HAYATİ KAYTAN: Özgürlük arayışının güleç yüzlü yiğidine

Bu kez mavi bir Akdeniz ikliminden, bir zindan sürgünlüğünden sana geleceğim. Bir kaç yıllık beraberliğimizin ardından yüreğimizin mekanına dönerken birlikte vedalaşmıştık tüm sevdiklerimizle. Yüreğimizin mekanına dönüş yolculuğunun ertesinde seni yıldızlara uğurlamıştı sevdiklerin. Benim yolum ise kirli pazarlıkların sonucu olarak zindana düşmüştü. Seninle ortak bir yanımız; senin yıldızlaştığın günün, benim cezaevine ilk adımımı atışımla aynı güne denk gelmesi...
Hevalê min ê rû ken! Delalê dilan,
Yıldızlara yolculuğunun 9. yıldönümündeyiz. Bu zaman, zindan tutsaklığının da 9. yılının son günü. Her yıl bir düş yolculuğunda yanına geliyordum ya, yine yıldızlaştığın zamanın güneşli bir gününü seninle paylaşmaya çalışacağım. Şimdi ebedi ayrılığının yıldönümü, yakıcı bir yaz güneşi varlığını koruyor. Akdeniz iklimine yakın bir kentte. Bu yıl zaman benim için uzun süre sürgünlük ve hücre yaşamıydı. demir örgülerin kin sürgülerinin peşi sıra dizilmiş çelik kapılarının ardındayım. Bir uzaklıkta, tenhalıkta...
Şimdi zaman sabahın erken bir vakti... Birazdan güneş doğacak. Sana doğru bir düş yolculuğuna çıkacağım. Seninle yeniden buluşacağım için kalbimi heyecan sarıyor.
Sana yolculuğumun yegane yolu, bu düşsel yolculuk ise eğer bu yolculuğun zaman tercihi de mümkün. Sarı bahara hazan ve hüzün mevsimine yol alsak da sana gelişimin mevsimi hep bahar olmalı. Kavuşmaların en güzel mevsimi bahar değil mi? Ben hep baharda doğmayı istemişimdir. Her doğuş zamanını baharla karşılamayı... Biz arayışçılar, mevsimlerden en çok baharı severiz, bilirsin. Her cemre toprağa düştüğü gibi bizim yüreğimize de düşer her baharda. Ve baharda yaşama açan her güzelliğe önce arayışçıların yüreği eşlik eder. Çünkü onlar hayatı doğanın yüreğinde yaşarlar ve onlar tabiat ananın kır çiçeği renginde oğulları ve kadınlarıdırlar. Her bahar tabiata düşen cemreler peşi sıra arayışçıların yüreğinde ilk tomurcuğa, gülümseyişe ve sonar kır çiçeğine bürünür. En görkemli renkleriyle...
Bahar bu anlamından dolayı ayrılığımızın mevsimi ne olursa olsun sana hep baharda gelmeliyim. Yüzünün bahar gülümseyişini görmek için bahar sevinicinin gözlerinde açtığı ışıltıyı yeniden bulmak için...
Şimdi düş başlıyor. Zaman: Güneşin doğuş vakti.
Dört yanı duvarlarla çevrili havalandırmamızda doğan güneşin ışıklarıyla ilk dokunduğu köşedeyim. yüzümü güneşin yönüne dönüp iz çöküyorum önce, sonra şu zindan çukurunu saran ve gök mavisini parçalaya duvarı bu düşten öteliyorum. Duvar açılıyor. Zeminde kaç zamandır dokunmadığım toprak. Betondan toprağın üstüne geçiyorum. Dizlerim toprakta şimdi sabah güneşinin ışığı vuruyor yüzüme. Yaşam kaynağının en güzel ve pırıl pırıl altın renkli ışığını yüreğimize akıtan güneşi...
