İlaçlar da karaborsa

Haberleri —

6 ay önceki anlaşmayla Sağlık Bakanlığı ile ilaç firmaları arasında 2.69 TL'den sabitlenen euronun 8 TL'ye koşması endişeyi büyüttü. Eczacı Sait Yavuz, artan kur farkı karşısında acil çözüm üretilmediği takdirde ilaçların karaborsaya düşeceğini, merdiven altı ilaç satımının yaşanacağını ve piyasaya sahte ilaçların sürülebileceğini belirtti.

Ekonomik krizin ilaç sektörünü nasıl etkilediğini ANF'ye anlatan Yavuz, sektörün sabit kurla çalıştığını, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu'nun (TİTCK) bu fiyatları sabitlediğini aktardı. Yavuz, “Türkiye’de ilaç, 5 Akdeniz ülkesine bakılarak en düşük fiyatlı ülke üzerinden fiyatlandırılıyor. Yunanistan’da 3 euro ise 3 euro üzerinden pazarlık yapılıyor ama Türkiye’nin ilaç kuru son zamlarla birlikte 2,67 euro ile sabitlendi. Doğal olarak 4 euroya anlaşılan bir ilaç, Türkiye’ye ortalama 10 TL gibi bir fiyata gelir. Şu anki reel kur 8 TL’yi bulduğu için satılması gereken ilaç 32,35 TL arasındayken 12 TL’ye satılıyor. Türkiye’de ilaç üretimi yapmadığı için ihracat sorunu ortaya çıkıyor. İnsanlar euro ile hammaddeyi yurt dışından elde ediyor, üretiyorlar. 7 TL’ye üretip 8 TL’ye satmış oluyor ve doğal olarak da zarar etmiş oluyor” dedi.

 

Kanser ilaçları bulunamayacak

Eczanelerin ilaç bulmakta zorluk çekmelerinin nedenini, kurların artış sağlamasıyla Türkiye ilaç piyasasından çekilen firmaların olduğunu belirten Yavuz, ilaçlarda üretim ve satış fiyatları arasında uçurum oluştuğunu söyledi. Yavuz, şöyle konuştu: “Kanser ilaçları, onkoloji ilaçları, organ nakli ilaçları aradaki farkın büyük olduğu ilaçlardır. Reel euro kuru ile devletin sabit kuru arasındaki uçurumdan kaynaklı böyle bir sorun ortaya çıkıyor. Kurlar artıkça büyük bir ilaç yokluğu artıyor. Alım güçlüğünden bahsetmiyorum bile. Eskisi gibi kanser ilaçlarının zor bulanacağı, organ nakli olan insanların ilaç bulamayacağı günleri yaşayabiliriz.”

“İnsülin gibi, üretimi zor ya da bio-teknik yöntemlerle üretilemeyen ilaçların hiçbiri Türkiye’de üretilmiyor” diyen Yavuz, ilaç sektörünün dışa bağımlı olduğuna işaret etti. Yavuz, dışarıdan alınan ilaçların kronik hastaların kullandıkları ilaçlar olduğunu belirtti. Kurların artması ile büyük bir sağlık probleminin doğacağını savunan Yavuz, “Devlet çözümü eczacılardan kısarak buluyor ama bu yöntemler hastalara bir çözüm sunmayacaktır. Çünkü bir yerden sonra insülin gibi bio-teknik ürünlerin ülkeye girişi olmayacak. Üreten firmalar zarar ediyor” şeklinde konuştu.

