İmralı’da bitmeyen tecrit içinde tecrit


13. yılında 15 Şubat ve tecrit -3-
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 16 Şubat 1999 günü İmralı Adası‘nda bulunan cezaevine getirilmesi ile birlikte uygulamaya konulan “özel konsept” bugüne kadar devam etti. Aradan geçen 13 yıllık süre içerisinde ‘Hava muhalefeti’, ‘Koster bozuk’ gibi gerekçeler ile engellenen avukat görüşmelerinin yanı sıra Öcalan’ın saçları kazıtıldı, fiziki şiddet uygulandı, zehirleme girişiminde bulunuldu ve sık sık “hücre cezaları” verildi. 13 yıl önce başlayan tecrit, bugün ağırlaşarak devam ederken, izolasyon sürecinin son halkası ise, Öcalan’ın 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana avukat görüşünün engellenmesi oldu.
İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’nde Öcalan’a uygulanan tecrit her geçen gün ağırlaşırken, barış adına atılan iyi niyet adımlarının sonuçsuz kalması ve uygulanan tecritlere uluslararası kurumların sessiz kalması, Öcalan’ın Türkiye’ye uluslararası güçler tarafından bir “komplo” sonucu teslim edildiğini ortaya çıkardı. 13 yıllık süre boyunca saç kazıtma, zehirlenme, avukatları ile görüştürülmeme gibi çeşitli uygulamalara maruz bırakılan Öcalan için, Kürt halkı çeşitli düzeyde eylem ve etkinliklerle protesto gösterileri gerçekleştirdi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Kenya’nın başkenti Nairobi’de alıkonulduktan hemen sonra 16 Şubat 1999 günü Esenboğa Havalimanı’na, oradan da Falcom 900 tipi uçak ile saat 05.00’da Bandırma 6’ncı Ana Jet Üssü’ne getirildi. Geniş güvenlik önemlerinin alındığı üssün giriş çıkışlarında subayların bile üzerleri aranırken, 6’ncı Ana Jet Üssü’ne peş peşe ambulanslar girdi. Öcalan uçaktan bir ambulans ile alınarak 4 numaralı rıhtıma, buradan da limanda bekleyen Zafer Firkateyni’ne götürüldü. Öcalan, daha sonra ise firkateyn ile öğlen saatlerinde İmralı Adası’na getirildi. Öcalan’ın o dönemki adı ile İmralı Yarı Açık Cezaevi’ne getirilmesinin ardından burada bulunan mahkumlar süratle adadan çıkartıldı. Birkaç gün sonra da adaya yetiştirdikleri hayvanlar İmralı’dan taşınırken İmralı Adası tamamen Öcalan’a göre düzenlendi.
İmralı iki bölgeye ayrılıyor
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı Adası’na getirilmesi ile ada adeta ikiye ayrıldı. Cezaevinin hemen çevresi “Kırmızı” hat olarak tanımlanırken, diğer bölümler ise “Yeşil hat” olarak belirlendi. İmralı’daki tüm binaların yer aldığı “Yeşil Hat”ın çevresi “güvenlik” gerekçesi ile elektronik tellerle örüldü. Deniz Kuvvetleri’nin koruması altına alınan adada yaklaşık bin asker sabit olarak görev yapmaya başladı. Ardından ise adaya 55 kamera yerleştirilerek 24 saat aralıksız izleme uygulamasına geçildi.
Öcalan’ın İmralı Adası’na getirilmesinin ardından bir güvenlik sistemine çevrilen İmralı Cezaevi’nde ilk olarak tüm yetkiler Anayasa ve yasaya aykırı olarak Adalet Bakanlığı’ndan alınarak Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi adına Mudanya İskelesi Kriz İrtibat Bürosu’na devredildi. Karar 27 Şubat 1999 günü Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bunun ardından ise İmralı Adası ve çevresi 2. derece kara, deniz ve hava açısından “Askeri yasak bölge” ilan edildi. İmralı bu uygulamalardan sonra devletin özel politikalarının uygulandığı bir adaya dönüştü. Giriş-çıkışlar dahi Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliği’ne dayanılarak Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi’nin inisiyatifinde oldu. Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliği’nde yer alan yetkiler, MGK Genel Sekreterliği’ne görev olarak devredildi. Böylece MGK Genel Sekreterliği, Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi’nin yönetim/koordine görevini üstlenmiş oldu.
