Hangi Kürdistan?

Güneybatı, Kürdistan devriminin kilit noktası durumuna gelmiş bulunuyor.
En zayıf halkaydı.
En güçlü çözüm potansiyeline sahip.
Çünkü Kürdistan’ın tüm yolları, ya Halep ya da Qamişlo’dan geçti.
Cegerxwîn, Osman Sebri, Beytar Nuriyê Dersimî, İsmet Şerif Vanly, Celadet Bedirxan...
Afrin, Halep, Qamişlo...
Hem Gerilla’ya hem de Peşmerge için “têkoşer” deposu gibiydiler.
Velhasıl Kürdistan’ın bir nevi “Han”ı oldu Güneybatı Kürdistan.
Hep “yedek güç” olarak görülen “üvey Kürdistan” şimdi, devrimin yolunu açabilecek “başrol”e yükseldi.
Emekçi Kürdistan “Güneybatı” “en altakiler”in başkaldırısının coğrafyası durumunda.
Kürdistan’ın devrimci “kıblesi” şimdilerde Güneybatı Kürdistan’dır.
Bugünkü durumu biraz de 19. Yüzyılın dünyasıyla karşılaştırıyorum.
Enternasyonal’de, hareketin olduğu merkezler dünyadaki tüm devrimci örgüterin kıblesini değiştirdi.
Sosyalizm için atan yürekler, devrimci hareketin yükseldiği ülkedeki halk yığınlarının yedek gücü haline gelirlerdi.
Kürdistan’daki durum bana biraz da onyıllar önceki enternasyonelleri ve özellikle de II. Enternasyonali hatırlattı.
7 Kasım 1918’de başlatılan Konsey Cumhuriyetleri devrimi, tüm dünyadaki komünist hareketlerin desteğini kazandı.
Uzun yaşamayan bu devrim, Sosyalizmin tek bir ülkede mümkün olamayacağı tezini gündeme getirdi.
Çin ile birlikte bir dünya sistemi haline gelen “sosyalizm”, dünyayı kurtuluş götürmedi çünkü, Batı Avrupa’nın endüstri ülkeleri ve Kuzey Amerika’da devrim olmadı…
Şimdi Kürdistan’a geri dönüyorum.
Mahabad Cumhuriyeti ve Güney Kürdistan’daki hareketlerin mirası üzerinde yükselen Küzey Kürdistan Hareketi, Kürdistan’ın yönünü değiştirdi.
Ancak Kuzey Kürdistan, Kürdistan’ın en güçlü halkasıydı.
O zamanlar Kuzey Kürdistan, Güney Kürdistan’ın yeniden canlanmasının zeminini oluşturdu.
Hewler’in yükselmesinin zemininde, Eruh ve Şemdinli’de gerçekleşen başkaldırının harcı duruyor.
Hewler’in yükselmesiyle birlikte, Diyarbekir’in burçlarına hem Mahabad ve hem de Hewler’de yükselen Kürdistan’ın bayrakları da çekildi.
Devrim’in önünü Kürdistan’ın en güçlü halkası “Kuzey” açmasına rağmen, Kürdistan‘ın Bağımsızlığı için, “en zayıf” halkanın başarıya gitmesi gerekiyordu.
Bu diyalektik yumakta anlaşılmayacak birşey görmüyorum.
Türkiye’deki sömürgeciliğin çökmesi için, onun dayanakları “zayıf sömürgeci” halkanın kırılması gerekiyordu.
Birinci halka Saddam rejimiydi. Sonuç 4 eksi 1 oldu.
Şimdi Beşar rejimi gidecek. Sonuç 3 eksi 1 olacak.
Ve geriye Ahmadinejad ve Kürdistan bağlamında kemalist gelenekten kopmayan, ordularıyla “hasta adam”ı Türkiye kalacak.
Önemlisi, Kürdistan’daki temel güçler birleşiyorlar.
Güney Kürdistan’da, çapları ne olursa olsun tüm partilerin birleşmesi, siyasi ataktaki Türkiye’yi geri püskürtecek.
Şimdilik ortaya çıkan durum şu: Türkiye’nin kullanacağı bir Kürt hareketi yok gibi.
Ve Kürdistan’ın bağımsızlığa yakın durması için de tek çare bu oluyor.