Sabahın bu tez vaktinde doğan güneşe bakarken göğüs kafesimi yarıp yüreğimi ellerime alıyorum. Şimdi sol avucumda atıyor kalbim. Sol elimi güneşe doğru kaldırıp güneş ile gözlerim hizasında tutuyorum kalbimi ve o an kalbimin atışında suretini arıyorum. Kalbimin en sevda yerinde beliriyor suretin. Hala ayrıldığımız yaştasın. O zaman da kalmışsın. Yüreğimizden yıldızlara uğurladığımız her can gibi. En son beraber vedalaşmıştık birlikte kaldığımız canlarla. Aradan 2 ay geçmeden senin yolun yıldızlara düştü, benimki zindana. Oysa gittiğin her yerde en çok da seninle olmak isterdim.
Yüreğimin atışında suretini görüyorum, masmavi bir denizin ışıltısındayım gibi parlayan gözlerini, yüzünde ise varlığın koruyan o gülümseyiş. Seni tanıyan herkesin yüreğindeki suretinde hep o gülümseyişin duruyor. Gözlerim yüreğimin atışında seyrederken seni, gözlerinde ve gülümseyişinde kalırken ıslanan gözlerimden bir damla gözyaşı gelip kirpiklerimde duruyor. Gözlerimde tutunan o damladan güneşe ve sana bakarken bir gözyaşı damlasının içindeki o saklı gökkuşağını görüyorum. Çocukluğumdan biliyorum: Her mavi damlanın içinde saklı bir gökkuşağının olduğunu... Şimdi düşlediğim suretini bir gökkuşağının ardında görüyorum. Bir gökkuşağındaki tüm güzellikleri sende bulmak zor değildi. Yüzüne dökmüş gökkuşağının renginin ardında kalan suretin senin yüreğinin renk bütünlüğünü de ifade ediyor.
Kirpiklerime tutunan o damla toprağa düşüyor ve ben bu düş yolculuğunda zindanı terk ediyorum. Şimdi en çok sevdiğim diyardayım; Gabar’da... Güneş doğuda Cudî’nin uzantılarından yükseliyor. Yeni açmış meşe yaprakları ve bahar çiçeklerinin kıyısında, bir kayanın üstündeyim. Ebedi ayrılığının her yıldönümünde buluştuğumuz yer... Durup beklediğin yere bakıyorum. Yanıbaşımdasın, o tanıdık gülümseyişine gülümsemeyle cevap verirken onca uzaklığın ve çoğalan özlemin yokluğunda, tüm zamanların tanıklığında sana sarılıyorum.
Güneşe dönüp oturuyoruz öylece. Sabahın esintisi usulca dokunuyor meşinin yaprağına. Geçen tüm zamanı, bir yıl içinde yaşananları paylaşıyoruz. Yüreğimize düşen acıları yaşamın kaynağından haber alamamanın sancısını yıldız ırmağına katılı uzak bir denize yol alan yüreğimizin çocuklarını. Yanıbaşımızda bir noktada kalan ve yokluğumuzda, ardımızda yol aldığımız patikaları adımlayan, yüreğimizin sevdasına düşlerimiz taşıyan canlarımızı seyrediyoruz. En kara gecede bile yüreğindeki sevdadan uzak düşmeyen, en fırtınalı zamanda dahi yüzünü ışığa ve güneşe açan zeytin karası gözleriyle kalbimizin isyankar çocukları... Umudu ve sevdayı büyüten hakikat aşkının yol alıcıları...
Kalkıp yürümeye başlıyoruz. Güneş günümüzü terk etmeden bu düşte birçok diyarı gezmeliyiz. Zorlu bir zamanın ardından gecikmiş bir baharda yürüyoruz seninle. Böylesi zamanlarda tutsak olmanın büyük çaresizliğini anlatıyorum sana. Her yıldızın ardından öylece sessizlikte durup kalmayı, bir şeyler yapamamayı... Bu çaresizliğin sancısın... Senden sonra da hep çoğaldı yıldızlar. Öyle ki artık bir yıldız ırmağı akıyor kalbimizde ve o ırmak yüreğimizden geçip masmavi bir denizin orta yerindeki güneşli bir zamana ulaşıyor.
