İki ailenin pay savaşı, utanç ve çöküş

Haberleri —

YNK’li Fuad Masum’un Irak Cumhurbaşkanı sıfatıyla katıldığı 15 Ekim tarihli KDP ile YNK’nin Dukan toplantısı baştan şüpheliydi, toplantı masasında Mesud Barzani ile Hero Xan da vardı. KDP tarafı YNK tarafına sormuştu “Bağdat’la anlaşma yaptınız mı?” diye, YNK tarafı soruyu dahi reddetmiş ve sert bir dille “Hayır” demişti. 

KDP tarafının bu soruyu sorması boşuna değildi, istihbaratı güçlü bir yapıdır KDP, kaldı ki çok parçalı bir siyasi yapı olan YNK içinde KDP yanlılarının olduğu biliniyor, bu nedenle KDP’nin, YNK-Bağdat-Tahran ilişkilerine dair bilgi sahibi olmaması imkansız. Bu noktada Goran Hareketi’nin de günahsız olmadığını düşünüyorum ve bu konuda yalnız değilim.

O halde YNK-Bağdat anlaşması konusunda istihbari bilgiye sahip olan Barzani ve KDP neden duruma müdahale etmedi veya edemedi?

Temel soru bu?

Bir anlamda üçüncü dünya savaşının yaşandığı Ortadoğu gibi çok denklemli ve neredeyse tüm dünyanın oyun planlarının olduğu bir yerde denklemleri çözmek, elde edilen ipuçları üzerinden yürüyebilmek mümkünün ötesinde bir şey, reel diplomasi, reel siyaset burada geçersiz, bu yüzden teoriler de çabuk eskiyor ama yine de 15-16-17 Ekim tarihli utanç vesikasına nasıl gelindiğine ve meselenin nereye varacağına bazı bilgiler ile teori ve öngörü kapsamında bakalım.

Güney Kürdistan, özelde de Mesud Barzani öteden beri ABD’nin “iyi müttefik”idir, özellikle baba-oğul Bush dönemleri parlak dönemlerdir ve bu dönemde pekişen müttefiklik ilişkisi yakın zaman kadar sürdü. Barzani, ABD’nin Ortadoğu politikaları konusunda hep söz dinledi ve özellikle stratejik konularda hiç “hayır” demedi. 

Ancak son beş yılda ABD’ye karşı olan tutumu yavaş yavaş değişti, bu sürecin başlangıcının Barzani’nin Türkiye ile Rusya’ya yakınlaşmasına denk geldiğini söyleyebiliriz. ABD’nin bu ilişkilerden ilk ve en çok rahatsız olduğu konu, Erbil’in uluslararası ticaret teamüllerini ve ABD’yi gözardı ederek Türkiye ve Rusya ile tek taraflı enerji anlaşması yapması oldu. 

Erbil-Washington hattında bu nedenle uzun süre esen soğuk rüzgarlar ılımadan bu kez Barzani referandum konusunu gündeme getirdi. ABD ilk günden beri referanduma karşıydı, arka planda herkesten önce ertelenmesi için ciddi çabalar harcadı, ardından İngiltere ile Fransa aktif olarak devreye girdi ve Erbil’de pek çok görüşme yapıldı. Bunlardan en önemlisi referandumdan 4 gün önce Duhok’ta yapılan toplantıydı ve Barzani referandumu erteleme konusunda yine ikna edilemedi. İç siyasetteki, “zamanlama doğru değil, stratejik olarak Kürdistan bağımsızlık referandumuna hazır değil” yönündeki itirazlara ve dış baskılara rağmen Barzani ikna olmayınca ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson referanduma iki gün kala son bir ikna mektubu gönderdi. Aslında makul çözüm önerilerinin olduğu, özellikle 140’ıncı madde kapsamındaki bölgeler ile ekonomik sorunun çözümü konsunda somut öneriler içeren mektup da Barzani’yi ikna etmedi.  

