HDP’nin LGBTİ politikası var


Barış Sulu, Trans Derneği Başkanı ve Türkiye’deki LGBTİ (lezbiyen, gay, biseksüel, transseksüel, interseksüel) hareketinin uzun süredir içinde yer alan bir isim. HDP’nin Eskişehir milletvekili adayı. Türkiye’deki 4 büyük parti içerisinde açık eşcinsel kimliğiyle milletvekili adayı olarak gösterilen tek isim. Bu açıdan adaylığı, yüzlerce milletvekili adayı arasında onu çok farklı bir yere koyuyor ve Türkiye’deki LGBTİ hareketi açısından da bir milat teşkil ediyor. Bir diğer milat da HDP’nin programında LGBTİ başlığı altında cinsel tercihlerle ilgili son derece ilerici politikalara yer verilmiş olması.
Seçim vesilesiyle adaşım Barış’la politika ve sosyal yaşantıya dair gözlemlerin iç içe geçtiği çok güzel bir sohbet yaptık. Türkiye’de LGBTİ hareketi, seçimler ve kimlik mücadelelerine dair bir tartışmanın yanı sıra “Bütün iç mimarlar eşcinsel mi”, “Bülent Ersoy yasası nedir”, “LGBTİ bireyler ve emlak fiyatları arasındaki ilişki” gibi merak ettiğiniz birçok soruya cevap bulabileceksiniz.
Öncelikle seni tanıyalım... Biraz geçmişinden bahsedebilir misin? LGBTİ hareketine nasıl katıldın?
1978 yılında Aydın/Nazilli’de doğdum. 17 yaşına kadar oradaydım. 11-12 yaşlarında cinsel kimliğimle ilgili sorgulamalara başladım: “Neden farklıyım?”, “Neden erkeklerden hoşlanıyorum?” Kendini sorgulama dönemi diyebilirsin. Cevap bulmaya çalıştım. Dinsel kitapları okudum, feminizm ve saire okudum. Sonunda 17 yaşında artık, “Evet, ben böyleyim” diyerek kendi kimliğimi kabul ettim, eşcinsel diye adını koydum.
Tabii o kendine açılma dönemi çok sancılı bir süreç. Ondan sonra üniversiteye gidince biraz daha özgürleşiyorsun, rahatlıyorsun. İlk başta Bodrum Milas’ta Restorasyon Bölümü’nde okuyordum. Milas küçük, kapalı bir yer; daha büyük bir yere gitme ihtiyacı hissettim. Ankara’da KaosGL diye bir örgütlenme vardı. “Eşcinseller çok daha rahat” diye duyuyordum. 90’lı yıllardan bahsediyoruz. O yıllarda kendin gibi birini bulabilmek çok farklı bir şeydi. Kendini yapayanlız zannediyorsun. İnsanda, “Bülent Ersoy, Zeki Müren, bir de ben” duygusu oluyor. Herkes kendini bu şekilde yalnız zannediyordu. KaosGL’yi duyunca Ankara’ya gelmeye karar verdim. Hacettepe’de Sınıf Öğretmenliği Bölümü’ne girdim. 1998 yılında KaosGL’ye katıldım. Sonra bir kafe açıldı, 2000 senesinde. Orada çalışmaya başladım. Eşcinsellerin Ankara’da sosyalleşebilecekleri ilk yerlerden biriydi. İlk garsonlarından biri de benim.
O örgütlenme sürecinden sonra internet hayatımıza girmeye başladı. LGBTİ bireyler birbirine çok daha rahat ulaşmaya başladı ama örgütlenme buna paralel gelişmedi. O zaman bir film gösterimine 80 kişi katılırdı, şimdi 20 kişi gelince seviniyoruz. Çünkü herkes artık filme de ulaşabiliyor, muhabbete de ulaşabiliyor. En azından büyük şehirlerde ortam rahatladı. Küçük şehirlerde yalnız kalma durumu devam ediyordur mutlaka.
Sonra?
Sonra Antalya’ya taşındım ve Sahne ve Dekor Tasarımı okudum. Birincilikle bitirdim. Ardından sinema-televizyon sektöründe çalışmaya başladım. Dizilerde çalıştım. Orada cinsel kimliğimizin açık olması çok sorun değil. LGBTİ kişiler, biliyorsun, moda, sanat sektörü, tasarım, iç mimarlık gibi sektörlere zorunlu olarak yönlendiriliyorlar.
