Fransa daha neyi gizliyor?

Haberleri —

Paris’te 9 Ocak 2013’te PKK kurucu üyesi Sakine Cansız, KNK üyesi Fidan Doğan ve Kürt Gençlik Hareketi üyesi Leyla Şaylemez’in katledilmesinin üzerinden üç yıl geçti. 

Son üç yıldır konuya dair süren soruşturma geçtiğimiz Mayıs ayı sonunda dosya hakimi Jeanne Duyé tarafından sonuçlandırılmıştı.

Söz konusu dosyanın kapandığına dair bilgi “iddianame hazır” şeklinde basına yansıdıysa da henüz bir iddianameden bahsedemeyiz. 

Fransa iç hukukuna göre Terörle Mücadele Hakimi 5 yıla kadar (gerekli görüldüğünde uzatılabilir) soruşturmayı sürdürür; ardından dosyayı, veriler ışığında oluşturduğu kanaat metniyle, ilgili mahkemeye sevk eder. 


Savcı atanacak

Bu içtihat, Paris Katliamı dosyası için de aynı şekilde oldu. Mahkeme dosya için henüz bir savcı atamış değil. Savcının önümüzdeki aylarda atanması bekleniyor. Savcının dosyayı yeterli görmemesi durumunda itiraz etme hakkı da bulunuyor. Dosyayı yeterli görmesi durumunda ise hakimin sunduğu kanaat metni ve dosyanın detaylarıyla iddianamesini hazırlayıp taraflara mahkemenin yapılacağı tarihi bildirecek. 

Dava avukatları, söz konusu tarihin şu ana kadar Fransa’da bu tür davalarda yaşanan durum göz önünde bulundurulduğunda önümüzdeki yılın son çeyreğine denk düşebileceğini belirtiyor. 

“İddianame” olarak basına yansıyan dosyanın özetini içeren hakimin “mahkeme sevk belgesi” yüz sayfa. Belge üzerine gizlilik kararı, soruşturma tamamlandığı için kaldırıldı. Gizlilik kararının kaldırıldığı metinde yer alan bazı bilgiler ise şunlar: Olay yeri inceleme raporları, uzman görüşleri, olayda kullanılan silah tipi konusundaki araştırma, adli tıp raporları, üç Kürt devrimci kadın Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez hakkında Avrupa çapında edinilen istihbari bilgiler, PKK’nin tarihsel kronolojisi, müzakere süreçleri, Türkiye’de son yıllardaki siyasal gelişmeler, Almanya, Hollanda, Fransa’da yürütülen soruşturmalardan elde edilen veriler, dinlenen şahitlerin kimi ifadeleri, katil zanlısı Ömer Güney’in çelişkili ifadelerinden kesitler, daha önce basın yayın organlarına konuya dair yansıyan haberlerden bölümler, MİT belgesi olarak internet ortamına sızan belge konusundaki araştırmalar, Youtube’daki Ömer Güney’e ait ses kaydı, Ömer Güney’in Ruhi Semen adlı bir arkadaşı üzerinden cezaevinden kaçma planı, Ömer Güney’in MİT’le olan ilişki düzeyi konusunda dosyadaki veriler ışığında değerlendirme, telefon trafiklerinde dikkat çeken kimi durumlar...


Şüpheler MİT’i gösteriyor

Söz konusu hakimin mahkeme sevk belgesinde Ömer Güney, terörist bir örgütle ilişki içerisinde cinayet işlemekle suçlanıyor. Bu söz konusu ilişki nedeniyle katil zanlısı terörle mücadele yasası kapsamında yargılanacak. Katil zanlısı Ömer Güney, bu iddiaları son sorgusuna kadar kabul etmese de hakim, söz konusu katliamı Güney’in kişisel bir sebeple işlemediği konusunda elde yeterli verinin olduğunu belirtiyor. Üç Kürt kadın devrimci Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez için açılan soruşturma dosyası kapsamında iç infaz tezi üzerinde ilk altı ayda bir araştırmanın yapıldığı ve bu konuda herhangi bir emareye rastlanmadığı yönünde hakim kanaati de dosyada özel olarak belirtiliyor. 

