelleri ve maddi kültürlerini aydınlatmaktadır. Ayrıca Êzîdîlik bir inanç sistemi olarak nasıl doğdu ve tarihsel süreç içinde ne tür sosyal, kültürel ve teolojik değişim ve dönüşümler yaşadı; Êzîdî toplumu, kültürü ve inançlarının temel karakteristik özellikleri nelerdir; Êzîdîliği diğer dinlerden farklı kılan ve bağımsız bir din olarak tanımlamamızı sağlayan özellikler nelerdir; Êzîdîler, Kürt tarihi ve toplumu içerisinde nerede durmaktadırlar; İslam coğrafyasında Müslüman topluluklar ile yüzyıllarca komşu olarak yaşayan bu toplum, Müslümanlar ile ne tür paylaşımlar, gerilimler, çatışmalar ve kopmalar yaşamışlardır gibi sorulara cevap veren disiplinler-arası bir çalışmadır.

Kitabınızda Kürtlerin genel tarihinin bir parçası olarak, Êzîdîlerin günümüze kadar tarihsel gelişimini nasıl aktarmaktasınız. Bizimle özce paylaşır mısınız?

Dediğim gibi Êzîdîlik farklı pek çok katmandan oluşan bir din ve bu katmanlar tarih boyunca yaşadıkları dönemlerin izlerini taşımaktalar. Bunu inanç sistemi ve ibadet biçimlerini incelediğimizde görebiliyoruz. Tarihsel olarak baktığımızda maalesef yazılı kaynaklar en fazla 12. yüzyıla yani Êzîdîlerin Sufi Şeyh ‘Adi’yle tanıştıkları ve politik olarak bir araya geldikleri döneme gidiyor. Bu kaynaklar da Arap ve Müslümanlar tarafından yazılmış kaynaklar. Bu nedenle bu dini grubun sadece 12. ve 13. yüzyıllarda Arap dünyasında nasıl algılandıklarını aktaran kaynaklar üzerinden tarihsel bir okuma yapabiliyoruz. Bu kaynaklara göre Ortodoks bir Müslüman ve Arap olan Şeyh ‘Adi, Bağdat’ta dönemin en önemli Sufi liderlerinden ders alır ve Adawiya adını verdiği tarikatını kurup kendine müritler oluşturduktan sonra dönemin pek çok Sufi lideri gibi Bagdat’tan ayrılıp kendi doktrinlerini yaymak ve henüz tam da Müslümanlaşmamış bölgeleri Müslümanlaştırmak için şu an Êzîdîlerin hac merkezleri ve en kutsal yerleri olan Laleş’e müridleri ile 12. yüzyılın başında inzivaya çekilir.  Bu bölgeyi seçmesinde zaten bu bölgede etkin olan Kadiri tarikatının şeyhi Şeyh Abdul Kadir Geylani ile Bağdat’tan iyi arkadaş olmaları ve Abdül Kadir Geylani’nin kendisine yardım ettiği kaynaklarda geçmektedir.
Kaynaklar bahsetmese de Laleş’e Şeyh ‘Adi’nin gelmesiyle Êzîdî sözlü tarihinde geçen önemli olaylar yaşanır. Bu sözlü tarihe göre Şeyh ‘Adi, müridleriyle gelip Laleş’de yaşamaya başladığında orada yaşayan ve eski İrani inançlarını devam ettiren Şemsanilerle karşılaşır. Bu Şemsani ailesinin varisleri günümüzde halen Êzîdî cemaatindeki en önemli din kastının mensuplarını oluşturmaktadırlar. Şeyh ‘Adi’nin etkili kişiliği ve mistik yaşam biçimiyle kendi mistik yaşam biçimleri uyuşan bu grup, Şeyh ‘Adi ile birlikte hareket etmeğe başlarlar. Özellikle ortak düşman olarak gördükleri Abbasiler karşısında birbirlerini politik olarak desteklerler. Şeyh ‘Adi’nin diplomatik yaklaşımları sayesinde Şeyh Adi’nin soyundan gelen Adaniler ve Kürt ve Araplardan oluşan müridlerinden meydana getirdiği Müslüman Adawiler ile Zerdüşt Şemsaniler Şeyh Adi’nin ölümüne kadar kendi dini pratiklerini serbestçe yerine getirirken, politik olarak tek bir güç olarak ortak davranırlar. Fakat Şeyh Adi’nin 1162 yılında ölümünün ardından yerine dini lider olarak geçen yeğeni Şeyh Hasan, Şeyh ‘Adi’den farklı olarak Şemsanilerin dini inançlarına karışıp onları Müslüman olmaya zorlamaya başlayınca bu iki grup arasında ciddi sıkıntılar yaşanır.
Bunun üzerine Eyyübiler tarafından Halep’e Kürtlerin emiri olarak atanmış olan Êzîdî Mand Paşa, Laleş’e çağrılıp bu iki grup arasındaki sorunun çözülmesi sağlanır. Kendisi Şemsani aşiretinden gelen ve günümüzdeki Êzîdîlerin en çok değer verdiği şeyhlerinden biri olan Şex Mand Paşa, Şemsaniler ile Adaniler arasındaki sorunu çözer. Êzîdîlerin anlattığına göre Şemsaniler Kürt grubu, Adaniler ise Şeyh Adi’nin soyundan gelen Müslüman Arap grubunu oluşturmaktaydı. Şex Mand’ın müdahalesiyle her iki grup da kendi inançları konusunda serbest olacaklardır. Fakat bu dönemde Êzîdîlerin dini ve sosyal yaşamlarında ağırlığı Şemsaniler alır ve eski İrani gelenekler çok daha baskın olarak yaşanmaya başlar. Adanilerin İslamiyeti ise Şemsanilerin politik ve sosyal baskısı altında gittikçe zayıflar. Bu dönemde Êzîdîler Eyübiler tarafından desteklenir ve hem Irak’ta hem Suriye’de hem de Mısır’da önemli askeri görevlere getirilirler. Şeyh Adi’nin yeğeni Şeyh Hasan’ın ölümünün ardından bugünkü Êzîdî Mir ailesini oluşturan Qataniler yönetici pozisyonunu Adanilerden alır. Böylece Êzîdîlerin Müslüman kanadı hem dinsel hem de yönetimsel gücü kaybederler ve Êzîdîlik dinindeki eski İrani inançlar daha ön plana çıkarlar.

