Film Komünü’nün kurduğu hayat


Rojava Devrimi 3’üncü yılını geride bırakırken, savaşın ortasında yaşamı kurmayı da hızla sürdürüyor. Bombardıman ve mermiler arasında yükselen hayat, Rojava Devrimi’nin özetlenebilecek hali. YPG, YPJ güçlerinin, DAİŞ çetelerine karşı yürütülen savaştaki kazanımlarında elde edilen özgür alanlar, TEV-ÇAND’ın öncülüğünde yürütülen kültürel inşa ile filizlerini vermeye başladı. Bu kültürel inşanın bir parçası Cizîr Kantonu’na bağlı Dirbêsiyê kentinde kurulan Rojava Film Komünü oldu. Üstelik 70 km. ilerde Haseki çatışmaları, 80 km. ilerde Kobanê direnişi, 170 km. ilerde Şengal savaşı sürerken kuruldu bu ‘Film Komünü’. Komün çalışmalarında bir yandan Şengal katliamı ile ilgili belgesel hazırlanırken, öte yandan 10 kentte çocukların katılımıyla gerçekleştirilecek çocuk festivalinin belgeseli çekiliyor. Diğer yandan ise iki kısa metrajlı film ile senaryo yazanların çalışmaları…
Komün çalışmalarında yer alan, Takva ve Gemide filmlerinin senaristi, sinema emekçisi Önder Çakar ile Rojava Devrimi, günlük yaşam, inşa çalışmaları ve sinema alanında yapılan çalışmaları konuştuk.
Kobane Direnişi ve Rojava Devrimi’yle neden ve nasıl buluştunuz?
Üç kantonun anayasalarını okudum, Sayın Abdullah Öcalan’ın Demokratik Ulus paradigmasını da özel olarak benimsemiş bir insanım. Aynı zamanda HDP kurucu üyesiyim. AKP diktatörlüğünün gezi parkı eylemliliğinde artık dayanılmaz hale gelen baskı ve zulmüne karşı direnmenin artık vazgeçilmez bir görev olduğu günlerde, önderliğin deyimiyle “kapitalist modernitenin fahişesi” DAİŞ, uluslararası güçlerden aldığı destekle Şengal’e saldırdı. Êzîdî halkına soykırım uyguladı ve herkes (dünya) maalesef seyretti. Yetmedi, Kobanê’ye saldırdı. Yine herkes seyrederken, İstanbul’da demokrasiden yana olduğunu söyleyen kimi çevreler Kobanê’nin direnmesi gerektiği ahkamını keserlerken, ben İstanbul’da oturamadım. Gidip, gerçekten direnmek gerektiğine inanıyordum, kendime saygımdan, kendimi bu onursuz yaşamdan sıyırmak adına Kobanê direnişine katılmak üzere bölgeye gittim. Kürt Özgürlük Hareketi’nin somut olarak bana ihtiyacı olmasa da, benim onlara vardı. Asker değilim, yaşım da ellinin üzerinde ama gencecik insanların toprağa düştüğü yerde, elimden geleni yapmak istedim. Direnişi yaşadım, orada onlarca şehidimizin arasında nefes alıp verdim. “Ölümü, öldürenleri” tanıdım, özgürlüğü tattım. Yaralanınca yapacak şeyler bitmemişti, inşa sürüyordu ve ölen herkesin yaşaması için inşa bitmeliydi. Yaralı olmama rağmen dostlara, özgürlüğe döndüm. Cizîr kantonunda sinema çalışmalarında, senaryo dersleri vermeye davet edildiğimde koşarak geldim. Şimdi Rojava’nın güneşi altında bu güzel insanlarla el ele çalışıyoruz, paranın, çıkarın, egonun, ünün yenildiği ve insanın yükseldiği yerde...
Savaşın ortasındaki bir bölgede, hayatı yeniden kurmak nedir, neler yapıyorsunuz?
Heval Karayılan geçtiğimiz günlerde bir demecinde “Kürdistan’ın en küçük parçası, en büyük devrimini yaptı“ diyordu. İnsanların anlaması gereken en önemli şey bence bu cümlede; o da, burada DEVRİM olduğu. Devrim artık bir slogan, yada ütopya, hayal, gelecekte olacak bir şey değil, bizzat somuta geçmiş gerçeklik. Bu müthiş bir şey tabi. Üstelik bu geçmiş reel sosyalizmin anladığının da ötesinde bir deneyim olduğu içinde başka heyecanlara da taşıyor. Cinsler arası eşitsizliği, etnik ırk ayrımını yok eden, dini eşitsizliği dağıtan bu yapı, kapitalizmin paraya dayalı diktatörlüğünü de yıkacak ve belki de insanlığın layık olduğu yaşama biçimine bizleri, Anadolu’yu, Ortadoğu’yu kaplayacaktır. Umuyorum öyle olur. YPG-YPJ’nin bayrağındaki kızıl yıldız, hiç düşmez göklerden. Ve biz onun gölgesinde sömürüyü yok edip, yaratılan yeni özgür alanlarda istediğimizi, ihtiyacımız kadar üretir, paylaşır ve binlerce yıl sonra mutluluğu tadarız.
Peki, günlük hayat savaşa rağmen, nasıl sürüyor?
