Hükümet Kadın ve Kadir İnanır

Öteki olmak böyle bir şey işte. Aynı lafları anlı şanlı bir Kürt söylese bu heyecanı uyandırmazdı.
Ama söyleyen Türkiye’nin tamamının tanıdığı ve hayran olduğu bir Türk olunca durum farklılaşıyor.
Beyaza duyulan hayranlık değildir bu heyecanın kaynağı.
Hayati bir sorunun etkili bir isim tarafından dile getirilmesinin ortaya çıkaracağı etkiler karşısında duyulan bir heyecandır.
Kadir İnanır da vakti zamanında Kürt insanının yaşamını anlatan filmlerde rol almış. Beyaz perdeye taşınan Kürt tiplemelerinde son yıllarda müthiş bir değişim var.
Kadir İnanır’ın Katırcılar ve İsyan filmindeki Kürtler çatık kaşlı, mağrur, sessiz tiplerdir. Son on yılda çekilen filmlerdeki Kürtler ise küfürbaz, esprili, hayatla dalga geçen Kürtler’dir.
Hangisinin doğru olduğuna siz karar verin.
Ben filmlerde endam eden tiplerin değişimiyle ilgiliyim.
Nasıl oldu da çatık kaşlı Kürt’ten, esprili, ağzı laf yapan Kürt’e gelindi.
70’li yıllarda Atıf Yılmaz’ın, Yılmaz Güney’in yönettiği filmler, Kürt coğrafyasının makus talihini anlatan hikayeleri derliyordu. Filmin içinde mesajlar verilmesine gerek yoktu. Adı, senaryosu ve çekildiği mekan başlıbaşına mesajdı zaten.
Toplum da bugünkü gibi tüketici bir forma ulaşmamıştı henüz. Toplumsallık diriydi.
Ancak günümüzde bu form değişime uğradı. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tüketim kültürü hayatın her alanına sızdı. Bireysellik her alanda toplumsallığı geriletti.
Sanatta tüketim kültürünün öncülüğünü müzik ve sinema yapıyor.
Sinema sektöründeki son örnek Sermiyan Midyat’ın yazıp yönettiği ve oynadığı Hükümet Kadın filmidir.
Türk sinemasında son yılların yükselen küfürlü güldürü trendine iddialı bir giriştir Hükümet Kadın.
Sermiyan Midyat’ı tanımayız ama Yılmaz Erdoğan’ı az çok tanırız. Filmlerinde, oyunlarında Kürdistan’a Ankara’dan, İstanbul’dan bakar.
Bir batılı, Kürt coğrafyasını, Kürt insanını nasıl görüyorsa -Kürt olduğu halde- o da öyle görür.
Örneğin Vizontele’deki Kürt o kadar geri, cahil ki televizyon demesini bile bilmiyor, “vizontele” diyor. Adı geçen filmde devrimciler aşağılanıyor, dalga geçiliyor.
Kürtler de filmde kendini izliyor, kendi haline gülüyor. Güldükçe de kendini geri bırakan sisteme öfkesi yatışıyor. Zira filmin yönetmeni de bütün Kürtlerin kendisi gibi devletine şefkatle sarılmasını istiyor.
Sermiyan Midyat da aynı yöntemi izlemiş Hükümet Kadın filminde. İstanbul’dan bakmış Midyat’a. Kürtlerin ne kadar küfürbaz olduklarını, şakacı, umursamaz olduklarını anlatmış.
İlk filmi Ay Lav Yu’da da, bütün bir köyü yukarıdaki kalıba sokmuştu.
Güldürünün estetiği vardır. Doğallığı esas alır. Hayatın, insanın doğal hallerine gülünür. Zorla güldürme, gülmeye zorlamanın Kürtçedeki adı qeşmerliktir.
Türkçe karşılığı yok. Olması da gerekmiyor. Ama aşağı yukarı, soytarılığın bozulmuş hali veya maskaralık diye de adlandırılabilir.
Hükümet Kadın filmindeki güldürü anlayışı tam da bu kavrama denk düşüyor. Güldürmek uğruna Midyat’ı Midyat yapan değerlerle de –kimileri hakaret de diyor- dalga geçmiş.
Ezîdî ve Süryani din adamlarına hitaben “samimiyet göstergesi” şakalar, çarşaflı genç kadınlar arasında gelinini tanıyamama gibi zorlama espriler, güldürmekten ziyade acıtan türden.
Filmin Midyat’ta çekildiğini sadece evlerden, coğrafi yapıdan anlayabiliyorsunuz. Filmdeki diğer unsurların hiçbiri Midyat’a ait değil. Konuşmalar, giyim-kuşam bir batılı gözüyle tasvir edilmiş. Midyat’a ait olmayan govend ve müzikler de bu zoraki tasviri tamamlamış. Kemençe (ribab) görülmesine rağmen sesi yok. Batılı melodilere Kürtçe sözler yapıştırılmış.
Bir de politik mesajlar meselesi var.
1960 darbesi, “yabancı dili Türkçe” gibi replikler, kızların dana karşılığı kocaya verilmesi, buna karşın kızların okuma yazma öğrenme çabası vs. devleti kızdırmayacak, hatta hoşuna gidecek mesajları tercih etmiş. Bu yüzden olsa gerek İçişleri Bakanı Muammer Güler filme bayılmış. Zira AKP’nin Kürt’ü ile Sermiyan Midyat ve Yılmaz Erdoğan’ın Kürtleri aynı.
