İlhan'ın paltosu kanlı
Hicri İZGÖREN yazdı —
Cemal Süreya Onun hakkında: ”Ankara Onun gibi birkaç kişiyle İstanbul’u ürkütür. Bütün o uğraşlar, kavgalar arasında sanatın özgül alanını yitirmeme erdemini gösterdi… O var ya, daha yürekliyiz, daha karagözlü, daha gerçekçi. Muzaffer İlhan Erdost diye biri var, orda duruyor.” demişti.
Demişti. Ama ne yazık ki artık orda durmuyor. Onu geçen yıl tam bu tarihte -25 Şubat 2020-yitirdik. Muzaffer İlhan Erdost, Ankara’da tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Eğilmedi, bükülmedi, dimdik durdu ve öyle gitti.
Onca hengamenin, yoğun gündemin arasında bazı şeyler ya göz ardı ediliyor ya da hak ettiği oranda ilgi gösterilmiyor ne yazık ki.
Türkiye'nin toplumsal bilincinin oluşumunda önemli katkıları olan, insan hakları savunucusu, yazar, yayıncı Muzaffer İlhan Erdost üzerine yeterince yazılıp çizilmedi.
***
İnsan hakları için mücadele etti. Yaşamı zorluk ve acılarla geçti. En acısını 12 Eylül faşizmi döneminde yaşadı. Muzaffer Erdost’un kardeşi İlhan Erdost, 12 Eylül darbesinden sonra 1980’de gözaltına dövülerek öldürülmüştü. Kardeşinin ölümünün ardından onun ismini de alarak yaşatan Muzaffer İlhan Erdost bir söyleşide o günleri şöyle anlatmıştı: "İçeriye girdik, İlhan’ın yüzü kan içinde. Bağırdım, bir yudum su getirin diye. ‘Midem bulanıyor, kusacağım’ diyerek yere düştü İlhan. Vahap diye bir çocuk var, tıp fakültesi öğrencisiymiş. O koşturdu, şekerli su istedi. Beni içeri aldılar o sırada. İlhan’ı iki ranzanın arasına yatırdılar, yığıldı zaten. ‘İlhan İlhan’ dedim, ses vermedi. Biri nabzı durmuş dedi. Battaniyenin arasında alıp götürdüler İlhan’ı…" Sonrasında yazdığı bir şiirden: “İlhan'ın paltosu kanlı / alazlanmış tüter canı / düşmüş omuzdan kolları.”
Onu tanıyan herkesin mutabık kalacağı bir nezaket abidesi ve dervişane bir duruş.
Gençlere özel ilgi gösterdi hep. 80’li yıllardaki Kırşehir sürgünlüğümde hafta sonlarımda Ankara’ya kaçardım. Kitabevine ne zaman uğrasam mutlaka elime bir kitap tutuşturur ‘Bunu okumalısın’ derdi. Elimi cebime attığımda da kaşlarını çatardı. İnsana inanç ve direnç aşılayan bir duruş ve söylemin sahibiydi.
***
Biyografisi kaynaklarda geniş yer tutar: 1956'da Veteriner Fakültesi'ni bitirdi. Erdost, fakülteyi bitireceği dönemde Pazar Postası’nda yazı işleri müdürü olarak çalışmaya başladı. Okulu bitirince iş olarak gazeteciliği seçti. Yaşamı boyunca gazetecilik, yayıncılık yaptı ve kitabevi işletti. Sadece yedek subayken Şemdinli’de veterinerlik mesleğini yaptı. Üniversite yıllarından başlayarak, Ankara’da çıkan Evrim (1953-54), Pazar Postası (1957-59), Ülke (1960) 1958 yılında başladığı yayıncılık deneyimi 1960 yılına kadar sürdü. 1958-63 yılları arasında Ulus gazetesinde çalıştı. 1964 yılında kurduğu Sol Yayınları’nı, Türk Ceza Yasasının 142. maddesine aykırı eylemde bulunmaktan hüküm giydiği 1971 yılına kadar yönetti. 1974 yılında af yasası ile hapisten çıkınca yeniden yayıncılığa başladı. İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi Başkanlığı yaptı (1989). Ankara’da kurduğu İlhanilhan Kitabevi’ni işletti. Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Türkiye İnsan Hakları Kurumu kurucu üyesi idi.
Erdost, 1950’den başlayarak şiir, öykü, deneme ve eleştiriler yazdı. Yazılarında, toplumsal sorunlar, Türkiye ve Osmanlı tarihi, tarım, faşizm ve demokrasi konularına ağırlıklı olarak eğildi. 1952’den sonra edebiyat alanındaki etkinliklerini artırdı. 1965 yılından başlayarak; toplumsal sorunlar, Türkiye (Osmanlı dahil) tarihi, tarım, faşizm ve demokrasi konularında yazmaya ağırlık verdi. Şiirde “İkinci Yeni” diye bildiğimiz şiir kuşağına bu ismi kendi yakıştırmıştı.
Hemen herkesin saygı duyduğu değerli bir insan geçti bu dünyadan. Entelektüel birikimini, tecrübesini, keskin zekasını satılığa çıkarmayan aydın bu devirde çok zor bulunur. Muzaffer İlhan Erdost böyle bir insandı.
Bize bıraktığı değerler ve eserleriyle yaşayacak.