Günümüzün Asur kralları ve Kürtler

Tarihte birçok acımasız krallar ve kurdukları zalim imparatorluklar var olmuştur. Bunlardan birisi de Asur kralları ve imparatorluğudur. Asurlar daha çok, Güney Kürdistan’da, Dicle kıyısında bulunan Şarkat Kalesi kenti ve çevresinde yaşamışlardı. Dicle kıyısının batısında bulunan Ninova (Musul bölgesi), bir zamanlar Asur krallığının (MÖ.2000-612) başkentiydi. Asur imparatorluğu güçlü ordusuyla ünlüydü. Ordularıyla girdikleri her bölgede, koloniler kurmuş ve diğer kadim toplulukları boyunduruk altına almış, vergiye bağlamışlardı. En çok da Kürdistan’da yıkımlar yapmış ve Kürtlerin tarıma dayalı Aryenik topluluklları karşısında adeta zulüm fırtınaları estirmişlerdi. Zalimlikleri ve savaşlardaki acımasızlıklarıyla tanınan Asurlular, işgal ettikleri topraklarda anıtsal yapılar da bırakmışlardı. Haksız uygulamalarını, övünerek kayalara, diktikleri anıt stellerine kazımış / yazmışlardı. Asurlar, mesela Kürtlerin Aryan topluluklarından ataları olan Mitannilere, “Guti” diye de hitap ederledi. Mitannilerin egemenliğine son veren Asur Kralı 1. Salmanasar (M.Ö. 1280-1261), bir kitâbesinde şunları yazdığı bellirtilir:
“Bir yıldız gibi parlıyan Guti halkı yalnız çokluğuyla değil; azim, şiddet, dehşet ve yıkıcılıklarıyla da tanınmışlardır. Düşmalıkları bana karşı sürdü. Ararat sınırından Tur Abidin‘e kadar bu ülke içinde su gibi Guti kanı aktı”.
Yine bir diğer Asur kralı olan I.Tiglath Pileser, Fırat’ı karşıya geçerek Kurtie’lerle, Hazo dağı (Batman’ın Kozluk ilçesinin eski adı Hazo/ Hezo’dur) yakınlarında savaşmıştı. Örneğin Bulanık Ovası’ndaki Yoncalı’da bulunan bir yazıtında, “Şehri kuşattım ve fethettim. (Askerlerinin) çoğunu öldürdüm. Yağmaladım. Şehrin girişinde kafalardan bir yığın yaptım. Çevredeki on dört kasabayı ateşe verdim. Sugunia’dan ayrıldım ve Nairi Denizi’ne (Van gölü) indim. Silahlarımı denizde yıkadım. Tanrılarıma kurbanlar sundum. Sonra, kendimin bir kabartmasını yaptırdım. Onu denizin kenarına diktirdim” diye bellirtir.
Denebilir ki; tarihte, Kürtlere karşı en acımasız savaş baskınlarını Asurlar başlatmıştır. Nitekim Med (MÖ.678-549) aşiretleri birleşerek, Babillerle birlkte Asur İmparatorluğunu yerle bir edip, tarih sahnesinde silmişlerdir. Bir bakıma 1200 yılların Moğul sürüleri, Millat öncesi Asurların bir izdüşümü gibidir. Turki imparatorluklardan Selçuki, Osmanlı ve Türkiye Cumhurriyeti devletleri 1071 yılından günümüze kadar, Arap ve Farslarla birleşerek Müslüman Kürt kardeşlerine; Asur krallarını aratmıyacak şekilde en ağır baskıcı zulümleri yapmışlardır. Kürt toprakları şehirleri işgal edilmiş, öldürülen Kürtlerin bedenlerinden, kaleler yapılmıştır. Yer altı ve yer üstü zenginlikleri yağmalanmış, yazılı tarihleri silinmiştir.
Kürtlerin ortak hafızaları, bellekleri darmadağın edilmiş ve Kürtler anavatanlarıyla birlikte yok hükmünden sayılmışlardır. Bütün bu yaptırımlar uygulanırken de, “Kürtler bizim kardeşimizdir! Kirtlerle etle-tırnak gibiyiz! Kürtlerle aynı dine, aynı peygambere ve aynı Kur’an’a inanmaktayız! Kürtlerle 1000 yıldan beri kız alıp-kız vermişiz!” benzeri safsataları geliştirilmiş ve Kürtler arasına tarihsel nifaklar ekilmiştir. Tarih sayfaları bu türden kesitlerle doludur. Sırf 7 Haziran’da, AKP’nin aldığı hezimetle birlikte yaşanan olaylar gözönünde bulundurulduğunda, Kürtlerin ne denli acımasız bir cendere içine çekildiği görülecektir.
Bütün dünya; Türk-Arap-Fars üçgeninde Kürtlere yaşatılan her şeyin farkındadır! Fakat derman, Kürtlerin kendi ellerindedir! Öyle ise gün, birlik ve beraberlik günüdür! Yukarıda kısaca tarihsel hatıratmasını yaptığımız, Asurlar ve Medler misalinde olduğu gibi; Kürtlerin yaşadıkları tarihsel acılarının artık bir sonu olmalıdır. Bu noktadan haraketle, Kürtlerin ortak bir akıl geliştirmeleri elzemdir. Bundan 2500 yıl önce, biraraya gelen Med-Kürt aşiretlerinin, günümüzde de biraraya gelmesi ve zalim Asur kralı özentilerine kapılanlara karşı bir tavır sergilemeleri gerekmektedir. Zalimin zulmü varsa, mazlumun da bir direnişi hep olmuştur!
