Faşizm üzerine konuşma zamanı gelmedi mi?

Sezai TEMELLİ yazdı —

  • Eğer karşı karşıya olduğumuz şey faşizm ve onun şefçi otoriter sistemi değilse, o zaman seçimleri gönül rahatlığıyla bekleyebiliriz. Yok eğer faşizmden konuşuyorsak, o zaman ona karşı yeniden ama bugünün tüm mücadele dinamiklerini buluşturacak "faşizme hayır" dinamizmini açığa çıkarma zamanıdır.

Umberta Eco’nun ‘ebedi faşizm’ başlıklı bir konferans konuşmasında dile getirdiği "faşizm en masum kisvelere bürünerek geri dönebilir, görevimiz onun maskesini düşürmek ve dünyanın her yerinde her gün ortaya çıkan yeni biçimlerinden her birine dikkat çekmek" uyarısı bugün Türkiye siyasetinde yaşananların analizi adına önemli bir uyarı olma özelliği taşıyor.

Faşizm üzerine konuşmanın tüm zorluklarına rağmen, konuşmamanın bugün yaşadığımız barış ve demokrasi mücadelesinin karşılaştığı sorunlar adına çok daha önemli güçlükler barındırdığını söyleyebiliriz. 

Türkiye’de özellikle sol muhalefetin üzerinde mutabakat sağlayamadığı başlıca konulardan biri olan faşizm tahlili önemli bir tarihe sahip.

Gizli faşizm, açık faşizm, faşist diktatörlük, kurumsal faşizm gibi birçok açıklayıcı nitelikle birlikte ele alınan, tarihselliğini koruyan veya içinde yaşadığı konjonktürün etkisiyle yeniden yorumlanan biçimleriyle Türkiye siyasetinde eksik olmayan bir tartışma başlığından bahsediyoruz.

Mussolini’nin İtalya’sına özgü bir tarihsellik içinden meseleyi okuyan ve tekerrür etmeyen bir sistem olarak ele alan yaklaşımlara karşı, bugün giderek daha yaygın bir kabul gören, sağ popülizmin bataklığından beslenen ‘yeni faşizm’ tarihsel karakterine özgü izler taşımakla beraber, zamanın kisveleri içinde kendisini var edegelen bir sistem olarak yorumlayabiliriz.

Kapitalist sisteme içkin olan faşizmin temsili demokrasiler içinde kendisine farklı örtüler bulabildiğini, özellikle kusurlu demokrasilerde bu örtünün ne denli incelerek gizli faşizme özgü uygulamaların belirginleşerek hâkim bir form geliştirebildiğini Türkiye’nin ‘temsili’ parlamenter tarihinde fazlasıyla izlerini görmek mümkün.

Kurumsallaşma denemelerini her darbe döneminde ve sonrasında belirginleştirme ısrarı belki de en güçlü formuna, en belirgin haline 2016 Temmuzundaki OHAL darbesi sonrası kavuşmuştur diyebiliriz.

Kalıcılaşmış bir OHAL uygulamasıyla yargının siyasallaştığı, idarenin bürokratik otoritesini sertleştirdiği ve kayyumcu anlayışın yaygınlaştığı süreç, gizli faşizmin kurumsallaşmaya dönüşerek önemli yol kat ettiği bir dönem olarak değerlendirilebilir. Darbe mekaniğinin sürekliliği ve şefçi otoriter sistemin olabildiğince sofistike gelişimi bugünkü rejimin önemli bir ayırt edici özelliği.

Konsolide edilebilir, yönetilebilir Türk İslam aksına sıkışmış bir halk tasviri ve bu halkın yüceltilmesi, parlamenter demokrasiyi küçümseyen bir yaklaşım ve cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle meclisten kaçış, tüm özerk alanları işgal eden bir merkeziyetçilik, anayasal kurumları tasfiye etme çabası, millici, emperyal heveslerini saklamayan, şiddeti yaşamın her alanında yaygın bir biçime kavuşturan, ekonomide oligarşik sermaye ilişkilerini geliştiren anlayış Türkiye faşizminin kurumsallığını tüm ayrıntısıyla deşifre ediyor sanırım.

Behice Boran’ın 1970 yılında TİP’in ‘faşizme hayır’ kampanyası için ileri sürdüğü tezleri bugün yeniden okunabilir, yorumlanabilir.

O gün; ‘işçi sınıfı mücadelesinin gelişiminden duyulan ürküntü, işçi sınıfı dışında kalan toplumsal kesimlere yönelen baskı ve şiddet, Kürt halkına karşı ırkçı ve şoven bir milliyetçilik anlayışıyla baskı yapılması’ olarak ortaya konulan tezler bugün de faşizmin beslendiği kaynaklar açısından büyük benzerlik taşımaktadır.

Özellikle emekçilere ve tüm toplumsal kesimlere yönelik baskı ile Kürt halkına yönelik düşmanlık ve savaş politikaları rejimin süreklileşmiş faşist niteliğini bize gösteriyor.

Yaşadığımız ekonomik sıkıntılardan tüm krizlere kadar, bunun sistemik bir karakteri olduğunu ve buna karşı mücadelenin nasıl örgütlenmesi gerektiği konusunda bu sürekliliği anlayarak ve bugünkü rejimi deşifre ederek artık konuşmalıyız.

Eğer karşı karşıya olduğumuz şey faşizm ve onun şefçi otoriter sistemi değilse, o zaman seçimleri gönül rahatlığıyla bekleyebiliriz. Yok eğer faşizmden konuşuyorsak, o zaman ona karşı yeniden ama bugünün tüm mücadele dinamiklerini buluşturacak "faşizme hayır" dinamizmini açığa çıkarma zamanıdır.

Faşizmden bahsedeceksek kapitalizmden konuşmak gerekir referansını da akılda tutarak, radikal bir demokrasi mücadelesi adına harekete geçme cesaretini umudun sırtına yükleme zamanı gelmiştir…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.