Gençlerin intiharı kaygı verici

Haberleri —

İngiltere’nin başkenti Londra’da son bir kaç yılda 30’dan fazla  Alevi-Kürt genci intihar ederken çok sayıda genç de intihara kalkıştı.

İngiltere’de, intiharların artmasından ötürü bazı sivil toplum örgütleri, sorun için harekete geçtiği gibi Kürt gençlerinin intiharları üniversitelerde araştırma konusu oldu.
İngiltere’de Alevilik derslerinin başlatılmasında önemli rol oynayan Westminster Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim görevlisi olan Ümit Çetin, Essex Üniversitesi’nde Londralı Kürt gençlerinin intiharları üzerine doktora çalışması yürütüyor. Çetin ile gençlerin intiharlarını ve Kürtlerin İngiltere’ye göçlerini konuştuk.

Kürt Alevi gençlerin intiharları üzerine doktora yapmaya neden ve nasıl karar verdiniz?

Ben de Türkiye’den, buraya gelen bir Alevi-Kürt göçmenim. 20 yıldır bu ülkede yaşıyorum. Dolayısıyla burada yaşayan Türkiyeli Alevi-Kürt toplumunun bir ferdiyim ve bu toplumun yasadığı sorunların yakın tanığı ve öznesiyim. İntihar, Alevi-Kürt olan ikinci kuşak gençleri arasında 2000’li yılların başında ortaya çıktı. İntihar eden gençlerin iki tanesini çok yakından tanıyordum. Bu çocukların aileleri benimle aynı köyden gelen insanlar. İntihar eden gençlerin babaları 1989 ve sonrasında İngiltere’ye gelen birinci kuşak olarak tanımlayabileceğimiz göçmenlerden. Gençler işe köyde doğmuş, genellikle babaları bu ülkede sürekli kalma hakkını elde ettikten, yani oturum aldıktan sonra anneleri ve kardeşleri ile birlikte bu ülkeye gelmişler. Bu gençlerin intiharı Londra’daki Alevi-Kürt toplumunu oldukça sarstı. Başlangıçta toplum peş peşe gelen genç erkek intiharlarına bir anlam veremedi. İnsanlar bu trajik intiharlar karşısında oldukça şaşkındı diyebiliriz. Neticede intihar ve özellikle de genç erkek intiharı bizim Alevi-Kürt toplumunun pek de alışkın olduğu bir ölüm şekli değil. İntihar genellikle geride kalanları derinden sarsan, nedenler ve sorumlular aramaya yönelten ve intihar edenin yakınlarını zan altında bırakan bir olgu.
Dolayısıyla giderek artan intiharlar üzerine herkes bir hikaye uyduruyor, kendince sebepler buluyordu. Sosyolojik bir perspektiften bakıldığında intiharlar hakkında ortaya çıkan söylentilerin büyük ölçüde kulaktan dolma hikayelere yaslandığını ve giderek ‘mitleştirildiğini’ söyleyebiliriz. Bu bağlamda Alevi-Kürt toplumunun intiharların nedenlerini açıklamak için öne sürdüğü bu tür gerekçelerin intiharın altında yatan toplumsal nedenleri gözardı ettiğini görüyordum. İntiharın, parçası olduğum (Alevi-Kürt) toplumun önemli sorunlarından biri haline gelmesi ve intihara yol açan toplumsal nedenlerin görmezden gelinmesi beni intihar üzerine düşünmeye yöneltti. İntihar aynı zamanda sosyolojinin en klasik temalarından biridir, dolayısıyla kendi toplumundaki genç erkek intihar olaylarına sosyolojik açıdan yaklaşmak istedim. Yani ortada süregelen bir sosyal problem vardı ve bunun da sosyolojik bir açıklamasına ihtiyaç vardı. Doktora çalışmamda bu konuya yöneldim. Essex Üniversitesi sosyoloji bölümünden Alevi-Kürt gençlerin intiharı üzerine çalışmak için kabul aldım. Yaklaşık 3.5 yıldır da bunun üzerine çalışıyorum ve yakında araştırmamı teslim edeceğim.

Peki bu güne dek yaklaşık kaç kişi intihar etti?