 

Alışılmış çaresizlik var

Stok yapamadıklarını, iki ay sonrasını bilemediklerini kaydeden Yavuz, şöyle sürdürdü: "İlaç sektöründe hali hazırda 800- 900 firmanın olmayacağı biliniyor. Ülkemizde alışılmış bir çaresizlik var. Ne olacağını bile bile devam ettirme bir alışkanlığımız olduğu için genelde insanlar ‘zaten ilaç da zamlanacak, bulamayacağız’ diyorlar ama bu düşünceleri sadece kendilerine saklıyorlar. İlk zam yiyecek şeylerden biridir ilaç. Bunu halk da biliyor. Son 7- 8 aydır temin etmekte zorluk çektiğimiz ilaçlar var. Göz damlaları bunlardan birisi. Muadili, eşdeğeri üretilemeyen, Türkiye koşullarında üretilemeyen ürünlerde yokluk yaşıyoruz veya kısıtlı olarak temin edebiliyoruz. Kalp, tansiyon ilaçları, insülinler, göz damlaları, özel teknoloji ile üretilen mamalar belirli sayılarda üretiliyor. Bunların hiçbiri Türkiye’de yok. Bazen 500 TL’lik ilaçları bulabilirken 3 TL’lik ilaçları bulamıyoruz ve bunlar hayati önem taşıyan ilaçlar olabiliyor. Bunlar kronik hastaların ilaçları olduğu için daha büyük sıkıntılar oluşturuyor.”

Yavuz, Sağlık Bakanlığı’nın kurların atmasından kaynaklı ilaçlardaki zam hakkında herhangi birşey yapamayacağını söyledi. “Kaotik bir ilaç alamamak, hastalık, hastahane gibi bir döngüye gireriz çünkü bahsettiğimiz sistemin tüm başı ve sonu ilaca çıkıyor” diyen Yavuz, "Bağlı olduğumuz tek para birimi euro. Türkiye ithal etmediği ilaçları da jenerik ilaç olarak üretiyor. Bahsettiğim ilaçların hepsinde Türkiye dışa bağımlı ve mutlak surette bu ilaçlar zam yiyecek. Reel euro ile devletin belirlediği euro kuru arasında büyük bir uçurum olmasından kaynaklı ilk doğuracağı şey ilaçların 'yok' olmasıdır. Maliyeti karşılayamama sıkıntıları çıkacaktır" diye konuştu.

Eczacı Sait Yavuz, bu durumda yaşanacakları da şöyle özetledi: "Karaborsa, merdiven altı üretimler, sahte ilaçlar, stokçuluk gibi uygulamaların önünü hiçbir şekilde alamayız. İnsanlar bu yollara başvuracaklardır. Bir an önce bu duruma el atılması gerekir. Hepimizin büyük tedirginlikle ilaç fiyatlarının fiyat kararnamesindeki euro değişikliğini bekliyoruz. Yanlış ekonomik politikalarının, başta insan sağlığı olmak üzere hepimizin hayatını bu denli dengesizce etkilemesinin önünde duracak elimizde birşey yok ama bunun düzelmesini temenni ediyoruz.”

   

Sağlık Bakanı’na göre sorun yok

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ise AA muhabirine yaptığı açıklamada, döviz kurundaki hareketliliğe bağlı olarak ilaç temininde ve fiyatlandırmasında vatandaşı tedirgin edecek bir durumun söz konusu olmadığını ileri sürerek, "İlaç fiyatlarında şu an herhangi bir artış söz konusu değil. Bu anlamda ilaç tedarikinde de herhangi bir sorun yaşanmamaktadır" dedi.


Erdoğan sayesinde çakıldı

 

Foreign Policy dergisinden Esther Owens ’ın ‘Erdoğan Türk Lirası’nı reforme etmeye hazır’ yazısında, TL'deki değer kaybına karşı 'dış güçler' argümanının bir süre etkili olsa da, AKP seçmenlerinin birikimlerinin erimesinin sürmesi halinde Erdoğan'a desteğin azalacağı savunuldu.

"Er ya da geç Erdoğan’ın gerçek bir reforma ihtiyacı olacak" diyen Owens'in yazısı şöyle: Geçtiğimiz haftalarda Türk Lira'sında yaşanan düşüşün ardından Recep Tayyip Erdogan'ın vatandaşlara yönelik döviz mevduatlarını bozmaları çağrısını ' Türk Lirası'nın onurunu kurtarma' hamlesi olarak değerlendiren Owens, Erdoğan'ın bu hamlesinin tutmayacağını öne sürdü. Owens, Erdoğan'ın liraya yönelik daha büyük çaplı reformlara başvurması gerekeceğini ve bunun da daha fazla kaos anlamına geleceğini yazdı.

