Gerçek bir halk öncüsü Mehmet TUNÇ


Şırnak’ın Cifanê köyünde 1977 yılında dünyaya gelen Mehmet Tunç, devlet baskıları ve koruculuk dayatmaları nedeniyle 90’lı yıllarda ailesiyle birlikte Cizre’ye göç eder. Kürdistan’da imha ve inkar savaşının yoğun sürdüğü bir ortamda büyüyen Tunç, küçük yaşlarda Kürt Özgürlük Hareketi ile tanışır. Gençlik yıllarından itibaren mücadelenin içinde yer alan Tunç, gerilla saflarına katılmak için arayış içine girdiği sırada yaşadığı sağlık sorunu nedeniyle bu isteğine kavuşamaz. Bu isteği içinde sürekli bir ukde olarak kalan Tunç, siyasal mücadele içinde daha fazla çalışmayı seçer.
Yükü omuzlayan heval
Defalarca gözaltına alınan, tehdit ve baskılara maruz kalan Tunç, her seferinde azmi bilenerek yoluna devam eder. İdeallerinden vazgeçmeyen ve mücadelenin zaferine olan sarsılmaz inancıyla tanınan Tunç, çevresinde, “Zor şartlarda en büyük yükü omuzlayan heval” olarak tarif edilir.
Anadilde savunmada ısrar
2000’li yıllardan sonra Kürt siyasal partilerinde aktif rol üstlenen Tunç, bir dönem Demokratik Toplum Partisi (DTP) Cizre İlçe Başkanlığı’nı yapar. 2009 yerel seçimlerinde Şırnak İl Genel Meclisi Üyesi seçilir, 2011 yılı Eylül ayında siyasi soykırım operasyonlarında tutuklanır.
Aynı dosyada tutuklu yargılanan tüm sanıklar tahliye edilirken, uzun tutukluluk süresi nedeniyle ancak geçtiğimiz yıl özgürlüğüne kavuşabilen Tunç, tutuklu yargılandığı ilk günden tahliye olduğu güne kadar Türkçe ifade vermeyi reddederek Cizre “KCK davası” sembol isimlerinden biri oldu.
Açlık grevine katıldı
2012 yılında 58 cezaevinde başlatılan açlık grevlerine de katılan Tunç için Kürt siyasal hareketinin dönüşümü ve Kürt sorununun çözümü temel yoğunlaşma konusu oldu. Öz yönetim, demokratik özerklik konusuna eğilen Tunç, 2015 yılında cezaevinden çıkar çıkmaz çalışmaya koyuldu.
Halkın iradesiyle seçildi
Birikim ve deneyimini gençlere aktaran, yaşı kaç olursa olsun tüm ilçe halkıyla diyalog kurabilen Tunç, herkesin sevgisini kazandı.
2015 Temmuz ayında devreye konulan savaş konsepti ardından Kürdistan ilçelerindeki öz yönetim ilanlarında, tıpkı 90’larda olduğu gibi Cizre en önde yer aldı. 15 Ağustos’taki öz yönetim ilanından önce kendi kurumlaşmalarını oluşturan ilçede halkın iradesiyle Asya Yüksel ile birlikte Halk Meclisi Eşbaşkanlığı’na seçildi.
Evi ve aracı tarandı
Kararlı duruşu ve mücadeleci kişiliğiyle dikkat çeken Tunç, tekrar Türk devlet güçlerinin hedefi olmaya başlamıştı. Öz yönetimin ilan edildiği 15 Ağustos’ta Nur Mahallesi’nde bulunan Garnizon Komutanlığı’nın yanındaki evine giden Tunç’un seyir halindeki arabası ve evi tarandı. Tunç, hedef seçildiğinin farkındaydı ancak bu saldırıdan sonra geri adım atmak yerine çalışmalara daha sıkı sarıldı.
200 yıllık adaletsizliğe karşı
Tunç, öz yönetimin bir ilandan ibaret olmadığını, zamana yayılan bir inşa süreci olduğunun bilincindeydi. Gazetemize verdiği bir demeçte, 200 yıllık adaletsizliğe dur dediklerini belirterek, “Kendi örgütlememizi inşa ederek, ekonomimizi, savunmamızı kendimiz alacağız. Bunun bir günde olmayacağını da biliyoruz ama hazırlıklarımız başladı” demişti. Dediği gibi öz yönetim inşası sadece ilanla sınırlı kalmadı, Meclis örgütlenmesi kısa sürede ilçenin tümüne yayıldı.
Sokak meclisleri, Mahalle meclisleri ve onlardan da temsille oluşturulan Halk meclisleri, muhtarlıklar, belediye gibi kurumları da bünyesine alan bir örgütlenmeye dönüştü. Tunç DİHA’ya verdiği bir röportajda “ Eğer bir gün Kaymakam, Emniyet Müdürü de seçimle başa gelirse tabi onlar da Halk Meclisi’nde yer alır” diyordu.
