Gezi Parkı direnişi

Haberleri —

Gezi Parkı direnişi 11. gününde yaygın olarak sürmektedir. Bu direniş toplumsal mücadele tarihinde bir kilometre taşı olmuştur. Daha uzun yıllar etkisini sürdürecek ve tartışılacaktır. Direniş, halkın Gezi Parkı’nın yerine AVM ve Topçu Kışlası yapılması için ağaçların kesilmesine karşı çıkmasıyla başlamıştır. Hükümetin halkın taleplerine kulak vermek yerine vahşi bir polis terörüyle direnişi ezmeye kalkışması tepkileri arttırmıştır. Bugün sadece Taksim’de değil belli başlı bütün şehirlerde ve mahallelerde süren bir direniş söz konusudur. Toplumun her kesiminden oluşan çok geniş ve heterojen bir kitle eylemlere katılmaktadır.

Gezi Parkı direnişi bir kıvılcım rolü görmüş ve birikmiş toplumsal tepkilerin patlamasına yol açmıştır. Direniş bir çevreci hareketi olarak başlamışsa da, esas tepki antidemokratik-baskıcı sisteme yöneliktir. “Oturduğum şehrin parkını bile bana sormadan yakıp yıkıp satanlara karşıyım” diyen halk ayağa kalkmıştır. Halkın bu istemleri karşılanabilecek ya da diyalogla çözülebilecek iken, azgın bir polis terörüyle bastırılmak istenmiştir. Şu ana kadar üç vatandaş yaşamını yitirmiş, onlarcası yaralanmıştır. Bu dikta kafası halkın çok daha geniş kesimlerini harekete geçirmiştir. Birikmiş tüm tepkiler, memnuniyetsizlikler patlamıştır. Bu kadar geniş ve farklı kesimleri birleştiren demokrasi ve özgürlük istemidir. Tepki AKP ve Erdoğan’a yönelmiş gibi görünse de esasen halka zulmeden baskıcı sistemedir. Halkın tepkisi 12 Eylül anayasasıyla kurulmuş baskı sisteminedir. AKP ise bu sisteme son vereceğim diyerek geldiği halde sistemin sürdürücüsü olmuştur. AKP bu sistemi sürdürdüğü ölçüde hedef olacaktır. Esas darbeyi de dikta sistemi almıştır.
Halkın haklı istemlerini görmeyip “Dış güçler kışkırttı-kandırdı” gibi gerekçelere sarılmak demokrasi adına utanç vericidir. Bugüne kadar her iktidar, halkın her istemini hep dış güçlerin ajanı olmakla, hainlikle suçlayıp bastırmıştır. Kürtlere de, Alevilere de, sosyalistlere de, dindarlara da bu zulüm uygulanmıştır. Halk, bu kadar baskı ve zulüm altına alınırsa buna karşı direnir. İçte ve dışta bundan yararlanmak isteyenler de olabilir. Ama bu durum halkın haklı direnişine gölge düşüremez. Bütün faşist diktatörlerin “dış güçler, ajanlar vb.” gerekçelerle halklara zulmettikleri biliniyor. AKP gibi kendisini ileri demokrat ilan eden bir partinin aynı duruma düşmesi, AKP’nin antidemokratik-baskıcı özünü ele veriyor. AKP liderleri “Allahın yeryüzündeki gölgesi, yanılmaz Papa” gibi her konuda fetva veriyor ve halkın buna boyun eğmesini istiyor. Köprüye, caddeye verilecek isimden Alevilerin ibadet yerine, Kürtlerin eğitim diline, bireylerin içeceği içkiye kadar her şeye karar vermek istiyor. Buna karşı çıkanları da yüzde 50 oy aldık diyerek, bu kitleyi sokağa dökmekle tehdit ediyor. Bu ahlaksızca ve faşistçe bir tehdittir. Demokrasiden söz ediyorsak, yüzde 99 oy alsanız bile geride kalan yüzde 1’in temel insan haklarına saygılı olmak zorundasınız. Bu konuda kalabalığın oyuyla karar alamazsınız. Buna azınlık egemenliği diyemezsiniz. Bundan daha tehlikelisi ise Erdoğan’ın kendisini karşılayan kalabalığın “Yol ver gidelim, Taksim’i ezelim” cazgırlığını hoş görmesidir. Bu durumun “Vur de vuralım, öl de ölelim” diyen kalabalığın Bahçeli tarafından takdis edilmesinden ne farkı var? Bahçeli, herhalde bu doku uyuşmasından dolayı halkın direnişine karşı çıkıp AKP yanında saf tutmuştur.
En önemli olan konu da bu gelişmelerin Sayın Öcalan’ın çağrısıyla başlayan çözüm sürecini nasıl etkileyeceğidir. “Silahlar sussun, siyaset konuşsun” sloganıyla başlatılan “Demokratik kurtuluş, özgür yaşam” atılımı sürmektedir. KCK ateşkes ilan etmiş ve HPG çözüm yürüyüşüyle medya savunma alanlarına çekilmeye başlamıştır. Buna karşılık AKP hükümeti üzerine düşenleri yapmakta ağır ve kuşkulu davranmaktadır. Ergenekon uzantısı güçlerin halkın demokratik direnişlerini süreci tersine çevirmek için kullanmak istediği de sır değildir. Ama bunların tümünü etkisiz kılıp halkın siyasete ağırlığını koyması ancak demokratik direnişin yükselmesiyle olabilir. Şu ortaya çıkmıştır ki Kürdistan’da kirli imha savaşı sürerken Türkiye’de demokrasi olmaz. Türkiye’de demokrasi gelişmedikçe de Kürdistan’da barış olmaz. Demokrasi ve barış mücadelesi halklarımızın tüm özgürlük güçlerinin birliğini zorunlu kılıyor.
Gezi Parkı direnişi Kürdistan halkının sivil özgürlük-barış mücadelesiyle bütünleşmek zorundadır. Gezi Parkı direnişiyle ayağa kalkan halk ile Dersim’de, Karadeniz’de HES’lere, yeni karakol inşaatlarına ve doğa katliamına karşı direnen halk, Botan’da sınır boylarında askeri operasyonlara karşı ayağa kalkan halk birleşerek sürece sahip çıkabilir. Sürecin ilerlemesinin ve başarısının garantisi budur. Bu konuda en büyük rol HDK başta olmak üzere tüm sol ve demokratik güçlere düşmektedir.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.