Hem suçlu hem güçlü olmak

Hiç kimsenin avukatlığını yapmak gibi bir niyetim yok. Zaten kimsenin avukata da ihtiyacı yok. Modern dünyada bilinçlenip herkes kendini savunacak gücü kazanıyor. Tabi kendini savunabileceği demokratik bir ortam bulabilirse.
Ülkemizde son yıllarda ve özellikle son aylarda en çok tartışılan konulardan biri, Kürtlerin anadilleri olan Kürtçe ile eğitim yapabilmeleri hususu oluyor. Bu husus neredeyse Kürt sorununun çözümü için bir anahtar konu haline gelmiş bulunuyor. Özellikle AKP Hükümeti’nin Kürtçe’yi seçmeli ders haline getirmek istemesi, bu tartışmayı iyice alevlendirmiş durumda. Daha tam bir netliğe kavuşmamış olsa da, bazı AKP’li çevreler Kürtçe’nin seçmeli ders olmasını yüksek sesle tartışıyor. Bu konu Kürt sorunu üzerindeki mücadelenin gelişimine göre netleşeceğe benziyor.
Kürtçe’nin seçmeli ders yapılması hususu bazılarınca “Büyük bir devrim” olarak görülüyor. AKP yandaşları böyle niteliyorlar. Bazıları ise bu durumu “Kürtler için bir hakaret” olarak görüyor. Eşbaşkan Selahattin Demirtaş ve BDP’liler konuya böyle bakıyorlar.
Burada niyetimiz hangi yaklaşımın doğru olduğunu tartışmak değil. Bu ayrı bir konu. Zaten herkesin doğrusu da kendine. Fakat Kürtçe seçmeli dersi “Devrim” olarak niteleyenler, “Kürtler başka da bir şey istemesinler, bizden ancak bu kadar” demeye getiriyorlar. Kürtlerin buna razı olmasını ve Kürt sorununun bu temelde çözülmüş kabul edilmesini istiyorlar.
Kürtçe’nin seçmeli ders olması lütfunda bulunanların bir kısmı zaten Kürtçe’yi bir anadil olarak görmüyorlar. Aslında bir dil olarak da görmüyor ve kabul etmek istemiyorlar. Fakat Kürt direnişi onlarca yıldır o kadar gelişti ve yenilmez hale geldiki, istemeseler de kerhen kabul etmek zorunda kalıyorlar.
Diğer kısmı ise Kürt halk varlığını kabul edip Kürtçe’nin bir anadil olduğunu teslim ediyorlar. “Kürtçe anadildir ama Türkiye’de Kürtçe eğitim dili olamaz, olursa ulusal birlik bozulur” diyorlar. Yani siyasi ve askeri güç bizdedir, dolayısıyla bizim dediğimiz olur, Kürtlerin anadili Kürtçe olsa da biz mevcut gücümüzü kullanarak Kürtlerin anadillerinde eğitim görmelerine izin vermeyiz demeye getiriyorlar. Yani Kürtlerin en temel insani ve demokratik haklarından birinin üzerine ambargo koyuyorlar.
Tabi bu ikinci kesim daha açık ve harbi davranmış oluyor. Tipik bir ezen ulus ve sömürgeci tavrı gösteriyor. Güç kimdeyse onun dediği olur ilkesine göre hareket ediyor. Güçleri varsa Kürtler anadilleri olan Kürtçe ile eğitim yapabilirler demeye getiriyor.
Bu iki kesimin birleştiği nokta, eğitimin Kürtçe olamayacağı ve seçmeli ders olarak Kürtçe’nin öğrenilebileceği! Bu hususu üstüne basa basa tekrarlıyorlar. Dolayısıyla bu kesimler arasındaki tartışmaları izlemek çok zevkli oluyor. Aralarındaki ayrılıklar ortaya çıkmasın diye sonderece yüzeysel davranıp kırık plak gibi aynı şeyleri tekrarlıyorlar. Tabi bu iki kesimin birleştiği başka noktalar da var. Örneğin bir tanesi “Kürtçe eğitimin ulusal birliği bozacağı” noktası. Bir başkası, “Zaten Kürtçe eğitim isteyenlerin, örneğin Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak’ın hiç Kürtçe bilmedikleri” konusu. Yine “Kürtçe ile yaşamın kazanılamayacağı, dolayısıyla kimsenin Kürtçe eğitim istemeyeceği” noktasında da birleşiyorlar.