İntihar sayıları hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değil, ne yazık ki ortada tutulmuş herhangi bir kayıt ya da istatistik yok. Ben araştırmama başladığım zaman kesin rakamlara ulaşacağımı düşünüyordum, çünkü cenazeler Cem Evi’ne getiriliyordu. Fakat maalesef bu mümkün olmadı, zira Cem Evi’nden kalkan cenazelerin kayıtları sadece üç dört yıldır düzenli olarak tutuluyor. Dolayısıyla kesin bir sayı vermek mümkün değil. Fakat gerek yerel medyada çıkan haberler, gerekse İngiltere’deki Türkçe konuşan topluma hitap eden sivil toplum kuruluşlarıyla yaptığım görüşmelere dayanarak intihar eden gençlerin sayısının 30 ila 40 arasında değiştiğini söyleyebiliriz. Londra Alevi Kültür Merkezi’nin verilerine göre yaklaşık intihar eden 40 kişi var, fakat bunların tamamı genç erkeklerden oluşmuyor. İntihar edenlerin sayısının 30-40 arasında değişmesi toplumun nüfusuyla kıyaslandığında oldukça yüksek bir orana tekabül ediyor. İntihar edenlerin büyük çoğunluğunun Alevi-Kürt, ikinci kuşak genç erkeklerden oluştuğunu tekrar vurgulamak lazım.

Siz bütün intihar vakalarını mı incelediniz?

Çalışmamda 11 tane intihar olayını yakından inceledim. İntihar etmiş ve intihara teşebbüs etmiş 11 tane Alevi-Kürt ikinci kuşak erkek hakkında mümkün olduğu kadar bilgi edinmeye çalıştım. İntihara teşebbüs eden gençlerin kendileriyle ve intihar eden gençlerin aileleriyle ve yakın arkadaşlarıyla görüşmeler yaptım. Özellikle teşebbüs edenlerin örnek olay incelemelerinin konuyu daha iyi anlamamıza büyük imkan sağladığını düşünüyorum.

Peki bu vakalara ilişkin bilgilere ve kaynaklara nasıl ulaşabildiniz?

Daha öncede belirttiğim gibi, bu toplumun bir üyesi olarak, yani içeriden birisi olarak, bir kısmını zaten uzaktan ya da yakından tanıyordum. İntihar edenlerin yakınlarına doğrudan veya tanıdık biri aracılığıyla ulaşarak araştırmamın amacını, konusunu anlatıp araştırmaya katkıda bulunmalarını rica ettim, sağolsunlar onlar da kabul ettiler. Araştırmama katılan görüşmecilere de buradan teşekkür etmek işterim. Onların katkıları olmasaydı, bu çalışmayı yapmam mümkün olmazdı. Tabii aileler ve yakınlar için böyle bir konudan söz etmek hiç de kolay değil. Haliyle birçoğu hala yaşadıkları kaybın sıkıntısını derinden hissediyorlar. Geride kalan birçok anne babanın, kardeşlerin sağlığı bozulmuş. Bunun yanı sıra gazetecilerin ilgisinden ve çıkan haberlerden fazlasıyla rahatsızlar. Bu konuda ailelere hak vermemek elde değil. İntihar olaylarının medyadaki temsili üzerine yapmış olduğum inceleme durumun vahametini ortaya koyuyor.
Londra’da çıkan birçok Türkçe yerel gazetede aileleri sorumlu tutan, hatta onları suçlayan beyanlara rastlamak mümkün. Gazetelerin çoğu basit ve spekülatif beyanlara dayanarak intihar vakalarını açıklamaya çalışıyor ve çoğunlukla intihar edenin yakınlarını sorumlu tutuyor. Daha ileriye giderek anaların, babaların ya da kız arkadaşların suçu diyerek hedef gösterenler bile var. Başka bir deyişle, medya bireyleri işaret ederek, intiharın altında yatan toplumsal nedenlerin üstünü örtmeye hizmet etmiş oluyor.
Diğer taraftan derneklerin düzenledikleri panellere katılan konuşmacılar da zaman zaman medyanın tutumuna benzer bir tavır takınınca intihar edenlerin yakınları suçlanma endişesiyle bu konuda fazla konuşmak iştemiyorlar. Benzer biçimde intihar eden gençlerin arkadaşlarının da konuşmaktan çekindiğini gözlemledim. Hatta bazıları görüşme talebimi kabul ettikleri halde sonradan vazgeçtiler. Yine de arkadaşlarının verdiği bilgiler, paylaştığı görüşler araştırmanın gelişmesine çok katkı sağladı. Zira bu gençler zamanlarının çoğunu birlikte geçiriyorlar, birlikte sosyalleşiyorlar.