Günlük hayat arkadaşların ve halklarımızın yoğun katılımı ile gitgide kolaylaşmakta. Çarşı, pazar açık. Düğünler yapılıyor. İsteyen ramazanda oruç tutuyor, isteyen kilisesinde ibadetini yapıyor. Şehit haberleri ve sınır ötesinden gelen saldırgan tutumlar insanlarımızı üzse de, enerjilerini alamıyor. Neden biliyor musunuz, çünkü burada DEVRİM oldu. Herşey altüst olup değişti ve hiç birşey artık eskiye dönüşemez, kazanımlar elde edildi. Devrim, gözle görülür bir vaziyette hayatın her alanında var.
Rojava Film Komünü kuruldu. Komün ile yaşamı inşa arasında nasıl bağ kuruyorsunuz? İnşa’ya gelenlerle ilgili bilgi verebilir misiniz?
TEV-ÇAND buralardaki kültürel inşanın öncüsü ve onun yarattığı özgür alanlar da, sanatta filiz vermeye başladı. Ben sinema alanındaki gelişmeleri daha iyi biliyorum o yüzden sinemada yapılmaya çalışılan şeylerden bahsetmek isterim. Yeni inşa tabi ki bastırılmış, ezilmiş, eritilmeye, asimilasyona tutulmuş Kürt kültürünü canlandırdı. Süryani, Ermeni kültürü de hareketlendi. Yüzyıllık suskunluklar devrimin yarattığı inşa ile adeta haykırmaya başladı. Kültürel uyanışın sonucu, onun estetik formu olan sanatı da geliştirmekte. Özgürleştirilen her kentimizde güvenlik sağlandıktan sonra, ilk olarak kültür sanat merkezlerimiz oluşturuluyor. Şimdi her özgür ilimizde kültür sanat merkezlerimiz var. Buralarda müzik, halk dansları, tiyatro çalışmaları yürütülüyor. Bazı kentlerimizde resim, heykel de var. Edebiyat çalışmaları başka birimlerde yürütüldüğünden ayrıntılarını bilemiyorum. Fakat yapılan öykü, hikaye yarışmalarının çok verimli geçtiğini de biliyorum. İnşa’ya herkes gelebilir, her kesimden, her ülkeden, her yaştan insan geliyor. Kimi ekonomi, kimi ziraat, kimi kadın konusunda çalışıyor, dedim ya, devrim oldu müthiş bir katılım müthiş bir enerji var...
Sinema salonu ve izleyicisinin olmadığı bir yerde, sinema komünü neyi, nasıl yapacak?
Kendi dili yasak, hatta kimliği bile olmayan bu insanlar şimdi tüm dünyanın hayran kaldığı direnişleri, devrimi yapıyorlar. Bu nedenle sinemayı baştan kurmamız inanıyorum ki, bizi zorlamayacaktır. Doğrudur bir çok şey gibi buralarda sinema da yokmuş, var olana da sinema denmez ‘karate’ filmleriymiş, ama şimdi 30 yıl önce kapanmış sinema salonlarını tespit ediyoruz, ya satın alacağız ya kiralayacağız. Ne yapalım şimdilik çok bütçelerimiz yok. Ve ayrıca da kendi yağımızla kavrulmak istiyoruz, ayağımızı yorgana göre uzatıp önce sinema salonlarını tamir edeceğiz. Yok olan mesela Amude sineması gibi yerleri de baştan bir daha yapacağız. Bunlar, uzun vade projeler gibi gözükse de, devrimin büyük hızını hesaba katın bakarsınız, birden oluvermiş. Seyirciyi kendi kültürümüzden çıkan filmler salona çekecektir inanıyoruz buna. Ayrıca dünya başyapıtlarını Kürtçe’ye kazandırıp halklarımıza ilgi alanlarını da hesap ederek sunacağız. Neden olmasın ki ?
Rojava Devrimi dünyada enternasyonalist dayanışma eğilimlerini de açığa çıkardı. Bu anlamda imkansızlıklar içerisinde ürettiğiniz bu çalışmalara kamuoyundan beklentileriniz neler?
Ürettiklerimizi öncelikle halklarımızla paylaşacağız, umarım uluslararası film festivallerinde de gösterim şansı buluruz. Tüm dünyaya anlatmak istiyoruz, biz kazanacağız çünkü yaşayan biziz, biz halkız ve dünya bilmeli. Yıkılmayacak inşa’mız çünkü baştan sağlam yapıyoruz...
Savaşın ortasında üretim
Sinema alanında başladığınız çalışma var mı? Ne aşamada? Bu çalışmaları yürüttüğünüz bir mekanınız var mı?
Tabi ki var. Şengal katliamı ile ilgili bir belgeselimiz montaj da, bitmek üzere. Şimdi 10 kentimizin katıldığı çocuk festivali olacak Kamışlı’da onun belgesel çekimleri sürüyor. İki kısa metraj filmimizin ise, çekimleri bitti montaj sırası bekliyor. Bir çok arkadaş ta bulduğu cesaretle değişik formatlarda senaryolar yazıyor.
Evet 3 ayrı yapımız var, merkezimiz Dirbêsiyê’de. Bir montaj ünitemiz Serekaniye’de, bir diğer montaj-dublaj ünitemiz ise Kamışlı’da faaliyette. Merkez ofisimiz oldukça geniş şimdilik teknik alt yapımızı yükseltmek ve bahsettiğim işleri bitirmekle meşgulüz. Üstelik 70 km ilerde Haseki çatışmaları, 80 km ilerde Kobanê direnişi, 170 km ilerde Şengal savaşı sürerken.
ERDOÐAN YENER
