Hayri Durmuş’un emaneti


Bugün ve bir gece önceye kadar genelde 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu şehitlerini, özelde ise Mehmet Hayri Durmuş arkadaşı düşünerek geçirdim.
Hayri’nin, genelde Özgürlük Hareketinin, özelde ise zindanlarda bulunan arkadaşlar, çok daha özel olarak da benim için son derece özel bir yeri vardı. Harekete profesyonel düzeyde katılım gösterdikten sonra, bana ilk örgütsel anlamda görev veren kendisiydi. O’nu ilk kez loş bir odada kapıya yakın kuru bir hasır üzerinde otururken görmüş ve orada kendisinden aldığım görevle, O’nun hareketin ileri gelenlerden birisi olduğunu öğrenmiş oluyordum. Sonra Hilvan’da, ardından Urfa merkezinde görüşmüştük. Ve daha sonra da zindanda buluşmuştuk.
Hayri, hem ölüm orucunun mimarı, hem fedaisi, hem de eylemin geleceğe taşıyacak olan beyniydi.
Eyleme gelene kadar büyük düşünüp büyük yoğunlaşarak, ölüm orucu kararına ulaşmıştı. Her şeyin zifiri karanlık olduğu, katı tecrit koşullarının derin yaşandığı bir ortamda, hem diğer arkadaşlarıyla ilişki kurmuş, hem de eylemin zaman ve biçimini belirlemişti. ‘Siyasi savunma bittiği gün eyleme geçiyoruz’ demiş ve gerçekten de o temelde hareket etmişti.
Hayri arkadaşı bugünlerde uzun uzun düşünmeme neden olan olay ise, birincisi ziyaretimize gelen yeğeni Salih Durmuş ile 1985 yılında kontralar tarafından kaçırılıp katledilen Sıdık Bilgin’ın kızı Rojda’nın olmasıydı. Tabi ki Salih ve eşi Rojda sadece kendileri gelmemiş, bir de Hayri arkadaşın bizzat kendisi tarafından çizilmiş olduğu bir resmini getirmişti. Resim, Hayri tarafından kalemle çizilmış, ama hala yayınlanmamış ‘Palyaço’ adlı bir çalışmasının arasından çıkmış ve O’nun yoldaşları olarak bize hedeye etmişti Salih ve Rojda... Hayri arkadaşın el çiziminden çıkmış olan bu kırçiçeği hediye gerçekten de anlamlıydı. Sadece anı değil, ama aynı zamanda geçmişi de günyüzüne çıkartan bir hediyeydi.
Salih ve Rojda’nın bize verdiği elçizimi hediye Hayri arkadaşın sadece büyük bir devrimci değil, aynı zamanda 70’lerde hem resim çizen, hem de kitap çalışmasını yapan bir edebiyat ve sanatçı olduğunu da açığa çıkartmıştı.
Devrimcilik aynı zamanda komple bir kişilik olduğu hep söylenir. Tabi ki bu hep teorik düzeyde söylenen bir sözdü. Ama Hayri arkadaşın ki öyle olmadığı bize gelen elçizimi kırçiçeği ile ‘Palyaço’ adlı kitap çalışmasıyla bir kez daha açığa çıkmıştı. Hayri arkadaşın ki sadece bu da değildi, o gerçek anlamda bir devrimciydi. Bir ideolog, bir örgütleyici, bir halk insanı ve dolayısıyla büyük bir fedai eylemcisiydi.
Büyük Ölüm Orcunun ilerleyen günlerinde Kemal ile Hayri arkadaş arasında hem son derece ilginç, hem de oldukça anlamlı bir diyalog geçmişti. Eylemcilerin hala hafızalarının kaybetmedikleri, dolayısıyla hala belleğiminde tazeliğini koruduğu o diyalog aynı zamanda büyük bir davaya adanmışların yoldaşlığının da ne kadar büyük olduğunu gösteriyordu.
Yaşamın artık risk altında olduğu, ölümün yavaş yavaş bedenlere yaklaştığı bir zamandı. İşte o günlerden birgün Kemal Pir, ‘Doktor’ diye seslenmişti Hayri’ye. Hayri, ‘evet, Kemal, seni dinliyorum’ diye yanıtlamıştı hemen. “Doktor, bir şey söyleyeceğim, bir talepte bulunacağım, ama lütfen kabul et. Belki de ilk kez kendi adıma bir şey isteyeceğim” demişti Kemal. “Tabi ki söyleyeceksen söyle” diye yanıtlamıştı Hayri.
“Önce ben ölmeliyim. Ben düşmeliyim önce. Ve öldükten sonra da Batman’da gömülmeliyim. Sizden ilk ve son isteğim budur” demişti Kemal. Var olan sohbet havasını bıçak gibi kesen Kemal Pir’in açıklaması derin bir sessizliğe terk etmişti. Derin bir duygu yoğunluğuna yol açan konuşma, eylemcileri derinden sarsmıştı. ‘Kemal Pir’ ve ‘Ölüm.’ Birbirlerinden o kadar uzak, o kadar zıt, o kadar yabancı sözcüktü ki. Halbu ki Kemal Pir’in olduğu yerde hayat bir şelale gibi fışkırırdı. Ölümün olduğu yerde Kemal, Kemal’in olduğu yerde ise ölüm olmazdı. Ama şimdi bizzat Kemal’in kendisi “önce ben ölmeliyim” diyordu.
Hayri, kısa ve derin bir sessizlikten sonra; “hayır, Kemal, hayır! Önce ölmek benim görevim. Bir de şimdi ölümden bahs etme zamanı değildir. Bunu böyle kabul etmeni istiyorum.”
Böyle bir komünal ruh, ortak yaşam duygusu, birbiri için hayatı kucaklama düşüncesi başka bir siyaset çizgisinde var mıydı, tam bilemiyorum. Hayri ile Kemal gerçekten de hem yaşam, hem ölüm ve hem de yarının adına iki yoldaştı. Her iki halkın adeta kaderlerini sırtlarında taşıyan iki devrimciydi. Ama Kemal arkadaş yaptığını yapmış ve ilk zafer ipini gerçekten de kendisi göğüslemişti…
fuatkav@hotmail.com