Ömer Güney’in ilişkili olduğu belirtilen terör örgütünün hangisi olduğu belirtilmese de Güney’in MİT’le bağlantısına dikkat çekiliyor. Telefon trafiği, yayınlanan MİT belgesi ve ses kayıtları ışığında Türk istihbarat teşkilatı MİT’in Fransa’da işlenen siyasi bir cinayete karışma olasılığı üzerinde durulduğu belirtiliyor. Söz konusu ilişkinin biçimi, düzeyi, MİT içerisinde bir birimle mi yapıldığı ya da MİT’in olaya ne düzeyde karıştığı konusunda davaya ilişkin Türkiye’nin bilgi vermemesinden kaynaklı ilerlenemediği belirtiliyor. Derin devlet içindeki ayrılıklara, Paralel Yapı konusundaki gelişmelere, Recep Tayip Erdoğan’ın açıklamalarına işaret eden soruşturma, katliamın “barış sürecine muhalefet eden grupların bir darbesi” olma ihtimalini de göz önünde bulunduruyor. Bu nedenle Oslo ve İmralı müzakere süreçleri yakından takip edilmiş durumda.  

Mahkemeye sevk belgesinde hakimin, “Prosedürdeki çok sayıda unsur, cinayetlerin kışkırtılması ve hazırlığına MİT’in karıştığı şüphesine yol açıyor” ifadesine yer veriliyor. Katil zanlısı Ömer Güney’in casusluk yaptığı tespitli olarak iddianamede yer alırken, zanlının Türkiye’deki birey veya bireylerle gizli görüşmeler yaptığına da dikkat çekiliyor. Bütün bunlara ek olarak da MİT ajanlarının bu olaylara üst makamların onayı dahilinde resmi olarak mı katıldığı, yoksa barış sürecini bozmak için mi davrandıkları konusunda tespit yapılmadığı ekleniyor. Katil zanlısı Ömer Güney’in tutuklandığı sırada Paris’teki Türk Büyükelçiliği’nin bu konudan haberdar edilmesini istemesi, şüpheleri artıran bir gelişme olarak değerlendiriliyor. 


25 politik cinayet işlendi

Sonlanan soruşturma sürecinde MİT’e işaret edilmesi, Fransa tarihinde bir ilk olarak değerlendiriliyor. Şu ana kadar Fransa’da çeşitli ülkelerin gizli servislerinin örgütlediği 25 farklı politik cinayet işlendi. Bunların hiçbirinde Fransa, söz konusu ilgili servisleri açık bir dille işaret etmediği gibi bazı dosyalarda tutukladığı katil zanlılarını ilgili ülkelere teslim etmiş bulunuyor. İlk kez Fransız adli makamları yabancı bir devletin bir siyasi cinayete karışma olasılığına ilişkin bu kadar açık bir dil kullanıyor. 

Bu açık dil konusunda katliama ilişkin internete sızdırılan belgeler önemli rol oynadı. Katliamın birinci yıldönümünden üç güç sonra, 12 Ocak 2014 günü internete sızan bir ses kaydında katil zanlısı Ömer Güney, Türk istihbarat servisinden olduğu belirtilen 2 kişiyle cinayet planlarını konuşuyordu. Bunun devamında, iki gün sonra Sakine Cansız’a yönelik suikast için tetikçiye verilen talimatın belgesi yayınlandı. Talimat belgesi, Şube Müdürü O. Yüret, Daire Başkanı U. K. Ayık, Başkan Yardımcısı S. Asal ve Başkan H. Özcan adlı MİT yetkililerinin imzasını taşıyordu. 18 Kasım 2012 tarihli bu belgede, saldırı için olası harcamalara yönelik 6 bin euro ödeme yapıldığı vurgulanıyordu. MİT bu belgeyi reddetmişti. 

Bu gelişmeler her yaşandığında Fransız hakim, Ankara makamlarına yazılı olarak başvurarak soruşturma konusunda ellerinde olan belgeleri paylaşmaları yönünde talepte bulunmuştu ama Ankara, katil zanlısı Ömer Güney’e ilişkin elindeki hiçbir bilgiyi Fransız savcılarla paylaşmadı.

Soruşturma tamamlanıp mahkeme sevk belgesinde MİT’e işaret edilse de metnin bütününe bakıldığında bir dizi soru işareti halen yanıtlanmayı bekliyor. 


Fransız istihbaratı neyi gizliyor?

3 kadın devrimcinin ailelerinin avukatları, Fransız servislerinin hem üç Kürt devrimci kadına dair hem de katil zanlısı Ömer Güney’e ilişkin ellerindeki bilgileri dosya hakimiyle paylaşmasını istemişti. Nisan 2015’te Fransız hükümetinin istihbarat servislerinin ellerindeki bilgiler üzerindeki gizliliği kısmen kaldırdığı belirtilmiş ve belli belgeler dosyaya sunulmuştu. Ancak gizliliği kaldırılan belgelerde sadece kamuoyu tarafından bilinen bilgiler (Örneğin Sakine Cansız hangi yıllarda doğdu, ne tür faaliyetler yürüttü, örgüt içerisinde basın ve yayın organlarına yansıyan veriler ışığında görevleri...) açık tutulmuş ve yüzde doksan oranında bilgi sansürlenmişti. Fransa istihbaratı sansürlediği verilerde neyi gizliyor sorusu, halen yanıt bekliyor.  