Êzîdî  katliamları

Êzîdîlerin maruz kaldığı katliam ve yerinden edilmelerin temel nedenleri nelerdir?

Tabi ki temel neden dinsel inançlarıdır. Êzîdîler her şeyin yaratıcısı olduğuna inandıkları ve Xwedê olarak adlandırdıkları sonsuz bir tek Tanrıya inanırlar. Bununla birlikte Êzîdî inanışına göre Xwedê yetkisini ve gücünü kendisinin yardımcıları olan yedi meleğe bırakmıştır. Tawûsî Melek olarak bilinen en yüce meleği ise dünya işleri ve insan kaderi ile ilgili işleri yürütmesi için görevlendirmiştir. Tawûsî  Melek Tanrı ile Êzîdîler arasındaki aracı melektir ve insanları doğrudan doğruya Tanrı’ya götüren, Tanrı’dan bağımsız fakat Tanrı’nın karşıtı olmayan aynı zamanda Tanrıyla tamamıyla bütünleşmiş bir karakterdir. Tawûsî Melek yaratıcının alametidir fakat yaratıcının kendisi değildir. İnsanoğlunun aydınlatıcısıdır. Êzîdîler Melek Tawus’a yükledikleri bu anlamdan ve ibadetlerini ve seremonilerini Tawusî Melek heykelcikleri önünde yaptıklarından ötürü Müslüman komşuları tarafından Şeytana tapanlar olarak etiketlenmişlerdir. Tarihleri boyunca karşı karşıya kaldıkları kıyımların pek çoğunun arka planında da bu düşünce yatmaktadır.

Kitabınızı yazarken alan çalışmalarınız süresince ilginizi çeken anekdotlarınız var mı?

Benim Êzîdî tarihini yazarken en çok dikkatimi çeken Şengal bölgesi olmuştu. Ben Êzîdîlerin yaşadıkları tüm bölgeleri ziyaret ettim. Şengal’den Ermenistan’a kadar olan geniş alandaki önemli Êzîdî yerleşimlerinin hepsinde bulunup araştırmalar yaptım. Şengal’i, doktoramı yaparken 2004 yılında ziyaret etmiştim. Bu tam da Amerika’nın Irak’a girmesinin ardından bir yıl sonraydı. Hem okuduklarım hem de Şengal’i ve dağ köylerini ziyaretim sırasında tanık olduklarım bende Şengalli Êzîdîlerin ne kadar cesur, yürekli ve mücadeleci oldukları fikrini uyandırmıştı. Şengal Êzidileri, Zengilerden Osmanlılara tüm egemenlere karşı savaşmış, çocuklarını ve kadınlarını hep korumuştur. Sanıyorum İŞİD çetesinin saldırılarında en acı olan Şengallilerin kendilerini savunacak silahlarının olmamasıydı. Eminim ki silah güçleri olsaydı İŞİD Şengal’e girmeye cesaret bile edemezdi.

Êzîdîler alanında yaptığınız başka çalışmalar var mı? Ya da olacak mı?

Ben Kürt mimarisi üzerine çalışmalar yapıyorum ve Êzîdîler üzerine çalışmam bunun en önemli ayağını oluşturuyor. Bu aralar 16. yüzyılda Êzîdîlikten çıkıp İslamiyeti seçen Cizre Kürt Beyliği ve Hoşav Mahmudi Kürt Beyliği üzerine çalışmalar yapıyorum.


Birgül Açıkyıldız Şengül  

Ardahan Göleli olan Açıkyıldız Şengül, Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde lisans ve yüksek lisans yaptı. Ardından Fransa’da ikinci yüksek lisansını yapan Açıkyıldız Şengül, 2006 yılında doktor unvanını aldı. İki yıl Oxford Üniversitesi’nde öğretim ve araştırmacı olarak çalıştı. 2010 yılından beriyse Mardin Artuklu Üniversitesi Sanat Tarihi Bölüm Başkanlığı’nı yürütmekte.


SUNA ALAN/LONDRA

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.