GÖRÜNTÜLER

Zaten halk bu tutumunu ölümünden itibaren gösterdiği sahiplenmeyle ortaya koydu. Şerafettin Elçi yüz binden fazla insanın katıldığı görkemli bir törenle uğurlandı. Cizre sokakları insan denizi gibi olmuştu. Halk “Şehit Namirin” sloganlarıyla sokakları inletti. Şerafettin Elçi Kürdistan şehidi olarak son yolculuğuna uğurlandı. Her zaman sevgiyle andığı Kürt gençliği bu emektar militana sahip çıkma görevini yerine getirdi.
Şerafettin Elçi KDP çizgisinde mücadele yürüten bir siyasetçiydi. KADEP Genel Başkanlığını yürütüyordu. 12 Haziran 2011 genel seçiminde Özgürlük ve Demokrasi Bloku listesinden bağımsız olarak Amed milletvekili seçildi. Her zaman halkçı oldu, Kürdistan gerçeğine bağlı kalmayı bildi. Son dönemde özellikle AKP iktidarına karşı Kürtlerin ve tüm demokratik güçlerin birliğini esas alan ve savunan tutumuyla öne çıktı.
Kürdistan özgürlük ve demokrasi mücadelesinin yarattığı değerlere, hangi örgütten gelirse gelsin her zaman sahip çıktı. PKK çizgisinde olmamasına rağmen, PKK mücadelesinin yaratığı değerleri Kürt halkının kazanımları olarak sahiplendi. PKK mücadelesinin verdiği binlerce şehidi kendi şehidi olarak gördü. Bu yönüyle yeminli PKK düşmanlığı yapanlardan ve yaşamını bu temelde sağlayanlardan net bir biçimde ayrıldı. Kemal Burkay gibi sömürgeci devletin Kürt toplumu üzerindeki soykırımcı egemenliğine dayanarak siyaset yapmadı. Hep sömürgeciliğe karşı ve Kürtlerin özgürlüğünü esas alan bir çizgide durdu.
Böyle kritik bir süreçte Şerafettin Elçi gibi deneyimli kadroların yaşamını yitirmesi Kürt siyaseti açısından elbette ciddi bir kayıptır. Kürt demokratik siyaseti ve Kürdistan özgürlük mücadelesi öyle yoğun ve gergin bir dönemini yaşamaktadır ki, dayanmaya yürekler yetmemektedir. Yaşlı ve yorgun yürekler ciddi biçimde zorlanmaktadır. Şerafettin Elçi’nin yaşamını yitirmesi, Celal Talabani’nin ağır hastalığı bunu göstermektedir. 2013 yılına Kürt siyaseti işte böyle bir ortamda girmektedir.
Buna karşı bir de AKP cephesinin sergilediği görüntüler var. Kürt direnişi karşısında AKP iktidarı bir nalına vuruyor, bir mıhına. Tayyip Erdoğan her gün pot üzerine pot kırıyor. Yardımcıları Başbakan’ın potlarını düzeltmekten yorulmuş durumda. Kürt direnişi ile başa çıkamazlarken, şimdi bir de Türkiye devrimci gençlik hareketinin yeniden canlanışı yaşanıyor. ODTÜ’de Deniz Gezmiş’in ruhu yeniden canlanıyor. Türkiye’de yüksek öğrenim gençliğinin yeniden harekete geçmeye başladığı ve bu durumun AKP iktidarının başını ciddi biçimde ağrıtacağı anlaşılıyor. Yüksek öğrenim gençliği tüm gençliği, onlar da tüm halkı harekete geçireceğe benziyor. 2013 yılına girerken Türkiye demokrasi hareketinde ciddi bir kıpırdanış yaşanıyor. 2012 toplumun önemli kesimlerinin AKP’den kopuş yılı oldu. 2013’te de tüm bu kesimlerin daha çok örgütlenip eyleme geçerek demokrasi hareketini AKP’ye alternatif hale getireceği görülüyor.
İşte AKP’yi zorlayan ve Tayyip Erdoğan’ı çıldırtan bu gelişmeler oluyor. Artık neredeyse abuk subuk konuşuyor. “Ya gelip topluma karışsınlar, ya da kendilerine başka bir ülke bulup gitsinler” diyor. PKK’yi kasteden bu sözler, aslında Kürt direnişi karşısında AKP’nin yenilgisini ve çıkmazını gösteriyor. Hâlbuki herkes bulacağı yeri kendisi için bulmuş. Kürtler kendi anavatanlarına terk etmemecesine yerleşmiş. Onların kendilerine başka yer bulma ve başka ülkeye gitme gibi bir dertleri yok. Onlar ülkelerini kurtarma ve Türkiye’yi demokratikleştirme peşinde. Tabi bu da AKP iktidarının sonu anlamına geliyor.