Erdoğan tarafından, ülkeyi utançtan kurtarmak ve Lira'nın itibarını geri kazandırmak olarak pazarladığı bu hamlelerin şansına Türkiye ekonomisine bir kaç yıl da olsa daha güçlü bir görünüm verdiği, ayrıca Erdoğan'ın otoritesini muhafaza etmesine olanak sağladığı belirtildi.

 Tüm bu değişikliklerinin sağlam bir para politikasından öte milliyetçi duruşla alakalı olduğu belirten Owens, Erdoğan'ın asıl amacının gücünü sağlamlaştırmak ve tabanının desteğini perçinlemek olduğunu ve Erdoğan'ın bu politikasının işe yaradığını belirtti. ‘Bu nedenle Erdoğan, yeni para bastırmak ve ya bir kaç sıfır daha eksiltmek gibi yeni reformlarla milliyetçi kesimin desteğini arttırmak ve liraya olan inancı tazelemek gibi olumlu sonuçlar öncekiler gibi sonuçlar doğuracağı yanılgısında olabilir’ ifadeleri kullanıldı.

 ‘’Öte yandan işlerin iyiye gitmesini ummak için ufak da olsa bir neden var. Erdoğan’ın damadı kısa bir süre önce ekonomi bakanı olarak göreve geldi, yani Erdoğan’ın istediğini yapma gücü üzerinde oldukça az denetim var. Erdoğan’ın Türklere verdiği, ellerindeki dolarlardan kurtulmaları yönündeki tavsiyesi muhtemelen bir uyarıydı: 2016’daki darbe girişimi sonrası alınan tedbirler kapsamında Türkiye, CIA ya da Gülen Cemaati’ne bağlılığın sembolü olduğu iddia edilen bir dolarlık banknota sahip olduğu gerekçesiyle bir Amerikan çifte vatandaşını tutukladı. Yakında Türkler ellerindeki tüm yabancı paraları bozdurmak zorunda kalabilir ki bu durum sadece yatırımcıların güvenini zedeleyecektir."Boykot listesi Erdoğan’ın alışveriş merkezinde gezerken gördüklerinin derlemesi"

Her şekilde Erdoğan büyük ihtimalle milli hassasiyetlerden faydalanmaya çalışacaktır. Erdoğan, Lira’nın çöküşünden ve Türkiye'nin ekonomik sıkıntılarından ABD’yi, iPhone’ları ve sahte haberleri sorumlu tuttu. Hatta partisi, Estee Lauder kozmetik ürünleri, Cheetos ve Febreze gibi ABD ürünlerine boykot kararı aldı. Ancak boykot listesi stratejik bir yaptırım sisteminden ziyade Erdoğan’ın alışveriş merkezinde gezerken gördüklerinin derlemesine benziyor.

"Türkler birikimlerini kaybettikçe, Erdoğan’ı sadece bir süre dinleyecek"

Aslında, Lira’nın çakılışı konusunda Erdoğan kendisinden başka suçlayacak kimsesi yok: Bu duruma gelinmesinin sebebi yıllardır süregelen hatalı mali yönetim. Erdoğan’ın faiz oranlarına müdahalesi Merkez Bankası’nın bağımsızlığını zedeliyor. Maalesef destekçileri bu durumu kavrayamıyor ya da görmek istemiyor, aksine Erdoğan’la beraber hayali düşmanlara saldırıyorlar. Lira değer kaybetmeye devam ederken, bu taktikler sonsuza dek işe yaramayacak. Er ya da geç Erdoğan’ın gerçek bir reforma ihtiyacı olacak. Aksi takdirde seçmenler arasındaki popülaritesini kaybedecek. Erdoğan çoktan halkı ‘şeytani faiz oranlarına’ karşı ayaklandırarak yeni bir kaynak arayışına başladı. Ama Türkler birikimlerini kaybettikçe, Erdoğan’ı sadece bir süre dinleyecektir.