Bunun üzerinde biraz duralım. Ne demek zorunlu? Birileri açıkça “Gay isen git bu alanda çalış” mı diyor?
Bu alanlarda daha rahat olabileceğini düşünüyor insanlar. Gerçekten de öyle. Film sektörüne bak... Kostümcüsü, sanat yönetmenleri, kuaförler, set işçileri... arasında LGBTİ bireyler çok fazla. O alana sıkıştırılıyorsun bir taraftan da. “Siz bizi eğlendirin, çok fazla politika yapmayın” deniyor bir anlamda. Ses sanatçısı olabilirsiniz, çok meşhur da olabilirsiniz ama sokakta gördüğümüz zaman suratınıza bile bakmayız. Başka bir transın suratına bile bakmıyorlar, Bülent Ersoy olduğu zaman herkes şak şak alkışlıyor, öyle değil mi? “Siz eğlence malzemesi olun” diyorlar. Benim gibi çok konuşan, politika yapan eşcinselleri sevmiyor toplum.
Osman Baydemir’den şöyle bir hikaye dinledim: Urfa Belediye Başkanlığı için seçim çalışmalarını sürdürürken oradaki tarihi kiliseleri onarıp hizmete açacağını söylemiş. Yanında Urfalı parti çalışanı bir kadın kimsenin bakmadığı bir anda kulağına fısıldayarak, “Başkan o zaman ben de oğlumu vaftiz ettirebilir miyim?” diye sormuş. Yani anlayacağın kadın gizli Hristiyan. Herkes onu kendi partisinde bile Sünni bir Kürt kadını olarak biliyor. Kimbilir neydi öyküsü... Eşcinseller için de durum böyle mi?
Evet, daha yolun başındayız. O kadar çok korkutulmuş, küstürülmüş, ötekileştirilmiş kesim var ki... Ermeniler, Aleviler, Kürtler, cinsel kimlikler çok korkunçmuş gibi lanse edildi, yok sayıldı. O yüzden bu uyanış, “Biz de buradayız” şeklinde ortaya çıktı. Lazlar da burada, Süryaniler de burada, translar da burada. Biz hep buradaydık aslında. Bu kesimler yeni yeni kimliklerine korkmadan sahip çıkmaya başladı. LGBTİ bireylerin oranını konuşmaktan herkes kaçınır. LGBTİ hareketi de böyle bir rakam vermek istemez. Bir tek dünyada ABD’de yüzde 7 gibi bir orandan bahseden bir araştırma var. Türkiye’ye uyarlarsan bu rakamı, 80 milyon kişinin 5-6 milyonu LGBTİ demek. Demek ki gayet büyük bir kesim kendini gizliyor.
Milyonlarca gizli eşcinsel var diyorsun...
Birçok insan kimliğini saklıyor. Akrabalarından, komşularından, ailesinden korkuyor, devletten korkuyor. Ben bunu açıkça deklare eden az sayıda insandan biriyim. Eğer baskı olmasa belki ben de bunu öne çıkarmak zorunda kalmayacağım. Benim ütopyam, bütün kimliklerin ortadan kalkması. Eşcinsel kimliğimi kendi tarafımdan öne çıkarmak zorunda kalmam, rahatsız edici bir şey. Keşke öyle bir dünya olsaydı ki cinsel kimliklerimiz sorun olmadan yaşayabilseydik, etnik kimliklerimiz sorun olmadan yaşayabilseydik.
Peki Türkiye toplumunun eşcinselliğe yönelik tutumunda bir değişiklik yaşanmaya başladığından söz edebilir miyiz sence?