Bir diğer önemli nokta ise Ömer Güney’in katliamdan kısa bir süre öncesine kadar Almanya’da yaşadığı düşünüldüğünde Alman gizli servislerinin elinde bulunan muhtemel bilgiler... Geçtiğimiz yıl MİT’in Almanya’daki faaliyetleri konusunda Almanya’nın yapmış olduğu operasyon düşünüldüğünde, MİT’in ülkedeki elemanlarının yakından izlendiği açık bir biçimde görülüyor. 

Katil zanlısı Güney, 2011 yılının sonlarına kadar Almanya’da yaşamış; kendisine gelen görüşçüler Almanya’dan gelmiş; internette sızan MİT belgesi ve ses kaydı ise Almanya’dan internet ortamına servis edilmiş. Hepsi dosyada yer alıyor. Fransa söz konusu durumlara dair kendi soruşturmasında Alman makamlarının duvarlarına takılmış ve mahkeme sevk belgesindeki duruma bakıldığında ise yol alamamış görünüyor. Almanya’nın son yıllarda ülkesinde faaliyet yürüten MİT mensuplarının telefonlarını dinlediği geçtiğimiz aylarda MİT mensuplarının yargılandığı mahkeme sürecinde basına yansımıştı. Peki Almanya neden elindeki verileri paylaşmıyor?


Ruhi faktörü 

Alman gizli servislerine dair ikinci bir sorun da Ömer Güney’in 55 yaşlarındaki Ruhi Semen adlı arkadaşıyla başlıyor. Soruşturmanın ilk yılında katil zanlısı Güney’in ailesi bile ziyaretine gitmezken Ruhi Semen, Almanya’dan gelerek görüş başvurusunda bulunuyor. Görüşmeler ilgili soruşturma kapsamında dinlemeye ve izlenmeye alınıyor. Ruhi Semen, Güney’i ziyarete geldiği 2013 yılı son aylarında olağanüstü bir durum yaşanıyor. Güney, görüş anında Semen’e bir notu, “Ulus’ta gözlüklü TK”, “Anneme ver” cümleleri eşliğinde veriyor. O anda terörle mücadele ekibinden polisler söz konusu duruma tanıklık etmelerine rağmen görüş çıkışında Semen’den verilen notu almıyor. Gözaltı yaşanmıyor. Semen, Almanya’ya ulaştıktan sonra Fransa’dan çıkan kararla Almanya’da bulunan evine baskın düzenleniyor. Semen, söz konusu notu yırttığını ve cep telefonuyla fotoğrafladığını belirtiyor. Cep telefonunda çıkan nota göreyse Güney’in silah, patlayıcı madde, para talebinde bulunduğu belirtiliyor. Ruhi Semen’in sıradan biri olmadığı, Güney’in Almanya’da bulunduğu süreçte de en yakın arkadaşı olduğu daha önce elde edilen verilerde mevcut. Alman makamları neden Ruhi Semen’i korudu sorusu, halen yanıt bekleyen bir diğer soru olarak ortada duruyor. 

Olayın başından itibaren soruşturma sürecinde özellikle dosyada görevli Fransız terörle mücadele birimlerinin yapmış olduğu delil karartmalar göze çarpıyor. Tıpkı Ruhi Semen’e not verildiğinde el koymamaları vakasında olduğu gibi... Ya da olaydan hemen sonra katil zanlısı Güney’in kuru temizlemeciye verdiği kıyafetlerin Fransız terörle mücadele polislerinin “dikkatini çekmemesi” gibi... Oysa katil zamlısı gözaltına alındığında el konulan araçta bir kuru temizleme fişi bulunuyordu. Katil zanlısı gözaltındayken söz konusu kıyafetlerin bir başkası tarafından gidip alındığı da mahkeme sevk belgesinden anlaşılıyor. 

İhmaller bunlarla da sınırlı değil. Olay yerine olaydan iki gün sonra, 12-13 Ocak 2013 tarihleri arasında girilmiş olması olasılığı var. Kim ya da kimlerin girdiği konusunda elde veri bulunmuyor. 

Bir diğeri, katil zanlısının evine yapılan baskınlarda telefonlarının bile alınmaması. Üstünkörü yapılan aramalardan hemen sonra evde bulunan diğer bireylerin uyarılarıyla ev, toplamda üç kez basılıyor. 

