İğne ile kuyu kazıyoruz ama umutluyuz

Haberleri —

35 yıldır yaşanan savaşta Kürt halkı on binlerce kayıp verdi, cezaevlerinde binlerce tutuklu Kürt genci bulunuyor. MEYA-DER, kirli savaşın son bulması için üzerine düşen görevi büyük bir titizlikle yerine getirmeye, acılı ailelere destek olmak için çalışıyor.

Kendisi de ağabeyini bu çatışmalı süreçte yitirmiş bir kadın olan  Mezopotamya Yakınlarını Kaybedenler Derneği (MEYA-DER) Diyarbakır Şube Başkanı Leyla Ayaz, şehit ailelerinin cenazelerine sahip çıkarken yaşadıkları zorlukları gazetemize anlattı.

MEYA-DER’in Diyarbakır Şube Başkanısınız. Başkanlığa giden süreci bize anlatır mısınız?

MEYA-DER, yaşanan savaşta kayıp olanların akibetinin sorulduğu ve bu savaşta yaşamını yitirenlerin aileleriyle ilgilenen bir kurum. 2008’de kurulan dernekten ancak 2010 yılında haberim oldu. Benim MEYA-DER ile tanışmam biraz tesadüf oldu. Ağabeyim 1992 yılında gerillaya katıldı ve o günden bu yana hiçbir haber alamadık. Bir arkadaşım bu konuda MEYA-DER’in yardımcı olabileceğini söyledi. Ben ağabeyimden bir haber alır umuduyla derneğe gittim ve başvuru yaptım.
MEYA-DER ile tanıştığım dönem, savaşın yoğun olduğu bir dönemdi. Çok fazla şehadetler vardı. İran’dan, Suriye’den gelen aileler vardı. Savaşta yaşamını yitiren gerillaların cenazeleri Malatya’ya götürülüyordu. Gelen aileler de çocuklarının naaşlarını almak için MEYA-DER’e başvuruyordu.  Aileler ne Türkçe biliyor ne yol-yöntem... Dolasıyla zorluklar yaşıyorduk. Gelen ailelerin bazıları Soranca konuşuyor ancak Malatya gibi bir yerde Soranca bilen yok denecek kadar az.
MEYA-DER’le tanıştığım dönemde kongre çalışmaları vardı. Ben de kongre çalışmalarında yer alıyordum. Ailelerin yaşadığı zorlukları görünce görev aldım ve o günden beridir bu alanda çalışıyorum.

Ailenizin tepkisi nasıl oldu?

Ailem bana her türlü desteği verdi. Sonuçta ailem de bu acıyı yaşamış. Bundan dolayı çalışmamı şehit arkadaşlara vefa borcu gibi görüyorlar.

Ağabeyinizden bir haber alabildiniz mi?

Hayır, ama umudumu yitirmiş değilim.

Yıllardır hiç mi haber alamadınız?

1990’lı yıllarda gerilla saflarına katılım çok fazla oldu. O dönemde şimdiki gibi teknoloji gelişmemişti ve arşivleme yoktu. Bizim yaptığımız bir nevi iğne ile kuyu kazımak gibi birşey. Halen ağabeyimle beraber birçok arkadaşın akıbetini araştırıyoruz.

Sizi zorlayan olaylar var mı?

Aslında bütün süreçler bizi zorluyor. Yaşadığımız zorluklar devlet kaynaklı. Geçtiğimiz yıl yaz aylarındaki hamle sürecinde çok fazla arkadaş şehit düştü. Devlet bu hamle süreci nedeniyle ailelere çok farklı tavır aldı. Örneğin; aileler savaşta yaşamını yitirmiş çocuğunu tanıyor, ancak devlet tarafından eziyete ve hakaretle karşılanıyordu. Ailelerin ‘ben çocuğumu tanıyorum, bu benim çocuğum’ demesine rağmen yetkililer, ‘siz emin değilsiniz biz cenazeyi vermiyoruz” diyordu. Resmi prosedürlerle karşımıza çıkıyorlardı.
Sonra DNA testi süreci başlıyor. Bu testin sonuçları için iki hafta, bazen iki ay beklemek zorunda kalıyor aileler. Düşünsenize; aile çocuğunu tanımış ama iki ay boyunca çocuğunun cenazesini alamamın acısını yaşıyor. Birşeyler yapmak istiyor ancak elinden birşey gelmiyor. Bu süre boyunca biz de onlarla bekliyoruz. Mesela 31 Aralık’ta 10 arkadaş yaşamını yitirmişti. Çocuğunun cenazesini almak için gelen aileye, yetkililer ‘biz senin DNA’nı aldık, testin sonucunu bekleyeceğiz’ diyerek cenazeyi vermedi. 15 gün içerisinde Malatya’ya 5 defa gitmek zorunda kaldık. Bu süre içerisinde diğer aileler de gelmeye başladı. Diğer aileler DNA testi için gerekli işlemleri yaptı ve sonuç aldı. Ancak o aileye bir türlü cenaze teslim edilmiyordu. Bu durum onları çok üzüyordu. “Biz onlarla kavga etmedik, tartışmadık. Zaten acımız var, niçin böyle davranıyorlar” diyorlardı.
Cenazeyi vermeyince biz de başsavcıyla görüştük, BDP milletvekilleri devreye girdi ancak yine de sonuç alamadık. Aile baktı ki olmuyor; DNA sonuçları çıkana kadar adliye kapısının önünde bekleme kararı aldı. Hep birlikte yine Malatya’ya gittik. Ailenin kararlılığı emniyet müdürüne geri adım attırdı. Cenazeyi aldık. Böyle bilinçli, psikolojini yıpratan olaylarla sık sık karşılaşıyoruz.