Mutlaka kazanacağız
Tunç, Halk Meclisi Eşbaşkanı sıfatını layıkıyla yerine getirdi. Eylül ayında 9 günlük işgal harekatına karşı halk direnişine öncülük ederek moral kaynağı oldu. Bir yandan olan biteni basın aracılığı ile dünyaya duyurmaya çalışan Tunç’un o kendinden emin sessine kentin tüm barikatları şahit olmuştur. Saldırıların en çok yoğunlaştığı anda bile kurşun sesleri arasında hep tekrar ettiği, “İradesiz ve köle gibi yaşamaktansa barikatlar arkasında ölmek daha iyidir. Kazanacağız, mutlaka kazanacağız” cümlesi hafızalara işlendi.
Sadece kitle önünde konuşma yapan değil barikata kum torbaları taşıyan, sokak aralarına branda çeken, direnen halka yemek yapan Tunç, Halk Meclisi Eş Başkanlığı’na seçildiği günden sonra kente kurulan yüzlerce sokak komününde büyük emek sarf etti ve fedakarlığı ile kente yaşayan herkesin gönlünde taht kurdu.
6 çocuğu vardı
Genç yaşta evlenen Tunç, Cizre’nin tüm çocuklarını 6 çocuğundan ayırt etmedi. Tunç, JİNHA muhabiri Asya Tekin’e abluka başlarken verdiği demecinde, “Bu kentin tüm acıları sanki kalbimde patlıyor. Bu direnişte Cizre yalnız kalsa bile yıkılmayacak. Bebekler, gençler gelecek için direnecek. Sonra milyonlara, kalabalığa karışacağız” demişti.
En önde olacağım
Tunç’un geri çekilmediğini ve direnişçilerle omuz omuza kalmayı seçtiğini ifade eden mücadele arkadaşları, kendileriyle birlikte mahalleden çıkmasında ısrar ederken Tunç’un vedalaşma sırasında sarf ettiği sözleri hatırlatarak, “Bunlar benim yoldaşlarım ve ben onları asla geride bırakmayacağım. Yoldaşlarım direnirken ben seyirci gibi uzaktan izleyemem. Onun için direnişin en önünde olacağım” dediğini aktardı.
Tunç son nefesine kadar söylediği söze bağlı kaldı. Vahşet bodrumlarından seslendiği son konuşması sadece Tunç’un değil Cizre’nin direnişini özetledi: “Kimse bizden teslim olmamızı beklemesin. Bu bir mücadeledir. Uzun soluklu bir yürüyüştür. 100 kişinin katledilmesiyle bu hareketin bitmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Cizre diz çökmedi. Kalan insanların bizimle gurur duyması lazım. Nasıl ki ilk günkü gibi Hayrilere, Kemallere ve Mazlumlara söz vermişsek, onlar nasıl ki Esad Oktay gibi kişiliklere diz çökmemişse biz de AKP faşizmine Cizre halkı olarak diz çökmeyeceğiz.”
HABER MERKEZİ
Sözüne sadık kaldı iradesini asla yitirmedi
Bostancı Sokak 23. numaralı binanın bodrumunda yaralı bir halde ambulansın gelmesini beklerken infaz edilenlerden biri de
DEM-GENÇ üyesi Çanakkale Üniversitesi öğrencisi Yakup Yalçın’dı. Ağrı’nın Tutak ilçesinde 1989 yılında dünyaya gelen Yakup Yalçın, bir yaşındayken ailesi ile Çanakkale’ye göç etti.
6 yıllık tutsaklıktan sonra
Üniversite okuduğu sırada 2009 yılında AKP’nin siyasi soykırım operasyonları kapsamında tutuklanan Yalçın, 6 yıl tutsak kaldı. Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde 2012 yılında başlatılan açlık grevi eyleminde de yerini alan Yalçın, bu süreçte kaleme aldığı bir mektubunda, “Ölümleri seyretmektense, ölmeyi tercih ederim” demişti. Bu sözüne cezaevinden çıktıktan sonra da bağlı kalarak, zulüm ve ölümlere sessiz kalmamak için Cizre’ye gitti. Devlet güçlerinin günlerce tank, top ve insanlık duşu yöntemlerle saldırı altına aldığı Cizre’de arkadaşları ile omuz omuza direndi.
Abi Nihat Yalçın, kardeşinin mücadele anlayışının her türlü koşulda mücadele edebilmek üzerine kurulu olduğunu belirterek, “Mücadele iradesini asla yitirmedi” dedi.
Sömürgeci hakime yanıt
Yalçın, Yakup’un tutsak olduğu süreçte mahkemede Kürtçe savunma konusunda ortaya koyduğu tavrını şu sözlerle anlattı: “İzmir’de hakim karşısına çıktığında Kürtçe savunma yapmak istedi. Hakim kendisine ‘Sen Çanakkale’de yaşamışsın. Yıllarca okul okumuşsun ve çok güzel Türkçe biliyorsun. Neden Türkçe savunma yapmıyorsun?’ diye sordu. Yakup da hakime ‘Siz de 50 yıl okumuşsunuz ama insan haklarını halen öğrenememişsiniz demek ki’ cevap vermişti.”
Başımız dik
Aile olarak gururlu ve başı dik olduklarını vurgulayan Yalçın, katliamlarla yıkılmayacaklarını söyledi ve “Her ne olursa olsun biz onun ve arkadaşlarının mücadelesinin arkasındayız. AKP Kürt halkının ve halkların katilidir. Biz bu katile karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz” dedi.
DİHA/ÇANAKKALE