Canımızdan durmadan can alan gecikmiş bir baharda yürüyoruz seninle. Şimdi merg û mar’dan Herekol’a tırmanıyoruz. Yemyeşil bir baharın ve kır çiçeklerinin ortasında nazlı nazlı akan pınarların kıyısından rengarenk kır çiçekleri topluyorum. En çok da yıldızlara benzeyen kır çiçeklerimizden bir demet bırakıyorum avuçlarına...
Uzak bir diyarda Larzak’da bir baharda beraber toplamıştık kır çiçeklerini, anımsıyor musun? Hani şu daraldığımda her defasında sana sığındığım uzak ülkelerde. Ruhumuzun daraldığı tüm zamanlarda senin rêheval elin uzanırdı da yeniden güçlenip yol alırdık arayışta. İnsanın ruhundaki fırtınaları dindiren, irade ve güç katan gizil bir yanın vardı hep. Hatırlıyorum, bir ara “işiniz düştüğünde hemen yanıma koşuyorsunuz, ama bir gün bir işimi yapmıyorsunuz. Yardımcı olmuyorsunuz bana” demiş ve yakınmıştın. O kadardık sanırım. Kendimize yetmekte bile zorlanıyorduk. Oysa sadece senin varlığının bile ayrı bir güç verdiğini, seni tanıyan ve paylaşan herkes bilirdi.
Gidişinin ertesinde geçen tüm zamanda yaşamımızın kaynağından ulaşan enerji hep çoğaldı, tarihsel zamanın tüm şifreleri kırıldı. Özgürlük kadar bilmenin de şafağına yakınız. Ruhumuzun tüm karanlık noktaları aydınlandı. Tüm zamanların kötülüklerini aşmanın çabası her zamankinden fazla. En çetin zamanlardan, fırtınalardan bile geçmeyi öğrendi ardılların. Işığa yürüdüğün coğrafyada yaşam artık bir daha ihanete uğramayacaktır. Nasıl yaşamalı sorusuna cevap arayanlar kendini yeniden yaratmanın özgürlüğünü inşa etmenin çabasındalar. Anlam arayışı derinleşerek büyüyor. Zindan karanlığını bu anlam arayışı ile aşıyoruz. İzolasyona, her türlü tecride, hücrelere ve yalnızlaştırmaya karşı yaşam ve direnme gücü veren, yaşam kaynağımızın ışığı ve yıldızların büyük özgürlük sevdasının direnci oluyor.
Düş yolculuğu ya bu; özgür bir zamanda ve mekanda sevdiğimiz ırmakların boylarında yürüyoruz. Hêzil, Avaşîn, Zê...
Her baharda yeni doğuşların sevincinden nasıl da coşuyor ırmaklarımız. Hêzil şarkı söylüyor Cudî’ye. Yankısında Kêla Meme’nin heybeti... Irmak kıyılarında büyüyen kır çiçekleri... Dağların yamaçlarında her yangın sonrası toprağa daha fazla kök salan meşe... Bütün vadilerimizde, dağlarımızda yeşeren rengarenk her kır çiçeğinin yüreğimizden yıldızlara giden can parelerimizin ruhunun yeniden hayat bulması olduğunu biliyoruz.
Ah! Ne çok yıldız kaydı yüreğimizden gök denizine... Yıldızlar çoğaldıkça dağlarımızda daha fazla çiçek açıyor. Bunu biliyoruz ve bunun tanığıyız.