Özellikle büyük güçlerin stratejik üstünlük ve pay kapma savaşını sürdürdüğü Ortadoğu’da yeni dengeler kurulurken ABD’nin stratejik politikalarını bozacak, dengelerini değiştirecek bir girişimde bulunulması, -kimden gelirse gelsin- Washington’ın affedeceği bir şey değil. Bu yüzden ABD, kendisinin Ortadoğu stratejisiyle oynayan, artık sözünü dinlemeyen Barzani’yi affetmedi ve hızla aktör değişimine gitti, Irak’ı öngörülebilir-sürdürülebilir yeni bir dizayna sokma planını başlattı.  

Ne acıdır ki, ABD yeni süreci yine Kürt’ü Kürt’e kırdırma yöntemiyle yapıyor ve Kürt bunu defaatten kabul ediyor. Bırakalım kanda hücresel kültür haline gelen ihanet kültürünü, ABD, özünde 1966’dan beri pay savaşı içinde olan Barzaniler ile Celaliler’in (burada Celal Talabani’nin eşi Hero İbrahim Ahmed’in babası özellikle hatırlatılmalı) hep diri olan “düşmanlık” öfkesini biliyordu ve istediği zaman kullanmak üzere saklıyordu. Nitekim Güney Kürdistan’da aktör değişimini Talabani ailesini kullanarak Kerkük ve 140’ıncı madde kapsamındaki diğer bölgeler üzerinden yaptı ve Barzani’yi beş saatte devre dışı bıraktı.

Bu yüzden Barzani, YNK-Bağdat-Tahran-ABD dörtgeninde yapılan anlaşmadan haberi olmasına rağmen hiçbir şey yapamadı ve dahi ABD o kadar sertti ki Barzani kendi kontrolündeki bölgeleri de 17 Ekim’de Bağdat’a teslim etti. Oysa tam bu noktada Kürt halkına bir lider gerekiyordu, şunu gördüm; 16 Ekim sabahı Kerkük’ün Bağdat’a teslim edildiği anlaşıldığında, Kerkük’ü savunmak için zaten silahlanıp hazırlanmış olan halka ve savaşmak için ağlayan peşmergeye sadece bir çağrı yetiyordu. Ne yazık ki bunu yapabilecek bir lider yoktu ve Güney halkının ekseriyeti şimdi Barzani’nin de anlaşmanın içinde olduğunu düşünüyor.

Peki, Saddam’dan sonra Bağdat’ı kontrolü altında tutan ABD düşmanı İran’ın da desteğini alan Washington, Talabani ailesine ne vaad etti?

İkinci temel soru bu?

Benim “bildiğim” ise şu: Ne pahasına olursa olsun -artık- Mesud Barzani ve ailesinden kurtulmak isteyen Talabani ailesi ve bağlı YNK kanadı, ABD ve İran’ın federal Irak planını kabul etti. Plan şu: Irak federal bir devlet olacak; Güney Kürdistan, Erbil-Duhok, Süleymaniye-Halepçe diye ikiye ayrılacak ve Talabani ailesi kendi bölgesini yönetecek. Kerkük’ü ise idari ve asayiş olarak Süleymaniye-Bağdat ortak yönetecek. Sınır kapıları, havaalanları ve petrol ihracatı federal yapı gereği tamamen Bağdat’ın kontrolünde olacak ve Erbil’e kıyasla Süleymaniye için avantajlı bir ekonomik plan uygulanacak.  

Ortadoğu’da mümkün olabilecek son bir öngörüyle bitiriyorum: Hem içte hem dışta ciddi bir çöküş yaşamakta olan Mesud Barzani toparlanmak için -ABD’nin sert tutumuna rağmen- Kerkük konusunda radikal bir hamle yaparsa, mesele sürgüne kadar gider. Bana kalırsa en akılcı yol istifa edip manevi ağırlığını korumasıdır, aksi durumların tümü tükeniştir.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.