İstatistik anlamında bir sıkıntımız var. Söylediğim şeyler çok havada kalabilir. “Pride” (Onur Yürüyüşü/Haftası) gibi somut bir şeyden bahsedebiliriz mesela. 100 kişi yürüyordu 15 sene önce. Bu katlana katlana geldi ve şimdi 100 bin kişiden bahsediliyor. Bunun ne kadarı hareketin içinden veya ne kadarı LGBTİ birey? O kadar çok heteroseksüel birey vardı ki geçen sene... LGBTİ olmayan kişilerden büyük destek vardı. Devrim zaten sizin haklarınızı hetero birisi savunursa oluyor. “Süryani’nin hakkını Müslüman savunursa” gibi. Eğer Onur Yürüyüşü’nde 100 bin kişi yürüyorsa Türkiye’de, yani Ortadoğu mu Avrupa mı olduğu hala tartışılan Müslüman bir ülkede, LGBTİ hareketi açısından çok büyük bir şey. Ama bu aynı zamanda hiçbir hakkın olmamasıyla da ilgili. Çünkü 20 yıldır anayasada eşitlik maddesi talep ediliyor ama hiçbir gelişme olmayınca insanlar daha da tepkili hale geliyor. Devlet hiçbir şekilde gazını almıyor bu topluluğun. “Yasa yapacağız” bile demiyor. Bu Haziran’daki Onur Yürüyüşü’nde kitle daha da artacak. Çünkü devlet adım atmak yerine sokağı gösteriyor. Medeni haklarla ilgili olarak evlilik tartışılabilen bir şey bile değil. Daha biz oraya bile gelemedik. Biz daha tanınmayı bekliyoruz. Biz daha işin, “Realitemiz görülsün” kısmındayız.
Peki haklarınız yasalara nasıl yansımalı? Bir meşhur “Bülent Ersoy Yasası” var galiba. Nedir, yeterli değil mi? Kapsamı mı genişletilmeli?
Çok ayrımcı bir madde o. Türk Medeni Kanunu’nda madde 40, cinsiyet değiştirmeyi düzenliyor. Transseksüel kelimesi geçiyor. Devletin kurallarına göre nasıl cinsiyet değiştirileceğini söylüyor: 18 yaşından büyük olacaksın, evliysen boşanacaksın, seni zorunlu olarak kısırlaştıracağım, doktorlara görünüp transseksüel olduğunu ispatlayacaksın, böyle maddeler işte...
O yasa toplumu translardan koruma adına konmuş herhalde!
Bir kere, “Üremeni engelleyeceğim” diyor. Bu hastalıklı bir zihniyet. Transların çocukları toplumu ele mi geçirecek? Bu nasıl bir korkudur?
İnsanların homofobik yorumlarında da bu korkuyu görüyorum. Bu sanki bir bulaşıcı hastalık da önü alınmazsa yayılabilirmiş gibi düşünüyor sanki bazı insanlar, ne dersin?
Eh, o mantıkla heteroların da üremesine engel olmak lazım! Biz eşcinseller de heteroseksüel evliliklerin ürünüyüz!
Biraz da HDP’ye gelelim... HDP’den aday oldun, ben sana “neden?” diye sormayacağım. Bana göre Türkiye’de değişim isteyen herkesin HDP’ye güç vermesi lazım. Fakat HDP’nin muhafazakar bir tabanı da var. Kendini rahat hissediyor musun?
HDP seçim çalışmaları için köyleri geziyor, Kürt köyleri de var. Orada çeşitli konulardan bahsediyoruz, buna cinsel kimlikler de dahil. Öyle bir noktadayız ki, artık benim LGBTİ hakları konusunda konuşmama da gerek kalmıyor, HDP’den diğer arkadaşlar her şekilde bu konuyu anlatıyor. Nasıl o muhafazakar kesim dönüşecek, nasıl kafalarındaki ön yargıları yıkacaklar? Bizimle temas etmeleri gerekiyor. Bu şekilde dönüşecekler. Bu işin başka yolu yok. Mesela benim en yakın arkadaşım bir heteroseksüel. Zaman içerisinde, beni tanıdıkça, anladıkça kafasındaki önyargılar kırıldı. Devletin pompaladığı önyargılar ve muhafazakarlık, insanların birbirlerine anlattıkları yalan yanlış hikayeler... Ben konuşabildiğim, kendimi özne olarak ifade edebildiğim takdirde değişecek. Bunu HDP içinde bu şekilde ifade edebiliyorum. Bunları ifade ettiğim ölçüde de insanlar değişiyor. Bilmediğin şeyden korkarsın, öğrendikçe törpülenir, azalır. Birbirimizle temas ederek aşacağız. LGBTİ’lere de çok iş düşüyor, kendi gerçekliklerini bulabildikleri herkese anlatmaları lazım.
Bir arkadaşım Pembe Hayat adlı bir web sitesinden bir röportaj yolladı. Röportajda bir LGBTİ birey, “HDP LGBTİ‘lerin yanındayız diyor ama Kürdistan’da bize karşı önyargılar devam ediyor” şeklinde özetlenebilecek görüşler ileri sürüyor. Katılıyor musun?