 
 

Müteahitleri kurtarma telaşı

 

Hükümet, artan konut stoku nedeniyle zor durumdaki inşaat sektörünü kurtarmak için gayrimenkul sektörü hakkında yeni düzenlemeler yapacak. Konu ile ilgili olarak yabancıya ev satışları ihracat olarak sayılacak. Konut satışlarının ihracat sayılması ile birlikte KDV iadesi ve harç istisnası da sağlanacak. Bu durum, hayali ihracat yolsuzluklarını akla getirdi.

Hükümet, yabancıya konut ve işyerinin döviz kuru üzerinden satılmasını ve ihracat sayılmasını içeren bir düzenlemeyi getirmeye hazırlanacak. Bu bağlamda gayrimenkul sektörünün üç çatı derneği İstanbul İnşaatçılar Derneği ( İNDER), Konut Geliştiricileri ve Yatırımcıları Derneği ( KONUTDER ) ile Gayrimenkul ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği ( GYODER ) tarafından Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ile birlikte ele alındı. Bu konuya her iki bakanın da olumlu baktığı ifade edildi.

 Yabancıların Türkiye'ye ilgisi her geçen gün artıyor. Hem turist olarak gelişlerindeki rakamlarda, hem konut ve işyeri alımlarındaki rekor seviyedeki artışlarda bu durum görülüyor.

 Bu kapsamda 2017 yılının ocak-temmuz döneminde yabancılar tarafından 11 bin 321 olan toplam konut ve işyeri alımı, yüzde 30'luk artışla bu yılın aynı dönemlerinde 14 bin 674 adede çıktı.

Yenişafak'ın haberine göre düzenleme hayata geçtiğinde ihracatçı şirketlerin bankalar üzerinden Merkez Bankası'nın ihracatçılara kullandırdığı reeskont kredilerinden inşaat sektörünün de yararlanması gündeme gelecek. Ayrıca yabancıya yapılan satışların ihracat sayılması kapsamında KDV iadesi imkanı da sağlanacak.

Yapılacak düzenlemenin, geçmişte hazineyi çok büyük zarara uğratan hayali ihracat (Devletin dışsatımcıya sağladığı vergi iadesi vb. gibi özel kazançlardan yararlanmak amacıyla, gerçekte olmayan ve satılmamış bir malı yurtdışına satmış gibi düzmece belge düzenleme işi) benzeri uygulamaları canlandırmasından korkuluyor.

 
 

Türkiye kağıt bulamıyor

   

TL’nin dolar ve euro karşısında serbest düşüşü yayıncılık sektörünü de vurdu. İthal edilen kâğıda erişim sağlamakta zorlanan yayıncılar, çeviri kitaplar için kur üzerinden ödenen telifler ile yüksek vergilerden kaynaklı olarak da sorun yaşıyor.

DW Türkçe’den Burcu Karakaş’a konuşan Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk, Türkiye'de sadece birinci hamur kâğıt üretildiğine, bu üretimin de pazarın yüzde 3'üne denk geldiğine dikkat çekerek gazete ile kitap kağıdının neredeyse tamamının ithal edildiğini belirtti.

Kocatürk, Türkiye'nin ilk kâğıt fabrikası SEKA İzmit İşletmesi'nin özelleştirme kapsamına alınması ile 2005’te kapatılmasından sonra yayıncılık sektörünün kâğıtta yurtdışına bağımlı kaldığını söyledi. Kitap satışlarında bu yıl yaşanan düşüşe kurdaki yükselişin eklenmesiyle sektörün çok ciddi sıkıntıya girdiğini dile getiren Kocatürk, "Türkiye'de kitap kağıdı üretilmiyor. Tonu 750 euro olan kâğıt şimdi 900 euoya çıktı” dedi.