Tartışmalarına öyle bir hava veriyorlar ki, BDP yöneticilerinin laf olsun diye veya politika gereği Kürtlerin anadilleri olan Kürtçe ile eğitim görmek istediklerini dillendirdikleri imajını ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. “Kürtçe bilmedikleri halde Kürtçe eğitim istiyorlar” diye bir tür alaya almak istiyorlar.
Halbuki burada iki noktada yanılıyorlar. Birincisi, “Ancak Kürtçe bilenler Kürtçe anadilde eğitim görebilir” diye bir kayıt yok. Kürtçe bilenler eğitimi Kürtçe olarak görebileceği gibi, bilmeyenler de görebilir. Nihayetinde Kürtçe öğrenir, okur-yazar hale gelir, ondan sonra da eğitimini Kürt diliyle yapar. Zaten bütün dillerde eğitim de böyle oluyor.
İkincisi ise, bu sözleri söyleyenlerin aslında bunları söylemeye hakkı yok. Bu söylem “Hem suçlu hem güçlü olmak” tutumunu ifade ediyor. Doğrudur, Selahattin Demirtaş ile Gültan Kışanak Kürtçe bilmiyor. Ama neden? Niye bülbül gibi Türkçe konuşuyorlar da Kürtçe konuşamıyorlar? Çünkü mevcut sistem altında sadece Türkçe konuşmak ve eğitim görmek serbest, Kürtçe eğitim görmek yasak da ondan! Dolayısıyla Kürt çocukları anadilleri Kürtçe’yi unutup asimilasyona uğrayarak Türkçe’yi öğreniyorlar.
Peki bunu kim yapıyor? Belliki mevcut devlet sistemi ve politikaları yapıyor. O halde mevcut devlet sistemi ve politikaları asimilasyon üzerine kurulmuş oluyor. Bu sistem bir asimilasyoncu sistem olma özelliği taşıyor. Asimilasyon da en temel insan hakları ihlali ve en büyük insanlık suçu olduğuna göre, o halde bu sistem ve ona sahip çıkanlar suçlu konumda bulunuyor.
Demekki anadilleri Kürtçe’yi bilmemek ayıbı Selahattin Demirtaş ve benzer Kürtlerin değildir. Bu biçimde BDP yöneticileri ve anadillerini bilmeyen Kürtler suçlanamazlar. Onlar suçlu değil, insanlık suçu işleyen kültürel soykırım düzeninin kurbanı durumundadırlar. Hem kurban et, hem de suçlu ilan et! Bu kadarı da olmaz!
Yoksa bu durumu başka nedenlere bağlamak doğru değildir. Bazı AKP yöneticilerinin söylediği gibi “Kürtçe uygarlık dili değil” diyerek de bu durumu izah edemeyiz. Hele Türklerin böyle söylemesi hiç anlamlı olmaz. Çünkü herkesin biraz tarih bilgisi ve bilinci var. Açarlar tarihi bakarlar hangi dilin geçmişte ne tür ürünler verdiğine! Tarihin neresinden gelip nereye gittiğine! Böyle yapılırsa herhalde en çok zararlı Türkler çıkar, yoksa başkası değil.
Türkçe’de “Özürü kabahatından büyük” diye bir söz var. Kürtçe anadilde eğitim yapılmaması için bazı Kürtlerin Kürtçe bilmemelerini ve Kürtçe yazı dilinin gelişmemiş olmasını göstermek bu sözü anımsatıyor. Hem suçlu hem güçlü olmak anlamına geliyor. Halbuki tam da bu nedenle bir yıl daha ertelemeden Kürtlerin eğitimlerinin anadilleri Kürtçe ile yapılmasını sağlamak gerekiyor. Tam da bu nedenle Kürtçe eğitim her şeyden önce ve daha çok gerekiyor. Dahası Kürtlerin anadilleri Kürtçe ile eğitim görmelerini istemek demokrat ve insan haklarından yana olmanın ölçüsü oluyor. Bu konu sadece Kürtleri değil, en az onlar kadar Türkleri de ilgilendiriyor.
Bu nedenle tüm Kürtler hiçbir şart ve aldatma kabul etmeden eğitimlerini anadilleri Kürtçe ile yapmak için çalışmalıdırlar. Kendine demokrat diyen tüm Türkler de Kürtlerin bu hakkını savunmalıdırlar!..