İran’dan, Suriye’den ve Türkiye’nin değişik kentlerinden gelen aileler Malatya’ya gidiyor. Bunların büyük olasılıkla tanıdıkları yoktur. Yaşadıkları zorluklar nelerdir?

Elbette büyük zorluklar yaşıyorlar. Biz onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Ailelerin barınmasını, yine maddi imkanları olmayan ailelerin masraflarını karşılıyoruz. Amed’de binden fazla şehit ailesi var. Bu ailelerin yüzde 90’ı ile ilişki kurmuşuz. Amed’deki şehit aileleri ‘bizim acımız birdir, onları misafir etmek istiyoruz’ diyerek, buraya gelen aileleri bağırlarına basıyor. Mesela hiçbir aileyi otellere yerleştirmedik. İl dışından veya yurtdışından gelen aileleri, şehit ailelerinin evlerine yerleştiriyoruz.

Peki Amed’deki şehit ailelerin yaşadığı zorluklar var mıdır?

Halk nezdinde zorlukları yok. Ancak devlet kaynaklı sorunlar yaşayabiliyorlar. Şöyle ki; 1990’lı yıllarda cenaze alımı çok fazla olmadığından aileler, savaşta yaşamını yitirmiş arkadaşları nüfustan kaydını sildirmemişler. Halen ‘yaşıyor’ görünüyorlar. Bununla ilgili sıkıntı yaşıyorlar.
Diğer bir sorun ise, dağda çocuğu bulunan veya çocuğu şehit düşmüş ailelere devletin açtığı tazminat davaları. Devlet, çatışmalarda yaralanan veya ölen asker ve polis adına gerilla ailesi aleyhinde tazminat davası açıyor. Şu an birçok ailemiz, 100 milyarlarca liralık tazminat ödemeye mahkum edilmiş durumda.

Mağdur aileler bu tazminatı ödeyebiliyor mu?  

Tabii ki hayır. Çünkü miktarlar çok çok yüksek. Ödeme güçleri yok. Zaten şu an hepsi icralık durumda. Artık evlerine el konulacak. Gerçi birçok aile zaten maddi açıdan yoksul olduğu için evleri bile kendileri ait değil. Aileler artık bu drama karşısında gülüyor; “artık bizim bir şeyimiz kalmadı, gelip canımızı alacaklarsa alsınlar” diyorlar.

Uzak kentlerde yaşayan şehit aileleri ne durumda?

Amed’de şehit aileleri el üzerinde tutuluyor. Batıdaki şehit aileleri ise kaygılı ve korkuyor. Oralardan birebir bize gelip başvuran aile olmadı. Ama bizi ziyaret eden ailelerle konuşuyoruz. Mesela Konya’dan bir aile geldi. Bize “biz çocuklarımızla dışarıda Kürtçe konuşamıyoruz. Cesaret edemiyoruz, korkuyoruz. Ancak çocuklarımız kendi anadillerini unutmasınlar diye evde sürekli Kürtçe konuşuyoruz” demişti. Yine birçok ailenin kendisine ‘şehit ailesiyim’ diyemediğini öğrendik. Çünkü yaşadıkları şehirde halkın tepkisinden korkuyorlar.

‘Şehit Asker Aileleri’ ile ilişkileriniz var mı?
3-4 yıl önce şehit anneleri ile asker anneleri arasında ilişki kuruldu.  İstanbul’dan, Ankara’dan gelen asker aileleri için Amed’de bir tanışma yemeği verildi. Bu anneler biraraya gelip ortak basın açıklaması yapmışlardı. Anneler “Bizler her iki taraf olarak acılar yaşadık, çocuklarımızı toprağa verdik. Bizler bu kanın akmasını istemiyoruz” demişlerdi. Geçtiğimiz yıl da yine anneleri biraraya getirmeyi düşündük. Ancak asker anneleri bize; “Biz hem devletten hem de buradaki insanlardan büyük tepki aldık. Cesaret edemiyoruz, korkuyoruz. İsterseniz gizli görüşelim, basına yansıtmayalım” dediler. Hal böyle olunca gizli saklı görüşmelerin bir fayda sağlamayacağını düşündük ve projemizi şimdilik rafa kaldırdık.



RIZA AYDOÐDU/NİHAL BAYRAM/AMED

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.