 

Devlet vergiyi düşürebilir

Türkiye'de devletin yayıncılık sektörünü desteklemesi gerektiğini de belirten Yayıncılar Birliği Başkanı, "Sembolik olarak kitaplardaki katma değer vergisi yüzde 1'e çekilebilir. Ayrıca, yayıncılık sektörü vadeli çalışan bir sektör. Dağıtılan kitapların vergileri peşin ödeniyor. Bu da değişebilir” şeklinde konuştu.

 

İki büyük sorunu var

Notos Kitap'tan Semih Gümüş de kriz ortamında yayıncılık sektörünün iki büyük sorunu olduğuna dikkat çekerek, şunları söyledi: "İlki, kâğıt, boya, tutkal gibi bütün girdilerinin ithal oluşu yüzünden maliyetlerin kazançları yok etmesi. Kitap yayıncılığında kâr oranı oldukça düşüktür. Bin ila 2 bin adet yayımlanan kitaplardan para kazanmak neredeyse olanaksız.

Türkiye'de yayımlanan kitapların yaklaşık yarısı çeviri kitapların oluşuyor ve çeviri kitapların yayın hakları döviz kuru üzerinden ödeniyor. Dün yapılmış sözleşmenin bugün yapılacak ödemesi için âdeta açıktan bir fark ödemeye başladık. Bu da ek bir zarar oluşturuyor. Bu koşullarda nasıl kitap yayımlanabilir?”

 

Daha az kitap

Notos Kitap'tan Semih Gümüş, yayınevlerinin daha az kitap yayımlamaya çalıştığına, kitap yayımlamayı neredeyse durdurmuş olanların da varlığına işaret etti. Gümüş, küçük ölçekli yayınevlerinden başlayarak bazı işletmelerin kapanmak zorunda kalabileceğini ifade etti. Krizin büyük yayınevleri içinse çalışanların maaşlarını ödemek gibi konularda güçlükler doğurabileceğini belirten Gümüş, "Zaten kazancımızdan çok daha fazlasını devlete vergi olarak ödüyoruz. Üstelik bu arada fiyatları ister istemez pahalanan kitapların alıcısı da azalabilir” dedi.

Semih Gümüş, kriz nedeniyle yayımlanacak kitap sayısındaki azalma konusunda önemli bir başka noktaya da dikkat çekti: "Özellikle büyük yayınevleri artık satışı daha garantili kitaplara yönelecek. Popüler olan nitelikli olanı geriye atacak. Yeni ve genç yazarların kitaplarını yayımlamaları zorlaşacak. Bunlar kültürel bir gerileme de demektir.”

Türkiye'nin önde gelen kadın yazarlarından Oya Baydar ile yakın zamanda yayımladıkları Nehir Söyleşi kitabını dağıtmakta bile güçlük çektiklerini dile getiren Gümüş, "Çok satmasına rağmen kitapçılara ulaştıramıyoruz. Sadece biz yayımlarken tedirgin değiliz, kitapçılar da sipariş verirken tedirgin… Kriz zamanlarında kitabı sıradan bir alışveriş nesnesi olarak görme temayülleri artıyor” şeklinde konuştu.

 

Herkes krizden etkilendi

Krizin vurduğu küçük yayınevlerinden biri olan Ağaçkakan Yayınları kurucularından Metin Solmaz, "Biz de çok etkilendik. Kitap yayımlama hızımızı epey düşürdük. Üstelik bu sadece dövizin durumuyla ilgili değil. Dağıtımcılar, kitapçılar, hepsi değişik şekillerde krizde” dedi.

Kurdaki hızlı artışın kâğıt fiyatlarına yansımasının dergi ve kitap yayıncılığı açısından ciddi bir sorun yarattığını belirten Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat da "Kuşkusuz mütevazı imkanlarla yayın hayatına devam eden Evrensel açısından da bu durumun yol açtığı önemli bir zorluk var. Genellikle direnebileceğimiz son ana kadar gazeteye zam yapmamaya çalışıyoruz. Bugüne kadar da hep böyle oldu” dedi. 

 

 HABER MERKEZİ

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.