Her ahın bir çığlığı var!

Annelerin yürek sızısı hangi renktedir acaba? Kim cesaret edip rengin tonunu söyleyebilir. Annelerin kalbine düşen sevginin şiddetini ölçmek hangi densize düştü ki onu sınamaya kalkıyor.
Hangi aklı zayi kendisini bir annenin ahına karşı koruyabileceğini hissedebilir ki; evlatlarına bir bir kıyabiliyor.
Ortadoğu'da son yılların belki de en kirli hesapları en kanlı savaşı yaşanıyor. Zamana yayılmış bu ölüm geçidinde, sormadan edemiyor insan. Birinin çıkarı herkesin olmadığı için mi bütün bu olanlar. İnsanlığın ortak çıkarı kimin Alevi, kimin Sünni, ya da Süryani veya Arap olduğunu gözetmeksizin bir harmoni içinde yaşamak değil midir?
Ulus devlet ideolojilerinin adeta kanla beslenen stratejistleri, politik ve askeri iktidarları tarihin hangi döneminde huzur buldular. Devlet ve ideolojilerini belirleyen ‘insanlar’ birer yamyam gibi annelere ah çektirecek politikalar üretmekten vazgeçmiyorlar. Kendi neslinin etiyle, kanıyla beslenen bir insan türü yetişiyor günümüzde. Bu, öyle bir tür ki; aklından, namustan, dinden, imandan yoksun. Bu öyle bir tür ki; hiç bir dinde olmayan, hiç bir ahlaki norma uymayan, ölçüsü kalmamış, sadece iki eli ve iki ayağı olan bir tür piyon insan diye tabir edebileceğimiz bir yaratıktır.
El Nusra, IŞİD ya da başka grupların Rojava’da, Irak’ta insanların başına getirdiği akıllara durgunluk veren kanlı vahşeti ne ile açıklamak mümkün.
‘Piyon insan’ türü, kullanıcısı tarafından oyunlarda olduğu gibi nereye sürülürse oraya gider. Piyon, savaşa en ön safta başlar ve veziri, kaleyi, ya da atı korumak için bir an bile düşünmeksizin harcanır. Harcanmak için sıraya giren insan kılıklı müridlere şaşmayana şaşıyorum.
Ortadoğu'nun her parçasından bir ah yükseliyor, toprağa düşen her bir beden, bir yıldız misali kayıp gittiğinde geriye sadece bir ah kalıyor. Bir ah ki; annenin pişmanlıklarını gizler. Bir ah ki; içinde yangınlar, buruk sevinçler ve yaşanmamış anlar gizler. Bir ah ki; evladına henüz söylenmemiş bir şarkı gizler. Bir ah ki; yüreğin yazıya henüz akmamış yanını taşır.
Bu çığlıkların biri de daha dün Paris’e düştü. İki yıl önce Gerilla saflarına katılan Özcan Boztosun'un (Tekoşer Keko Pazarcık) ailesine şehadet haberi verildi.
İçinde eşimin de olduğu bir grup arkadaşıyla bir film projesine başlamıştı sevgili Özcan.
Eşim ve arkadaşları dün taziye için gitmişlerdi, sadece annesini sordum. ‘Ne yapıyordu’ diye. Eşimin bir bakışı yetti bir annenin evladına olan bağını anlatmaya. Dün, Paris'te bir annenin yüreğine daha ateş düştü. Bir ah daha yükseldi arşa, bir ah ki; içinde henüz adı dahi koyulmamış yürek sızısı gizli. Bir ah ki; içindeki çığlığın üzerine bir de sürgünlüğün acısı ekli.
Özcan, genç, enerjik, içi-içine sığmayan, insan canlısı ve bir o kadar yetenekli, daha çok körpe bir gençti. Kürdistan halkının başı sağolsun ailesine ve annesine sabır diliyorum.
Sana söz Özcan, yarım kalan filminiz bir gün mutlaka tamamlanacak. Çünkü bu film böyle bitmez, bitmemeli, tıpkı aradığın özgürlük şarkısı gibi...