Araştırmanız esnasında başka ne gibi sıkıntılar yaşadınız?

Araştırma sırasında karşılaştığım en büyük güçlük, daha önce belirttiğim gibi intihar edenlerin yakınlarını ikna etme meselesiydi. Bunun yanında intihar konusunu çalışmanın, yıllarca böyle zor bir konuyla uğraşmanın, insanların travmatik deneyimlerine ortak olmanın, cenazelere katılmanın çok güç bir yanı var. Kişişel olarak intihar olaylarının yarattığı acının ve üzüntünün dışında kalmak pek de mümkün değil. Diğer taraftan araştırmanın sağlıklı yürümesi açısından çalıştığınız konuyla aranızdaki mesafenin korunması gerekiyor. Zaman zaman bu mesafeyi yitirdiğimi hissettiğim durumlar oldu. Böyle bir konu çalışırken araştırmacı kimliğiyle, bu toplumun bir bireyi olmanın getirdiği kimliği dengelemek başlı başına zorlayıcı bir durum. Ama elbette, zaman içinde insan, araştırmacı olmanın gerektirdiği bir yetenek olarak tarif edebileceğimiz ‘mesafelenme’ halini nasıl gerçekleştirebileceğini öğreniyor. Bu anlamda araştırma, araştırmacı acısından hem zorlayıcı hem de öğretici bir süreç.

Peki bu intiharların ardında yatan belli başlı sebepler neler?

Şunun altını özellikle çizmek istiyorum, araştırmam hiçbir şekilde intiharların tek bir sebebi vardır, asıl sebebi veya sebepleri şunlardan ibarettir diye bir iddiada bulunmuyor. Bu tür kolaycı açıklamalar sosyal olguları anlamamıza yardımcı olmak yerine, onları klişeleştirir ve toplumsal olayların asıl nedenlerini ve faillerini görünmezleştirir. Alevi-Kürt gençlerin intiharlarına sosyolojik bir perspektifle yaklaşıyorum ve intihar eden insanların sosyal ilişkilerine bakarak kişinin intihara yönelme sürecine açıklama getirmeye çalışıyorum. Dolayısıyla, yöntemsel olarak şöyle düşünüyorum:
Bu tür vakalarda intihar bireylerin topluma entegrasyonuyla, yani bireyin toplumdaki pozisyonu ve toplumla kurduğu bağlar ile ilgilidir. Eğer bir insan ait olduğu topluma bir biçimde entegre olabilmişse, uyum sağlayabilmişse, kendisini ait hissedebiliyorsa, intihar etme şansı düşüktür diye düşünebiliriz. Tabii entegrasyon da tamamen bireyin elinde olan bir süreç değil. Sonuçta bireyin topluma entegrasyon şansı, derecesi ve şekli, o toplumun sosyal olarak nasıl organize olduğuyla ilişkilidir. Yani toplumun yapısı bir şekilde insanların sosyal pozisyonunu belirliyor. Bugün içinde bulunduğumuz toplumlar, gerek burada yaşayan Alevi-Kürt toplumu, gerekse Britanya toplumu birtakım sınıf ve katmanlardan ibarettir ve bireyler de sosyal, ekonomik, kültürel ve politik durumlarına göre bu sınıflar ve katmanlarda kendilerine bir yer bulurlar. İşte burada altı çizilmesi gereken nokta bu sınıfların ve katmanların bazılarının, diğerlerine göre intihar için daha elverişli bir zemin hazırladığıdır. Yani eğer bir insan intihara daha elverişli bir sosyal pozisyondaysa, gerekli şartlar oluştuğunda intihar eğilimi daha yüksek olur diye düşünüyorum.

İntihar eden gençlerin İngiltere’deki yaşam koşullarından biraz bahseder misiniz?

