Hüseyin Aygün gerçeği


Türkiye’de gericilik o kadar fazla ki, gerçeği söylemek bile suç. PKK söz konusu olduğunda yalan söylemek zorundasın. Devlet PKK’ye nasıl bakıyorsa; psikolojik savaşın merkezi PKK için ne söylüyorsa herkes onu tekrarlamalıdır. Yoksa Türkiye’deki en büyük suç işlenir.
Gözaltına alınan milletvekili Hüseyin Aygün serbest bırakılıp “bana iyi davranıldı” deyince psikolojik savaş merkezi ayağa kalktı. Sen nasıl böyle dersin dediler. Halbuki bugüne kadar PKK’nin esir aldığı asker, subay ve polislerin tümü bırakıldıklarında “bize iyi davranıldı” demişlerdirler. Şimdiye kadar “PKK bize kötü davrandı” diyen bir esire ya da gözaltına alınana rastlanmamıştır. Hatta serbest kaldıklarında her yerde kendilerine iyi davranıldığını anlatmaktadırlar.
Türk devleti buna tahammül edemediği için PKK ve gerilla konusunda iyi konuşanları hemen yargı konusu yapıyor. Nitekim esir alınıp serbest bırakılan bazı askerlere bu konuda cezalar bile verilmiştir.
Hüseyin Aygün doğruyu konuşmak zorundaydı. Bana kötü davrandılar diye yalan söyleseydi o zaman neden doğruyu söylemedin, psikolojik savaşa hizmet ettin derlerdi. Kuşkusuz Hüseyin Aygün’e iyi davranılmıştır. Çünkü gerillalar Türk devletinin polisi, askeri ve gardiyanı değildir. Zorla, tehditle şöyle konuş demezler. Hüseyin Aygün’e de farklı davranılmamıştır.
Hüseyin Aygün’ün neden gözaltına alındığı konusunda farklı rivayetler var. Daha doğrusu neden gözaltına alındığı konusu fazla irdelenmiyor. HPG Anakarargah Komutanlığının talimatıyla gözaltına alınmadığı netleşmiştir. HPG’nin asker, polis ve devletin idari sorumlularını esir alma, gözaltına alma ve tutuklama kararı olduğu biliniyor. Ancak Hüseyin Aygün için bir özel karar gerekir. HPG böyle bir özel karar ve talimat iletmemiştir. Dersim gerilla komutanlığının bir kararı olması ihtimali vardır. Ya da kimi olumsuz konuşmalar yaptığı bilinen Hüseyin Aygün’ü yol kesen gerillalar gözaltına almış ve gerilla komutanlarına bildirmek için yanlarında götürmüşlerdir. Açıklamalardan olayın böyle gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Kuşkusuz Dersim’deki tüm gerillalar Hüseyin Aygün’ü tanımaktadır. Nasıl bir kişilik ve düşüncelerinin ne olduğu bilinmektedirler. Çünkü gerilla askeri-politik bir güçtür. Özellikle Dersim’deki politik durumu bilirler. Bu açıdan gerillaların Hüseyin Aygün’ü gözaltına almaları Hüseyin Aygün konusunda bir rahatsızlığın olduğunu göstermektedir.
Hüseyin Aygün önceleri sol gruplar içinde yer almıştır. Daha sonra kendine has düşünceleri olan bir kişi olmuştur. Zaten CHP’nin tercih etmesi de bu görüşleriyle ilgilidir. Hüseyin Aygün devletin özel savaş merkezinin ileri sürdüğü gibi Kirmanckî (Dimilkî-Zazakî) konuşanların Kürt olmadığını iddia ediyor. Tabii özel savaş merkezi gibi açıkça Zazalar Türk’tür demiyor. Ancak Kürt değildir diyerek özel savaşın politikalarına hizmet ediyor. Böylece Kürtler bir taraftan Zazalar Kürt değil diye parçalanıyor, diğer taraftan Alevi Kürt, Sünni Kürt parçalanması yaratılmaya çalışılıyor. Bunların Türk devletinin yürüttüğü özel savaşın ve psikolojik savaşın en önemli argümanları olduğu bilinmektedir.
Kuşkusuz Kirmanckî (Dimilkî) konuşanların Kürtler içinde özgün bir yeri vardır. Kürtlük içinde farklılığı olan zengin bir kültürü ifade etmektedir. Bu nedenle kendi özgünlüğünü koruması gerekmektedir. Dimilkî anadili de bir eğitim dili olmalıdır. Özgünlüğü ve farklılığını kendini geliştirerek korumalıdır. Bu, Kürt Özgürlük Hareketi’nin görüşüdür. Ulus-devletçi zihniyet gibi farklı lehçeleri ve dilleri yok eden bir yaklaşıma şiddetle karşıdır. Demokratik ulus içinde her lehçe ve dilin zenginliği, özgünlüğü ve özerkliği savunulmaktadır.
