Hak ihlalleri yasallaştı


Türkiye bir İnsan Hakları Haftası’na daha yaşam hakkı ihlali, hasta tutsaklar, gözaltı-tutuklama ve işkence ile giriyor. İHD’nin bildirdiğine göre, 10-17 Aralık tarihleri arasındaki insan hakları haftası etkinliklerinin bu yılki teması hasta tutsaklar olacak.
228’i ağır olmak üzere 578 hasta tutsağın bulunduğu cezaevlerinde 2014 yılında Celal Kılıçaslan, Celal Binici, Şehmus Yetek, Ali Çakıcı, Seyithan Taşkıran, Çağdaş Aktepe, Aram Akyüz, İrfan Eskibağ, Ramazan Özalp ve Osman Akan’ın da aralarında bulunduğu 10’dan fazla tutsak yaşamını yitirdi. Cezaevinden tabutu çıkan tutsaklara bir hafta önce Urfa Akçakale Açık Cezaevi’nde yaşamlarını yitiren İzettin Suluağaç ile Ali Çakıcı da eklendi.
Türk Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Kasım ayı sonunda hasta tutsaklar ve sürgünlerle ilgili düzenleme hazırlığında olduklarını söylese de henüz somut bir adım atılmış değil.
Cezaevlerindeki baskılar da AKP döneminde 12 Eylül’ü aratmayacak düzeye geldi. Tutsaklara kötü muamele, işkence, tecritin yanısıra “dağıtım tekelleri tarafından dağıtılmayan yayınların cezaevine sokulmaması“ gibi uygulamalar devreye konuldu.
Cezaevleri çocukları “ehlileştirme” politikasının da bir aracı haline getirildi. İHD verilerine göre 1 Ocak-19 Kasım 2014 tarihleri arasında 49 çocuk cezaevlerinde, 64 çocuk ise gözaltında işkenceye, kötü muameleye uğradı.
Yeni soykırım dalgası
Yine aynı zaman dilimi içindeki toplumsal olaylarda ve gösterilerde 360 çocuk gözaltına alınırken, bunlardan 59’u tutuklandı ve 42 çocuk ise yaralandı.
Demokratik, muhalif tüm kesimleri sindirme amaçlı gözaltı ve tutuklamaları yoğunlaştıran AKP Hükümeti, 6-8 Ekim Kobanê serhildanı ardından Kürdistan’da yeni bir operasyon dalgasının startını verdi.
Yaşam hakkı ihlali yasalaştı!
6-8 Ekim Kobanê serhildanını da bahane eden AKP baskıcı, otoriter uygulamalarını yeni yargı paketiyle yasalaştırma çabasında.
Paket Meclis’teyken ilk ölüm Amed’de yaşandı. Amed-Bingöl yolu üzerinde bulunan Abalı Jandarma Karakolu önünde askerlerce kurulan barikatta ‘dur’ ihtarına uymadığı gerekçesiyle 23 yaşındaki Muzaffer Gürül kafasından vurularak öldürüldü.
6 Aralık’ta ise Gever’de 18 yaşındaki Rojhat Özdel polislerce tek kurşunla vuruldu. Valilik, Başbakan Davutoğlu’nun “molotof silah sayılacak” sözüne ve “kamu güvenliği” yasasına atıfta bulunarak cinayeti savundu. Önceki gün ise 30 yaşındaki Reşit Kırt askerlerce vurularak ağır yaralandı. Kırt’ın vurulduğu yer ise Gürül’ün de yargısız infaza uğradığı Abalı Jandarma Karakolu’ydu.
İş cinayetleri
2014 yılı emek sömürüsünün, iş cinayetlerinin katliam düzeyine vardığı bir yıl oldu. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre 2014 yılının ilk 11 ayında en az 1723 işçi yaşamını yitirdi. Soma’dan Ermenek’e yüzlerce maden işçisinin hayatını kaybettiği iş cinayetlerinde tarım, inşaat gibi diğer sektörlerde de olan güvencesiz, sömürü çarkı içinde çalıştırıldığı sırada yitip giden canlara oluyor.