İdeolojik, siyasi ve askeri mücadelede başarısız kalan AKP, tüm medyayı yönlendirerek psikolojik savaşı hızlandırdıkça hızlandırıyor. Örneğin Star TV’nin Avrupa kanalını izliyoruz. Bazı yönleriyle bir insan görüntüsü beliriyor. Spiker hemen “PKK’den kaçıp güvenlik güçlerine sığınan bir terörist” olduğunu söylüyor. Görüntünün yüzü buzlatma ile karartılmış. Spiker “Daha onaltı yaşındaki çocuk” diyor. Güya gerillaya katılmış, iki ay kalmış, dayanamayıp kaçmış ve teslim olmuş! Yüzü görünmüyor ki, gerçekten çocuk olup olmadığını insan görsün, söylenenlerin doğru olup olmadığını bilsin.
Manzara bununla da sınırlı kalmıyor. Ekranda yüzü belli olmayan görüntüye bir şeyler söyletiliyor. Görüntü “İki ay eğitim gördüğünü, 7 mermi kullandığını” söylüyor. Spiker hemen, “7 mermiyle asker mi olunur, 7 mermi sıktırıp ölüme gönderiyorlar” diyor. Sanki daha fazla mermiyle PKK’lilerin askeri eğitim görmesini istiyor gibi! Ekrandaki görüntüye ne söylenmişse onu tekrarlıyor, iki aylık bir kişinin fazla bir şey bilemeyeceğini, bu nedenle söyleyeceklerinin fazla inandırıcı olmayacağını düşünmeden söz konusu kişiye PKK aleyhinde her şey söyletiliyor. Bunları az bulan spiker ise yeniden yorumlayıp PKK karşıtı sözleri ikiye katlıyor.
Olay son derece açık. Özel savaş merkezi TV kanalına bir görev vermiş. PKK’yi teşhir etmesini istemiş. O da memnuniyetle ve biri beş yaparak verilen görevi yerine getiriyor. “PKK’nin çocukları savaştırdığını, yeterince askeri eğitim yapmadığını, domuz eti yediğini, PKK’nin dağıldığını” vs. söylüyor, söyletiyor. İki mesaj vermeye çalışıyor: Bir, Kürt direnişi bir-iki çocuğun işi! İki, dağdaki direniş dağılıyor! Zaten ekrandaki görüntüye dağdakilere “Gelin, teslim olun” çağrısı da yaptırılıyor.
Şimdi savaşlarda psikolojik savaşa başvurulabilir. Propaganda savaşı da önemli ve etkili bir iştir. Bütün bunlara evet, fakat bunların bir ölçüsü de olur, öyle rastgele de olmaz. Özel savaş öyle bir iştir ki, kılıç üzerinde yürümeye benzer. Doğru yürümezsen seni keser, karşı tarafa hizmet eder. AKP’nin en etkili yaptığı iş olan psikolojik savaşta da artık çuvallamakta olduğu görünüyor.
Bir kere, yüzü görülemeyen konuşmacı etkili olamaz. Diğer yandan, iki ay bir eğitim kampında kalmış olan biri, o da iddia edildiği gibi bir çocuksa PKK’nin her şeyini bilemez. “Atma Recep, din kardeşiyiz” diye argoda bir söz var. PKK’yi teşhir etmek, kafadan atmakla gerçekleşmez. Hem “PKK dağılıyor” der, hem de ardından “PKK’nin daha çok insanı dağa çıkardığını” söylersen kimse sana inanmaz.
Kürt özgürlük direnişinin “Kandırılmış 16 yaşındaki bir çocuğun işi” olduğunu göstermek isteyenler, her halde Şerafettin Elçi’yi ve yüz bini aşan cenaze törenini görünce gereken cevabı almışlardır. Kürt özgürlüğünü isteyen ve bunun için direnenlerin sadece çocuklarmı, yoksa kadın-erkek tüm halkınmı mücadelesi olduğunu görmüşlerdir. Kafası kızmış bir gencinmi, yoksa kadın-erkek tüm halkınmı mücadelesi olduğunu anlamışlardır.
Görüntüler öğretici ve psikolojik savaşın yalanlarını boşa çıkartıcıdır. AKP’nin yalan dolu ampulü yatsıya kadar bile yanmamaktadır. Tümden söndürüleceği gün de inşallah yakındır!..