Yok hayır, aynı fikirde değilim. Bence yanlış taraftan okuyor. “Türklerin içinde var, Kürtlerin içinde var”a girersek, her yerde var zaten. ABD’de LGBTİ haklarından bahsediyorlar diye bütün herkes homofobisini yenmiş durumda mı? Ya da Avrupa’da hakeza. Yani her yerde homofobi olabilir, bu dönüştürülmek zorunda.
LGBTİ bireylerin mücadelesinden bahsettik. Peki ya aileler? Sanırım onlara da iş düşüyor bu konuda?
Muhakkak. LİSTAG (Lezbiyen, Gay, Biseksürel, Trans, İnterseks Bireylerin Aileleri ve Yakınları Derneği) örgütlenmesini duydun mu? “Benim Çocuğum” diye bir film de çekti çocukları eşcinsel olan aileler. Bu büyük bir kırılmaya yok açtı. Bizim 20 yılda yapmaya çalıştığımız şeyi 2 yılda yaptılar. Sonrasında Gezi ayaklanmasında LGBTİ’ler çok ön plandaydı. Birebir temas edebildiler diğer kesimlerle. O da önemli bir kırılma oldu. Bu temas noktaları, birbirini fark etmeler çok önemli. Böyle ilerliyor. HDP’nin Seçim Bildirgesi de bir kırılma. Büyük bir parti LGBTİ’lerle ilgili tek tek maddeler sıralıyor. Homofobi, transfobi ile ilgili sözler söylüyor. Bu da bir takım şeylerin önünü açacak.
Sen Eskişehir’den milletvekili adayısın ama oynadığın rol daha büyük gibi... Açıkcası adaylığının bir şehrin milletvekili adayı olmanın ötesinde bir anlamı olduğunu düşünüyorum. Öyle mi?
HDP’den tek açık kimlikli aday olunca biraz daha geniş bir ilgi oluyor. Mesela beni Cizre’den de çağırdılar, Diyarbakır’dan da çağırdılar. Türkiye’nin genelinden ve hatta Avrupa’dan bayağı bir ilgi var.
Peki bu durum LGBTİ bireylerin HDP’ye yönelik ilgisini artırıyor mu sence?
Şu anda açık kimlikli bir ben varım, bir de Anadolu Partisi’nden bir trans arkadaş var. Elbette LGBTİ bireyler, HDP’nin pozisyonunun farkındalar. Ben çok olumlu buluyorum bu açıdan.
LGBTİ oluşumlarından yeterince destek gördüğünü düşünüyor musun?
Çok yeterli sayılmaz ne yazık ki. Sanırım siyasi bir hareketle ilintili görünmek istemiyorlar. Halbuki bu, tarihi bir süreç. Ben bunu iyi örmeye çalışıyorum. Ve destek de bekliyorum.
Peki seçim çalışmalarından devam edersek... Söylemin LGBT sorunlarına mı odaklı, yani senin konumunda bir adayın halkla buluştuğunda neler üzerinde durduğunu merak ediyorum?
Ben HDP’nin genel olarak bütün seçim platformunu benimsiyorum. Ekoloji, kadın sorunu, yoksullukla mücadele gibi konularda da söylemler üretiyorum. Sadece LGBTİ hakları etrafında dönen bir süreç değil bu. Kaldı ki ben konuşmadığım zamanlarda diğer arkadaşlar LGBTİ gündemini insanlarla konuşuyorlar zaten.
Seçime çok az bir zaman kaldı. Yeterli bir süre kampanya yürütmeye vaktiniz oldu mu?
HDP olarak 3 ay önceden başladık. Arkadaşlar kapı kapı dolaşıyorlardı.
Peki son olarak: HDP’nin seçim bildirgesini nasıl buldun? CHP’yle ve AKP’yle karşılaştırırsan mesela?
Ben gururla, göğsümü gere gere, “Açık ve net bir LGBTİ politikası var bu partinin” diyorum. CHP’nin pozisyonu satır aralarında geçiyor. AKP’nin tutumu, sanırım tutumunun olmaması. Hiçbir şekilde LGBTİ’lerden bahsetmiyorlar. Yani klasik devlet politikasının devamı...
BARIŞ ŞARER