Dersim, Kirmanckî ve Alevi kimliğiyle özgündür. Kürdistan ve Kürt’ün en büyük zenginliklerindendir. Soran, Kelhor, Hewremanî, Lor, Fêli ve Kurmanc Kürtleri nasıl ki Kürtlerin parçası ve zenginliğiyse Dimililer de Kürdistan ve Kürtlüğün zengin özgünlüklerindendir. Dolayısıyla Kürtlükten ayrı görmek sömürgecilerin özel savaş politikasının parçası ve aleti olmaktır. Tabii ki Dersim Kürdistan ve Kürtlük içinde özgün kalacaktır. Bu nedenle özgünlüğünü, Kürdistan ve Kürtlük içindeki özerkliğini korumalıdır, koruyacaktır. Dilini, kültürünü ve her türlü özgünlüğünü koruyarak bir konfederal birim olarak Kürdistan’da yerini alacaktır. Dersimliler kendi kendilerini yönetecektir. PKK’nin Demokratik Konfederalizm dediği budur. Kürt Halk Önderi Kürdistan dört-beş ayrı konfederal birim olarak yönetim sistemine kavuşturulabilir, demiştir.
Alevilerin ve Kirmanckî konuşanların özgünlüğü ve farklılığından bahsetmek ne kadar doğruysa; Alevi Kürtler ya da Kirmanckî-Dimilkî konuşan Kürtler Kürt değildir diyerek Kürtleri parçalamak da o kadar yanlıştır ve devletin özel savaş ve kültürel soykırımcı sistemine hizmet etmektir.
Türk devleti zaten Alevi Kürtler içinde “siz Türksünüz” propagandası yapmaktadır. Alevi Kürtler içinde “biz Kürt değil, Türk’üz diyen” bir ajan kesim yaratarak Alevi Kürtler üzerinde kültürel soykırım politikası yürütmektedir. Alevi Kürtler içinde asimilasyon ve kültürel soykırım hızlı bir biçimde gerçekleştiriliyor. Asimilasyon ve kültürel soykırım normalleştirilmiştir. Nitekim birçok Alevi Kürt dilini unutmuş Türkçe konuşuyor. Bunu normal görüyor. Alevi Kürtlerin bu duruma düşmesi tabii ki Kamer Genç, Hüseyin Aygün, İzzetin Doğan gibilerin Türk özel savaş sistemi doğrultusunda çalışmalarıyla gerçekleşiyor.
Dersim’in üçte ikisi Kirmanckî, üçte biriyse Kurmancî konuşuyor. Kirmanckî konuşanlar Kürt değildir denilerek Dersimliler daha baştan bölünmüş oluyor. Halbuki Kirmanckî konuşanlarla Kurmancî konuşanlar Kürtlüğün kopmaz parçasıdırlar. Zaten sadece Kurmancî konuşanlar değil, Kirmanckî konuşanlar da geçmişten beri kendilerini Kürt olarak bilirler. Kirmanckî konuşanlar Kürt değildir söylemi 1938 katliamı ve soykırımından sonra geliştirilmiştir. Özel savaş sistemi 1938 soykırımı üzerinden Dersim’i Türkleştirme politikası yürütmüştür. Şark Islahat Planı’ndan beri Dersim’i Kürtlükten çıkarma çabası planlı biçimde yürütülmektedir. Bugün biz Kürt değiliz, ayrıyız, ya da Türk’üz söylemleri Dersim’de yürütülen bu politikanın sonucudur.
Hüseyin Aygün şimdi bu özel savaş politikasının bir parçası haline gelmiştir. Kuşkusuz Aleviliğine sahip çıkıyor. Devletin Dersim’deki katliam ve politikalarına karşı çıkıyor. Yine Kürt sorununda demokrat bir dil kullanmaya çalışıyor. Ancak tüm bunlar Hüseyin Aygün’ün Türk devletinin Dersim’i Kürtlükten ve Kürdistan’dan koparmak isteyen konumunu örtmez, normalleştirmez ve meşrulaştırmaz. Hatta bu yaklaşımlarıyla özel savaşa daha fazla hizmet eden bir konum kazandığı bile söylenebilir.
Hüseyin Aygün’ün neden tutuklandığı hiç irdelenmedi. Özellikle bu konuyu hiç kimse dile getirmedi. Bize göre yerel gerilla grubunun Hüseyin Aygün’ü gözaltına almasının bundan başka bir nedeni olamaz. Bunun yanında daha doğrusu bu görüşlerinin sonucu olarak PKK aleyhtarlığı yapma, bu konuda oturup kalktığı yerde Kürt Özgürlük Hareketi hakkında uluorta konuşması da gözaltına alınma nedeni olabilir. Herhalde bazı şikayetler vardı denilirken bunlar kastedilmektedir.
Kuşkusuz Hüseyin Aygün’e bir zarar vermek ya da uzun tutmak için gözaltına almamışlardır. Ancak bu duruşunun yarattığı rahatsızlığı kendisine iletmek istedikleri anlaşılmaktadır. HPG Anakarargahı kimi haklı nedenler olsa da bu gözaltına alınmayı doğru bulmadığı için hemen bırakılmasını istemiştir. Çünkü Türk devletinin her an bu gözaltına alınmayı bir provokasyona dönüştürme tehlikesi bulunmaktaydı. Zaten ailesi de bu tehlikeyi gördüğünden operasyonların durdurulması ve operasyon yapılmamasını ısrarla istemiştir.