Kadın kırımı
Her gün ortalama 4-5 kadının şiddet ve istismara uğradığı Türkiye’de kadın cinayetleri de artarak devam ediyor. İletişim Ağı Bianet’in çetelesine göre 2014’ün ilk 11 ayında erkekler 253 kadın öldürdü; 98 kadın ve kız çocuğuna tecavüz etti; 523 kadına şiddet uyguladı; 104 kadın ve kız çocuğuna cinsel tacizde bulundu. Demokrasi, eşitlik ve özgürlük mücadelesi yürüten kadınlar aynı zamanda devletin de hedefinde. Polisin uyguladığı aleni şiddet ve tacize de uğrayan kadınlar, ayrımcı ve erkek egemen devlet zihniyetine sahip hükümetin şiddeti ve nefret söylemine de uğruyor.
HABER MERKEZİ
Kuzey baroları: Uygulamadan geri çekin
Kuzey Kürdistan baroları, geçtiğimiz hafta Meclis’ten geçen “makul şüphe” yasasının uygulamaya konmadan geri alınmasını istedi.
Ağrı, Batman, Bingöl, Bitlis, Amed, Hakkari, Iğdır, Kars, Mardin, Muş, Siirt, Şırnak, Dersim, Van baroları adına Urfa Barosu yazılı açıklama yaptı. Geçtiğimiz hafta içerisinde yürürlüğe giren “makul şüphe” yasasına ilişkin hükümete seslenen barolar, yasanın uygulanmaya konulmadan geri çekilmesini talep etti. Açıklamada, avukatların dosya incelemelerine getirilen kısıtlama ve adli aramalarda “makul şüphe”yi yeterli bulan düzenlemelere karşı başlı başına yıllardır mücadele edildiğine dikkat çekilirken, “Dosyanın avukat tarafından incelenmesi önündeki engellerin kaldırılması için avukatlar, barolar ve Türkiye Barolar Birliği yıllar yılı kararlı bir mücadele yürütürken; maalesef avukat meslektaşımız olan bir milletvekilinin Meclis Genel Kurulu’na sunduğu yasa teklifi üzerine yasalaşan bu düzenleme ile avukatların dosyaya erişimi ciddi anlamda engellenmiş oldu” denildi.
Silahların eşitliği ilkesi
Yargının üç ayağından birinin savunma olduğuna işaret edilen açıklamada, şüpheli hakkındaki itham ve delillerin ne olduğunun bilinmeden savunma yapmanın zorluğuna da işaret edilerek, “Oysa ceza adalet sistemine hakim olan ‘silahların eşitliği’ ilkesi gereğince, yargılamanın herhangi bir evresinde savcı ve hakim hangi olanaklara sahipse avukatın da aynı olanaklara sahip olması gerekir” denildi. Kişilerin, “adil yargılanma hakkı”nın ortadan kalkacağının vurgulandığı açıklamada, “Evrensel hukuk normları gereğince savunma hakkını kullanan kişinin, ne ile suçlandığını bilmesi ve aleyhindeki delilleri görmesi gerekir. Bu bakımdan herhangi bir suç ile itham edilen bir vatandaş, dosyaya ve dolayısıyla aleyhindeki delillere erişemediği için sağlıklı ve etkili bir savunma da yapamayacaktır” ifadeleri yer aldı.
Aramalar keyfileşir
Yine son yasal değişiklikle birlikte adli aramalarda “somut delile dayalı kuvvetli şüphe” yerine “makul şüphe” ölçütü getirildiğinin anımsatıldığı açıklamada bir önceki yasada kişinin iş yeri, ev ve arabasının aranması için ‘somut delil’ istendiğini şimdiyse ‘makul şüphe’ gibi muğlak bir kavramın getirildiği hatırlatmasında bulunuldu. Açıklamada, böylelikle polis veya jandarmanın artık çok rahat ve kolay bir biçimde arama yapabileceğine işaret edilirken, “Yani adli aramalar artık sıradan ve keyfi bir hal alabilecektir” denildi. Açıklamada, “makul şüphe” yasasının ulusal ve uluslar arası hukuk normlarına uygun olmadığı ve uygulanmaya konulmadan geri çekilmesi gerektiğine de vurgu yapıldı.