İntiharın ortaya çıktığı toplumsal bağlamı anlamak için öncelikle birinci kuşak göçmenlerin durumuna bakmak gerekiyor. İngiltere’ye göç etme nedenleri, yerleşme biçimleri, entegrasyon durumları gibi genel bir çerçeve çizmek gerekiyordu. Bu nedenle İngiltere’ye ilk gelen, yani birinci kuşak Alevi-Kürt göçmenlerle de görüşmeler yaptım. Sonuç itibariyle burada oluşan toplumun temellerini buraya ilk dönem gelen göçmenler atmış, toplum o temeller üzerinde gelişmiş ve bugünkü şeklini almış. İlk kuşak Alevi-Kürt göçmenlerin büyük çoğunluğu 1989’daki büyük göç dalgasıyla gelmişlerdi. Tabii öncesinde 1980 darbesinden kaçarak ve ekonomik amaçlı İngiltere’ye gelmiş Türkiyeli Türk, Kürt, Alevi ve solcuların oluşturdukları küçük gruplardan da söz etmek mümkün. Yine de asıl büyük göç dalgası 1989’da başlıyor. Büyük çoğunluğu evli erkeklerden oluşan, çocuklarını eşleriyle geride bırakmış, henüz vize uygulaması yokken gelip siyasi iltica talebinde bulunmuş insanlardan oluşuyor. İltica başvurularından sonraki birkaç yıl içinde süresiz oturum izni almışlar, daha sonra çocuklar ve eşler de göç etmiş. Türkiye’deki yaşam şekilleri, buraya gelme kararını nasıl aldıklarını, gelecek ile ilgili beklentilerini ve o süreçte neler yaşadıklarını öğrenmek için bu ailelerden yaklaşık 20 tanesiyle görüştüm. Bu insanların çoğu o dönem yükselişe geçen sağcı, dinci, milliyetçi politikaların etkisiyle ülkeyi terk etme kararı almışlar.
Özellikle gelenlerin çoğunun 1978 Alevi katliamıyla akıllara gelen Maraş’a yakın yerlerde yasayan Alevi-Kürtlerden olması da bu noktaya işaret ediyor. Göçmenlerin bu ülkede ne gibi sorunlarla karşılaştıklarını öğrenmeye çalışırken ailelerin iki önemli kaygısının öne çıktığını gördüm: İntihar ve çeteleşme. Bu nedenle aileler çocuklarına nasıl yaklaşacaklarını bilememekten şikayet ediyorlardı. Görüştüğüm ailelerin neredeyse tamamı bu ülkeye çocuklarına daha iyi bir gelecek sağlamak için göç ettiklerini, fakat gelinen noktada baş etmekte zorlandıkları birçok sorunla karşılaştıklarını belirttiler. ‘Ne yapacağımızı bilemiyoruz, çocuklarımıza nasıl davranacağımızı kestiremiyoruz’ diyorlardı. Çünkü ‘sıkı disiplin altına alırsak çocuk kendine zarar verir, serbest bıraksak bu kez çetelere katılır’ diye kaygılanıyorlardı. Kısacası ebeveynler çocuklarından dolayı hayli tedirgindiler.

Londra belediyelerin ya da ilgili kurumların bu duruma dair sunduğu bir hizmet yok mu?

Belediyelerin göçmenlere sunduğu bu tür bir hizmet yok. Ailelere ulaşıp bu ülkede çocuk yetiştirmenin güçlükleri ve karşılaşabilecekleri sorunlarla ilgili onlara yol gösteren bir politikanın varlığından söz etmek mümkün değil. Diğer taraftan böyle bir hizmet sunulduğunda toplumdan bireylerin bu hizmete ne şekilde ulaşacağı şüpheli. Çünkü Alevi-Kürt toplumunun büyük ölçekte sisteme entegre olmadıklarını, daha çok kendi içine kapalı bir biçimde yaşamlarını sürdürdüklerini görüyoruz. Bu durum özellikle birinci kuşak göçmenler için geçerli. Dolayısıyla yerel yönetimlerin ve devletin sunduğu hizmetlerin çok azından haberdarlar.

Birinci kuşak Kürtlerde İngilizce eksikliğinden bahsettiniz. Aileler başka ne gibi sorunlarla yüz yüzeler?