Örneğin evde bulunan katil zanlısına ait olduğu tespit edilen kar maskesine ikinci kez eve baskın yapıldığında el konuluyor. Katil zanlısının daha önce yanından ayırmadığı bilgisayarı ise kayıp, bulunamıyor. 


Hakimin bilgisayarı kayboldu!

Üç yılın toplamında yapılan soruşturma kapsamında başta Fransız istihbarat birimleri olmak üzere konuya dair Türkiye, Hollanda, Almanya istihbaratlarının bilgi paylaşmadığı mahkeme sevk belgesinden anlaşılıyor.  

Soruşturma sürecinde soruşturmayı sürdüren hakim Duye’nin evinden bilgisayarının alınması, hakim üzerindeki baskının boyutunu da soruşturmanın birinci yılında ortaya koymuştu. Bu baskıya rağmen telefon trafikleri, belgeler, arz notları, ses kayıtları, pasaport verileri, katil zanlısının Türkiye ziyaretleri gibi mevcut veriler ışığında Fransız yargısı, MİT’i işaret etmek durumunda kalmıştır, denilebilir. 


Fransız hükümeti Kürtleri görmedi

Gelinen aşamada, önümüzdeki yılın sonunda davanın görülmesi bekleniyor. Soruşturma süreci boyunca Fransa iktidarı Kürtleri görmezden gelmeye devam etti. Ailelerin ve Kürdistani kurumların konuya dair görüşme talepleri her defasında reddedildi. 

Hatta Fransız iktidarı dönemin İçişleri Bakanı şimdiki Fransa Başbakanı Manuel Valls şahsında, katliamdan iki gün sonra Türk İstihbarat yetkililerini kabul ederek, “PKK ile daha etkin mücadele edeceğiz” demiş, daha başlamayan bir soruşturmada PKK’yi suçlamıştı. Bu siyasi tutumun değişmesinin de Türkiye ile olan ekonomik ilişkilerin değişimine bağlı olduğunu elbette biliyoruz. Ama her şeye rağmen bugüne kadar Kürdistanlıların ortaya koymuş olduğu eylemli iradenin, soruşturma sürecinde de pozitif anlamda etkili olduğunu, soruşturma dosyasından anlayabiliyoruz.

Bugün özellikle mahkemenin uluslararası gözlemci heyetlerce yakından takip edilmesi, bu olayın sıradan bir cinayet olmadığının ve Kürt sorunu ışığında politik bir katliam olduğunun öne çıkması için yapılabilecekler, büyük önem taşıyor. Zira bütün bunlarla, katliamın uluslararası boyutuyla, gizli servislerin suspus tavrıyla, Fransız yargısının hantal ve bağımsız olmayan tutumuyla düşünüldüğünde, katliam önündeki perdeyi kaldırmanın yolunun Kürtlerin mücadelesine ve kazanımlarına bağlı olduğunu akılda tutmakta fayda var.


9 OCAK 2013’TE  NE OLMUŞTU?


PKK’nin kurucularından Sakine Cansız, Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) üyesi Kürt diplomat Fidan Doğan ve Kürt Gençlik Hareketi üyesi Leyla Şaylemez, 9 Ocak 2013’te, Fransa’nın başkenti Paris’te bulunan Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda suikast sonucu katledildi.

Suikasti gerçekleştiren Ömer Güney’in Türk istihbarat örgütü MİT’le ilişkileri, soruşturma aşamasında ortaya çıktı. Gerek yazışmalar gerekse de ifşa olan MİT-Ömer Güney görüşmesinin ses kayıtları, katliamın Türk devleti tarafından planlanıp yönlendirildiğini açığa çıkarıyordu. Soruşturma boyunca yaşanan bir dizi olay ile MİT’in Fransa yargısının taleplerini yanıtsız bırakması, katliamın ardındaki güçleri deşifre eden bir başka olgu olarak not edildi.

Kürdistanlılar, özgürlük mücadelesi açısından büyük bir değer olan Sakine Cansız ve yoldaşlarının katledilmesi karşısında büyük bir öfkeyle ayağa kalktı. Katledilen kadın devrimcileri, yüz binler uğurladı. O günden bugüne ise Avrupa kentlerinde “Adalet Nöbeti” eylemleriyle katliamın aydınlatılması talep ediliyor.

Sakine Cansız’ın “hep kavga olan yaşamıyla” ilgili son çalışma ise, “Sara - Hep Kavgaydı Yaşamım” belgeseli oldu. Paris galası 4 Ocak’ta gerçekleştirilen belgesel, giderek bütün Kürdistanlılarla buluşmaya devam edecek.


SELMA AKKAYA

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.