Hani vatandaştık

Peki nerde kaldı eşitlik? Nerde kaldı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının her derde deva olması? Başbakan Tayyip Erdoğan hala aynı tekerlemeyi sürdürecek mi? CHP’nin tek parti döneminden kalma bu tekerlemeye hala inanan veya aldanan Kürt olacak mı? Bu tekerleme nedeniyle Kürtler CHP’den koptular. Gerçek bu biçimde açığa çıktıktan sonra hala AKP saflarında bir tek Kürt kalacak mı? Eğer kalan olursa, öylelerinin Kürtlüğünden şüphe etmek gerekmez mi?
Hani Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletiydi? Hani kanun önünde herkes eşitti? Hani her şeyi kanunlar çerçevesinde yapmak, her sorunu kanun çerçevesinde çözmek gerekirdi? Tutuklu milletvekilleri olayından sonra hala bu durum iddia edilebilir mi? Türkiye Cumhuriyeti’nin bir demokratik hukuk devleti olduğu söylenebilir mi? Kanun önünde Türk ile Kürdün eşit olduğu belirtilebilir mi?
Tutuklu milletvekilleri olayı Türkiye’de yaşanan gerçeği herkesin anlayacağı bir tarzda ortaya koydu. Evet Türkiye Cumhuriyeti bir kanun devleti ve kanun önünde herkesin eşit olduğu söyleniyor. Fakat bu sadece bir söylem ve iddia. Türkiye Cumhuriyeti bir kanun devleti ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi de adeta kanun yapan bir fabrika gibi çalışıyor. Her gün siyasi iktidar hangi kanunu istiyorsa onu yapıyor. Bu biçimde de kanun devleti olma iddiası bir tür aldatma olayı haline dönüşüyor.
Kanun önünde eşitlik söylemi ise çok daha vahim bir aldatma. Üst toplum veya devletli toplum için belki bir dereceye kadar bu eşitlikten söz edilebilir. Sivil ve askeri darbeler zaman zaman bu eşitliği de yok etmektedir. Alt toplum veya baskı altında ezilen ve sömürülen toplumsal kesimler için böyle bir kanun eşitliğinin zaten hiç olmadığı, kağıt üzerinde yazılanların pratik hayatta hiç uygulanmadığı açık bir gerçek. En çok ezilen ve sömürülen kesim olan Kürtlere ve kadınlara ise bu kanun eşitliğinin hiç uygulanmadığı biliniyor. Bu tür durumlara dünya genelinde sömürge hukuku deniyor. Fakat Kürtler ve kadınlar üzerinde sömürge hukukunun da uygulanmadığı, yaşananın tam bir hukuksuzluk olduğu netçe görülüyor. Tutuklu BDP milletvekilleri hakkında Türk mahkemesinin verdiği karar bu gerçeği herkese göstermiş bulunuyor.
Sorularımıza devam etmemiz gerekiyor. Hani devlet tekti? Türkiye’de tek devlet vardı? “Tek devlet” tekerlemesi her derdin ilacıydı? Bunu da son yıllarda en çok Başbakan Tayyip Erdoğan ifade ediyordu. CHP’nin tek partili iktidar döneminin adeta sözcüsü haline gelmişti. Şimdi aynı Tayyip Erdoğan, bu sefer “Devlet içinde devlet gibi hareket eden çetelerin olduğunu” söylüyor. Yani devletin tek olmadığını, birçok devletin var olduğunu ifade ediyor. Böylelerine Kürtler “Rojbaş” diyorlar. Yıllardır biz, hepimiz Tayyip Erdoğan’a Türkiye’deki devlet gerçeğini anlatmaya çalıştık, ama bir türlü öğretemedik. Şimdi cemaatçı saldırı karşısında tek devlet tekerlemesinin doğru olmadığını inşallah öğrenir!
Çok açık ki Türkiye önemli ve kritik bir süreçten geçiyor. Tayyip Erdoğan istediği kadar “Türkiye’de ameliyat yaptırmam” desin, söz konusu ameliyat başlamış bile. Artık ok yaydan çıkmışa benziyor. Zaten geçen dönemde yaşanan yoğun ve sert iktidar mücadelesine rağmen, kalıcı bir sonuç ortaya çıkmamıştı, taşlar yerine oturmamıştı. Şimdi gerçek iktidar savaşı daha açık ve keskin bir biçimde ortaya çıkmış durumda. Tayyip Erdoğan’ı da iktidara getiren güçler, şimdi Türkiye’de yeni bir iktidar arayışına başlamış durumdalar.
Peki bu durum nereye gider? Bu iktidar kavgası nasıl sonuçlanır? Başka bir deyişle sonuçta nasıl bir Türkiye ortaya çıkar? Elbette bu sorular üzerinde yoğunca düşünmek ve olası gelişmeleri kestirerek bu durumu demokrasi ve Kürt sorununun çözümü açısından değerlendirmek gerekir. Öyle olup bitenleri seyretmek, ikiz kardeşler veya benzerler birbirleriyle nasılda kavga ediyorlar diye etkisiz ve seyirci kalmak olmaz. Çünkü son yaşanan AKP-Cemaat kavgası hem demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü açısından yeni imkanlar yaratıyor, hem de ciddi tehlikeler ortaya çıkarıyor. Dolayısıyla uyanık, öngörülü, girişken ve yaratıcı olmaya ihtiyaç var.