Irmak boylarından yeniden bir zirveye tırmanıyoruz. Biraz daha yürürsek ulaşacağız zirvesine; Evdal Kovî’nin... Evet, zirvedeyiz. Geçen tüm zamanı birleştirip yeniden yaşayabiliriz değil mi? Kendi yaşanmışlarımızın toplamını bir düşte yeniden yaşamak mümkün. İşte Lelîkan’dan gelip Şekîf’in önünden geçiyorlar ardın sıra. Tabura Ereba, Ş. Berîtan, Karker ve Zagros’un zirvesine doğru...
Evdal Kovî’de dünyanın zirvesinde gibiyiz. Bir zirveden baktığında gökyüzünün mavisi, karadan hep daha fazla. Tüm güzelliklere büyük bir sevgi ve özlemle bakıyoruz; Çarçela’ya, Govendê’ye, Şekîf’e, Adil Beg’e, Berzan’a... Onların koynunda yaşayan yüreğimizin ortaklarına. Ardımızda günü terk etmeye hazırlanan güneş, Govendê’nin uzantılarına yaklaşıyor. Ayrılma vaktimize çok kalmadı. Bak zirvede rüzgar da hızını arttırdı. Çocukluğumuza gidelim mi? Uçurum başında rüzgarda kanatlanmaya... Çocukluğunda hiç yaşamış mıydın? bir zirvede rüzgar estiğinde gömleğimizin düğmelerini açıp göğsümüzü rüzgara verirdik. Kollarımızı yana kaldırıp yüzümüzü rüzgara döndüğümüzde gömleklerimiz kanatlanmışız gibi çırpınırdı. Haydi göğsümüzü rüzgara açıp gömleklerimizin kanatlarımızmış gibi çırpınmasını sağlayalım.
Ebedi ayrılığının her yıldönümünde bir güneş gününü seninle böyle yaşıyorum. Seni tanımış olmak, ömrümün bir kesitini seninle yaşamak ayrı bir anlama sahipti. O nedenle sana her yolculuğumda yüreğimi avuçlarıma alıp geliyorum. Bu yıl Evdal Kovî’nin zirvesinde ayrılacağız ve bir yıl sonra buradan yeniden buluşacağız. Yeni bir günü beraber yaşamak için. Güneş kızıl rengine bürünmeye başladı bile. Yıldızlara yolculuğunda seni anan herkesin yanına da uğradık bu düşte. Seni dinledik sevenlerinden, özleyenlerinden. Hüzünlendik, acılandık. Her yıl yanına uğrayıp bir güneş gününün sonunda yeniden ayrılmak da ayrı bir acı. Seni bir zamanın içinde bulup yeniden yitirmek gibi... Ondandır ki her yıl bugün yeniden kana yüreğim. Ama yakınmıyorum. Böyle de olsa bir güneşli günü seninle yeniden yaşamak her acıya değer. Yüreğimin yeniden kanayışına, içimden taşan denize, yüzüme düşen yağmurlara.... Her şeye değer!
Senden ayrı da buluşuyorum yıldızlarla. Onların ruhundan besleniyorum, yoksa nasıl yaşanılır bu zindan cehenneminde? Birazdan bir sis, bir bulut dalgası gelecek, seni çok sevdiğim masmavi bir göğün rengine, güney ufkunun o uzak ve mavi yıldızına uğurlayacağım. Ardımdan içimdeki deniz taşacak yine, yüzüme düşen yağmurlarda kirpiklerime tutunan bir gözyaşı damlasını içindeki gökkuşağının tüm renklerinden son kez bakacağım sana.
Saçlarına düşmüş beyazlığa, gülümseyen yüzüne, ışıklı gözlerine, göğsünde kocaman sevdalar taşıyan yüreğine... Kapımıza dayanan özgür bir yarının sevdasıyla kucaklıyorum seni. Güneşli bir şafak vaktinin çoğalan özleminden öpüyorum, yüreğinin en sevda yerinden...
Görüşmek dileğiyle. Oxir be ji te re hevalê rû ken.