Mutlaka dil bariyeri en önemli sebep ama tek sebep değil, başka birçok farklı etken var. Şimdi yukarıda belirttiğim gibi, buraya göçen insanlar geleneksel, benzerliğe dayalı, kırsal bölgelerden gelmişler. Dolayısıyla bu insanların göç ettikleri yerlerdeki toplumsal faktörler buradakinden oldukça farklı. Yani köyünde, kasabasında veya ilçesinde doğup büyümüş bir insanın Londra gibi büyük ve kozmopolit kentlerde çocukları, gençleri bekleyen farklı yaşam biçimlerinden, risklerden haberdar olması beklenemez. Aileler çocuklarının da kendileri gibi tanıdık, ‘güvenli’ bir ortamda büyüyeceklerini varsayıyorlar. İkincisi, ilk gelen göçmenler emek piyasasında kendilerine bir yer edinmek için uzun çalışma saatlerine, düşük ücrete dayalı iş güvencesi ve güvenliği olmayan vasıfsız işçilikten başka seçenekleri yok. Onu da ancak kendi toplumları içerişinde yapabiliyorlar, yani göçmen pazarı dışında iş bulma şansları yok.
1993 yılında İngiltere’ye geldiğimde benim gibi birçok Türkiyeli göçmenin tekstil sektöründe sağlıksız ve iş güvenliğinin olmadığı çok ağır koşullarda çalıştığına şahit oldum. Daha sonra tekstil endüstrisi işçiliğin çok daha ucuz olduğu ülkelere kaydırıldı ve Türkiyeli göçmenler de kebap, kafe, tekel bayii gibi yine uzun saatlere dayalı, yorucu, sosyal yaşantıya zarar veren işlerde çalışmaya başladılar. Sonuçta Türkiyeli göçmenlerin içine kapalı bir etnik emek pazarı içerişinde yaşamlarını idame ettirdiklerini ve bu durumun da ‘entegrasyon’ sürecini etkilediğini söyleyebiliriz. Elbette etnik toplumun varlığını entegrasyon süreciyle karşıt bir biçimde kavramamak gerekiyor. Göçmen topluluklar üzerine yapılan araştırmaların büyük bir kısmi gösteriyor ki iyi organize olmuş, güçlü bir etnik toplumun varlığı bireylerin entegrasyonu, sunulan iş imkanları ve toplumsal statü açısından da olumlu bir dayanak teşkil ediyor. Gözlemlediğim kadarıyla söylediğim Alevi-Kürt toplumu için de geçerli. Örneğin Alevi-Kürt göçmenlerin buradaki derneklere, halkevlerine, kültür merkezlerine, Cemevlerine gitmeleri, onlara kendilerini daha iyi ifade etme ve güvende hissetme olanağı sunuyor.  

Devlet sorumluluk almıyor

Gettolaşma sistemi sadece İngiltere’de değil Avrupa’nın birçok yerinde var. Bu belirgin bir göç politikalarının olmadığının da göstergesi. Sadece Türkiyeli değil diğer, Londra’da siyahların, Yahudilerin veya Hindistanlıların çoğunlukta olduğu mahalleler var. Belediyeler bir süredir bunu kırmaya çalışıyor sanıyorum.
İngiltere’de aslında çok kültürlülük hala geçerli bir politika, fakat tam olarak uygulanmıyor. Çok kültürlülük temelde toplumlararası diyalog ve kaynaşma ilkesine dayanır, fakat bugün gördüğümüz şekliyle kültürel ayrışmaya daha yakın. Ne yazık ki devlet neo-liberal göç politikaları neticesinde kendi sorumluluğunu halihazırdaki toplum örgütlerine, derneklere ve toplum merkezlerine yıkıyor. Yani göçmenlerle doğrudan muhatap olmak yerine, onların sorunlarını kendi dernekleri üzerinden çözmeye çalışıyor. Örneğin, Kürtlerin büyük çoğunluğu Hackney ve Haringey belediyelerinin olduğu Kuzey Londra’da yaşıyorlar, çünkü öncesinde Kıbrıslı Türkler ya da Türkiyeli mülteciler çoktan Kuzey Londra’ya yerleşmişti ve kendi kurumlarını oluşturmuşlardı. Kürtler buraya vardıklarında İngiltere İçişleri Bakanlığı derneklerle iletişim kurarak, göçmenleri bu kurumlara yönlendirmiş. Zaman içerisinde Kürtler, Aleviler, sol eğilimli göçmenler kendi derneklerini kurmuşlar. Bu durum başka birçok etnik grup için de geçerli. DEVAM EDECEK


ÖZLEM GALİP/LONDRA

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.