İç savaşın anatomisi, Ahmet Hakan’la Cem Küçük’ün kardeşliği!

AKP’lilerden yumruk yiyen, davalık olan, önünde işssizlik ve cezaevi tehlikesi bulunan Ahmet Hakan birden hendek ve barikat direnişlerine saldırmış „Sizi niye destekleyelim" diyormuş. Ahmet Hakan Türkiye’nin tipik "tatlı su liberalleri"ni temsil eden AKP muhalifi bir yazardı. Ama devlet Kürtlere vurmayı AKP eliyle sağlayınca, işgal ettiği Emin Çölaşan’ın köşe yerinden 1990’lardaki Emin Çölaşan zihniyeti ile yazmaya başladı.
Ahmet Hakan, Türkiye’deki AKP muhalifliğinin tipik bir karakteri olarak bu dönemde tahlil edilmeyi gerektiriyor. Çok okunan, söyledikleri, yazdıkları toplumda olmasa da sanal alemde gündem yaratabilen biri. Onun gibileri çok. Ama yüzeyseldir. Tarih ve toplum bilgisini "gündelik dil ile popüler tanımlamalarla" ele alıp tüketici bir yazardır. Hep başkalarına söylediği ve yazdığı gibi "kalıbının adamı" olamıyor. Bu normal. Yaşam tarzı, alışkanlıklar ve devlet korkusu kolay değil. Bunu anlayabiliyoruz. Hep Kürt ılımlıları üzerinden Kürt siyaseti üzerinde yarılma ve çelişki yaratan bir çizgisi vardır. Bunu da anlayışla karşılayabiliriz. Ama Tahir Elçi’nin "PKK terör örgütü değildir" sözleri üzerinden "titreyip kendine gelen bir Türk" olarak Ahmet Hakan artık, tatlı su içinde bile olamayan bir liberaldir. Ve artık AKP’nin gemisindeki bir tayfadır.
Tayfalar arasında kürek çekme yarışında Cem Küçük gibi kardeşleri ile kavga da edebilir, tehdit de edilebilir ama aynı geminin yolcuları olduğu gerçeğini değiştirmez. Oysa aydın, tutarlı ve dürüst olmalı. Hüseyin Gülerce’ye yaptığı "itirafçılık" eleştirisini, kendi tutumu üzerinden de gözden geçirmeliydi oysa.
Neyse Ahmet Hakan, camilerin Kürt gençleri tarafından yakıldığını iddia ediyor, "Niye sizi, hendeklerinizi ve barikatlarınızı savunalım ki!" diyor. Yani askerimizin, Eseddullah Timi’nin, Jandama Özel Harekat Birlikleri’nin ve polis özel timlerinin yanındayım. Tank paletlerinin Kürdistan’da dönmesini sağlamayı tercih edeceğini söylüyor. Bunları yazıyor, söylüyor ve haykırıyor "Ben devletimin, totaliter, faşist ve ırkçı da olsa AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın yanındayım" demek istiyor.
Bu tipik Türk aydın düşüncesinin, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat darbelerindeki kötürüm olmuş halinden başka bir şey değildir. 1990’larda devletinin yanında olanlar ile 2015’lerde devletinin yanında olanların bu zamandaki halleridir. Tabii ki tutumları yanlış, etik değil, doğruları söyleyemiyor, yazamıyorlar.
Kürt gençleri amatör olarak başlattıkları şehir direnişlerini profesyonel hale getirdiler. Halka mal ettiler. Ve Türk ordusu da devreye girerek, dağda yürütülen savaşı, kentlerde kabul eder düzeye geldi. Bu da şunu gösteriyor iç savaş, Türkiye’nin önümüzdeki yüzyılını belirleyecek karaktere sahip. Kürtler zaten 40 yıldır gerilla mücadelesi ile devletin sömürge politikalarına direniyordu. Şimdi gelinen aşamanın "iç savaş" olduğu tespitinin de iki yönü var.
Birinci yönü, Kürtlerle Türk devleti arasındaki savaşın iç savaş düzeyine ulaşmasıdır. Bunun anlamı şudur, gerilla ve halk direnişi ortaklaşarak şehirlerde kesintisiz bir savaş ve direniş durumu ortaya çıkacaktır. Türk ordusunun şehirlerde savaşı kabul etmesinin karşılığı ise şu olacak; devlet sadece askeri zor gücü ile Kürdistan’da kalabileceği kadar kalır. Ki gerilla devreye girdiğinde bu çok ama çok zor olacak.
İkinci yön, Türk devletinin sadece Kürtlerle iç savaş durumu yoktur. Türk devletinin kendi toplumu ile de iç savaş durumu vardır. AKP’nin kendi muhaliflerine karşı açtığı savaş da bir iç savaş durumudur. AKP şimdi ulusal histeriyi kullanarak, Kürtlere karşı ortak bir cephe oluşturduğunu sanıyor ama bu geçici bir durumdur. Kürdistan’da direniş biraz daha geliştiğinde Türkiye’deki tek blok gibi görünen o cephe dağılacaktır. AKP zayıflayınca Türkiyeli devrimciler, cemaat, AKP muhalifi kesimlerin hareketliliği Türk devletinin bu konseptinin büyük bir çöküşü haline gelecektir.
Buna bir de bölgesel konjöktürdeki Türk devletinin durumunu eklersek durumu daha iyi görebiliriz. Yani Suriye ile savaş halinde olan, Rusya ile krizi derinleşen, Irak’la düşmanlaşan, İran ile ayrışan, Avrupa Birliği ile aldığı ve verdiği rüşvetle kendisini koruyan Türk devletinin durumu; Suriye’den, Mısır’dan daha beter bir hale gelecektir.
Yani Türkiye’deki iç savaş tahlilini yaparken sadece Kürt-Türk devleti çelikisi üzerinden değil, Türk devletinin kendi toplumu ile AKP’nin kendi muhalifleri ile içine girdiği durum da bir iç savaştır. Hal böyle olunca da iç savaş dinamiği, Türk devletinin doğusu ile batısı arasında sadece ateşten bir köprü olur, çevresindeki ateş çemberi ise Türk devletinin tarihi bir sonu olacak niteliktedir.
