Hüzün kokar sonbahar

Her şey o kadar dokunaklı ki; bunca hüzün yetmiyorcasına ‘bir sen eksiktin sonbahar’ diyesi geliyor insanın. Hüzün kokuyor her yer. Vicdanı sızlatan, iç burkan ne kadar yaşanmışlık varsa, sanki en çok da bu mevsimde duyumsatıyor kendini...
***
Gece apansız iner şehrin varoşlarına... Yüreğine acının sesi tırmanır, kendi diyarında gurbette sanıyor insan kendini.
Şimdi kar yağıyor orda deprem yemiş bir çocuğun üstüne…Sanki sonbahar unutmuş mevsimliğini.
Namlulara sürülmüş mermiler… Derinlere inceden sızıyor kan. Ağaçlardan dökülen yapraklar gibi gencecik yaşlarında toprağa düşenlerin ardından, gözyaşlarına boğulan sevenlerin feryadı oluyor hüzün. Yüreklerde kocaman yaralar açan. Üstü kabuk bağlamış ama içi hala kanayan yaraların adı oluyor hüzün.
Tazelenmiş yeminler gibidir hazan. Bir sazın tellerine konuk eder seni, kan kaybeden yarayı anlatır bize. Bütün ayrıntıları not eder gibi, bir tarih düşürür, anlatır içindeki yangını.
Hayata dair ettiğin tüm yeminlerini hatırlatır sana bu mevsim... Görmeyen gözü, duymayan kulağı, dönmeyen dili, kanadı kırık bir kalemi, bir ünlemi anlatır.
Kan ve barut kokusunu, kıtlık-kıran dünyayı... Göğsüne bir hançer gibi inen akşamı, bir ağıtı anlatır, demir kapıları, tel örgüleri, bir acıyı anlatır, hiç dinmeyen sancılarını...
Karanlık bir geceye konuk eder seni, pusuları anlatır, gidip de dönmeyeni, dönüp de göremeyeni... Sağır duvarları, bir lokma ekmeği, bir yudum suyu, bir nefes sigarayı...
İç sesiniz anlatır size herşeyi. Avcılardan, avlardan arta kalanı, hasreti anlatır, daha bestelenmemiş bir ezgiyi... Topsuz, tüfeksiz, çapraz fişeksiz bir dünyayı anlatır... Su yürüyen dalları, patlayan tomurcuğu, boy atan şıvgınları... Bir kitaba başlar gibi, sular gibi bir çiçeği her sabah... İçi boşaltılmamış bir umudu anlatır... Kararan gökyüzünün asıl rengini, saçlarına sinen kokusuyla nergisi... Çocukları, uçurtmaları, kuş seslerini...
Hayata dair ettiğin yeminleri hatırlatır.
Uzaklar ve yakınlardır, hüznün sesidir. Sürgünlere açılan kapılardır. Patikalar ve uçurumlardır. Uykusuz geceler, dilsiz duvarlardır... Zindanda voltalardır sana hatırlatılan.
Tazelenmiş yeminler gibidir hazan. Uzak akşamlar, yağmurlarla ıslanmış merhabalardır.
Bütün mevsimlerin satır aralarını okuyan bir mevsimdir sonbahar. Bu mevsime atfedilen tüm sözcükler ve anlam kümeleri eski bir yara gibi kanayan uyaklardan oluşmuştur... Hazan, hüzün, güz... hüzzam şarkılar, sırılsıklam yağmurlar...
Hüzün bu mevsimin başucu duygusudur. Siz de ait olmadığınız bir oluşa haberiniz olmadan dahil edilmenin hüzün faslını duyuyor musunuz? Doğruların yanlış parçalara bölündükten sonra, birbiriyle milyon kez çarpılıp, yalanların sonsuzunu oluşturan sesleri duyuyor musunuz?.. Zulmü reva görenleri görüp kedere boğuluyor musunuz? Hüznümüzü bile kirletmeye çalışan görüntüleri görüyor, demeçleri duyuyor musunuz?
***
İletişimin tıkandığı zamandır, hiçbir iletinin size yeterli gelmediği ve hiçbir iletinizin doğru algılanmadığı, gerçeklerin bir fırtınaya tutulmuşçasına savrulup durduğu bir zamandır sonbahar.
Karşı dağları yıkacak kadar derinden çekilen bir „of”tur şimdi zaman. Rüzgarların peşinde sürüklenen sarı yaprakların rengine bürünmüştür. Yine de karmaşık ve darmadağınık bu tablonun bir köşesinde yeşil kalabilmiş bir umut ilişir gözünüze.
Tazelenir yeminler ve hayat kaldığı yerden devam eder, bir sonbahar hüznüyle.