Bunun için de her şeyden önce AKP’nin nasıl iktidara geldiğini ve genel planda 1990’dan beri Türkiye’de iktidarların nasıl değiştiğini iyi bilmek lazım. Bir kere son tahlilde kimin iktidar olacağını, daha doğrusu kimin hükümete geleceğini ABD ve NATO belirliyor. Dolayısıyla ABD’nin birlikte çalıştığı güçler etkili oluyor. ABD yönetimi kime “Yürü” derse o yürüyor. AKP’nin, Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının yürüyüşü de böyle oldu. “Cemaat kimi desteklerse o iktidar olur” sözü Türkiye’de yıllarca söylendi. Deniz Baykal bile genel başkanlıktan düşerken son duasını oraya dönerek etti. Son zamanlarda CHP ile ora arasında gidiş-gelişler oluyor. Son iktidar çatışmasını bundan kopuk ele almamak gerekiyor.
İkinci husus, Türkiye’deki iktidar değişikliği mevcut hükümetin Kürt direnişi karşısında yenik düşmesi sonucunda gerçekleşiyor. 1990’dan beri bu böyle! AKP de bu temelde, Bülent Ecevit başkanlığındaki koalisyon hükümetinin İmralı mücadelesinde başarısız kalması sonucunda hükümet olmuştu. Daha birinci kongresini bile yapmamışken tek başına hükümete gelmişti. Şimdi AKP iktidarını sarsan ve yeni hükümet arayışını açıkça gündeme getiren gelişmeler de bu temelde, yani AKP hükümetinin Kürt direnişi karşısında yenik düşmesi sonucunda gündeme geliyor. Ne demişti akıllı aydınlar: Ya AKP Kürt sorununu çözer, ya da çözemezse Kürt sorunu AKP’yi çözer! Şimdi işte Kürt sorununu çözemeyen AKP’nin kendisi çözülüyor. Gerçek budur ve gelişmeleri bir de bu temelde ele almak gerekir.
Bir üçüncü husus daha var. Türkiye’deki hükümetler Kürt direnişi karşısında yenik düşerek değişiyorlar, ama Kürt direnişinin zafer kazanamadığı ve demokratik güçlerin Kürt direnişinden yararlanarak iktidara gelemediği ortamın yarattığı boşluktan yararlanarak da iktidar oluyorlar. Bu gerçeği de iyi görmek gerekiyor. Yoksa benzer hükümetlerin peş peşe gelmeleri onların gücünden kaynaklanmıyor, tersine daha çok demokrasi güçlerinin iktidara gelecek etkinliği gösterememesinden kaynaklanıyor. Dolayısıyla bu çatışmadan ne çıkar, bundan sonra ne olur sorusuna cevap verirken söz konusu bu gerçeğe de iyi bakmak gerekir. Yani mevcut durum Türkiye’de demokratik güçlerin hükümete gelmesinin hem önünü açıyor, hem de bunu zorunlu kılıyor. İlk ve olması gereken olasılık budur. Eğer yine bu olasılık gerçekleşmezse, o zaman tekrar benzer bir hükümet iş başına gelir. Bu açıdan demokratik güçlerin seyirci olacağı değil, tersine tarihsel görevlerle yüklü olduğu bir süreç yaşanıyor. Bunun da iyi görülmesi ve doğru okunması lazım.
Özellikle Kürt halkı ve özgürlükçü güçleri bu gelişmeleri yakından ve büyük bir dikkatle izlemelidir. Olaylar demokratik siyaseti geliştirmek ve Kürt sorununun çözümünü gerçekleştirmek için daha elverişli koşullar ve imkanlar sunmaktadır. Başkalarını eleştirmekle yetinmek veya devletten beklemek yerine, bu imkan ve fırsatları görüp bunlara dayanarak Kürt sorununun demokratik özerklik çözümünü gerçekleştirecek adımlar atmak önemlidir. Böyle fırsat ve imkan sunan anlar her zaman oluşmaz. Dolayısıyla oluşanı doğru değerlendirip demokratik toplum örgütlülüğünü ekonomik, sosyal, kültürel her açıdan hızla geliştirmek gerekir. Kendi haklılıklarıyla övünerek beklemek yerine Kürt demokratik siyasetinin her alandaki inşasını gerçekleştirmek gerekir.
Kaldı ki fırsat ve imkan yanında mevcut gelişmelerin içerdiği ciddi tehlikeler de vardır. Sömürgeci gelenekten bilinmektedir ki, böyle krizli durumlar Kürt katliamı üzerinden aşılmak istenir. Mevcut iktidar krizinin de böyle bir potansiyeli vardır. Taraflar krizi Kürt katliamı üzerinden aşmak isteyebilirler. Bu nedenle tüm Kürt halkının ve yurtsever güçlerinin bu konuda çok duyarlı ve dikkatli olmaları gerekir. Bunun için de her bakımdan örgütlenmek ve özsavunma gücü kazanmak gerekir. Her değişim ve yenilenme dönemi gibi mevcut durum da hem ciddidir, hem de yeni imkanlar sunmaktadır. Böylesi dönemlerde olaylara ciddi yaklaşan ve imkanları görüp kullanabilenler kazanır!