Tecrit şekilleniyor
İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nin sisteminin oturtulmasının ardından Öcalan’a yönelik tecrit uygulamaları da başlıyor. Tecrit kendisini ilk olarak yayınların kısıtlanması ve sürekli izleme olarak gösteriyor. Hücresinde kamera sistemiyle gözetim altında tutulan, mazgal kapısından saat başı kontrol edilen Öcalan, normal şartlar altında bütün tutuklu ve hükümlülere tanınan 10 dakikalık telefonla konuşma hakkını kullanamadığı gibi gazete ve dergilerden “kendisi ve Kürt siyasetiyle ilgili yazı ve resimler kesildikten sonra” sınırlı bir şekilde yararlanabiliyor. Öcalan ile görsel temasta bulunan askerlere verilen özel talimat ile hiçbir görevli Öcalan ile konuşmuyor. Genel uygulamalardan farklı olarak Öcalan’a tanınan havalandırma hakkı hem sınırlı hem de cezaevi yönetiminin taktirine bırakılmış bir uygulama olmaktan öteye gitmedi.
Avukat görüşleri başlıyor
Öcalan’ın yargılanma süreciyle birlikte avukat görüşmeleri de yapılmaya başlandı. Görüşmeler ilk zamanlarda katı uygulamalar ile gerçekleşti. 25 Şubat 1999 tarihinde yapılan ilk avukat görüşmesinin ardından 11 Mart 1999 tarihinde ikinci avukat görüşmesi gerçekleştirildi. Avukat görüşmelerinin başlaması ile birlikte görüşmelere dayanarak disiplin soruşturmaları ve hücre cezaları devreye sokuldu. Öcalan, avukatları ile 1999’da 60, 2000’de 37, 2001’de 40, 2002’de 35, 2003’te 21, 2004’te 25, 2005’te 14, 2006’da 22, 2007’de 29 kez görüştürüldü. 2008-2010 yılları arasında ise görüşmeler 66 kez engellendi. Görüşmelere engel olarak ilk günden itibaren “Hava muhalefeti”, “koster arızası“ gibi gerekçeler gösterildi. Özelikle 2008 yılı içerisinde 120 günü bulan sürelerle hücre cezası uygulandı ve bu süre zarfında ailesi ile görüştürülmedi. 2009 yılı içinde üçü sonuçlanmış, biri henüz soruşturma aşamasında olan 20 günlük “hücre hapsi cezası” istemli disiplin soruşturmaları “avukat görüşmelerine” dayandırıldı.
CPT ziyaretleri ve incelemeler
İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) İmralı Cezaevinde ilk incelemelerini 27 Şubat-3 Mart tarihleri arasında gerçekleştirdi. Ziyaretin ardından CPT tarafından 49 maddelik bir rapor oluşturuldu. Raporda, Öcalan’ın gözaltı sürecinde yaşananlar dahil, birçok konuda yaşadıklarına ilişkin dönemin hükümetine tavsiyelerde bulunuldu. Raporda öne çıkan tavsiyelerden birisi, “Öcalan’ın yüksek güvenlikli rejim altında, ıssız bir mekanda ve tek başına tutulmasının zihin sağlığı üzerindeki potansiyel olumsuz etkiler yaratacağı, bu olumsuzlukların giderilmesi için ek tedbirlerin alınması gerektiği” önerisi oldu. İkinci ziyaret 2001’de “Kosterin bozuk” veya “Hava muhalefeti” gerekçeleri gösterilerek avukatların müvekkilleri ile haftalarca görüştürülmemesi üzerine 16-17 Şubat 2003 gerçekleşti. Öcalan’a uygulanan izolasyonun son bulmasının gündemleştirildiği CPT raporunda, Öcalan’ın avukatları ve ailesi ile yapılan görüşmelerin çeşitli gerekçelerle engellenmesinin giderilmesi noktasında tavsiyeler yer aldı. CPT’nin 19-22 Mayıs 2007 tarihlerinde Öcalan’ın zehirlendiği iddialarının gündeme geldiği dönemde ve 2010’da açıklandığı son raporunda İmralı’daki mevcut durum karşısındaki uyarıları ve önerileri de bütünüyle yerine getirilmedi. CPT’nin raporlarına rağmen Türkiye ise, Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla CPT’ye yazdığı yazılarda açık bir şekilde Öcalan’ın diğer hükümlülerin yararlandığı haklardan yararlanamamasına gerekçe olarak disiplin cezaları gösterildi.
Görüşmeler kayıt altına alındı
İmralı’da yapılan hukuksuz uygulamalar bunlarla sınırlı kalmadı. Avukat ile müvekkil ilişkisin düzenleyen kanunlarda “Avukatların savunmaya ilişkin belgeleri, dosyaları ve müvekkilleri ile yaptıkları konuşmaların kayıtları incelemeye tabi tutulamaz” denilmesine rağmen, bu hak Öcalan’a hiçbir zaman uygulanmadı. Avukat görüşmelerine ilişkin İmralı’da uygulanan yöntemlere eklenen düzenlemeler ile görüşmelere cezaevi yetkilisi sokulmaya başlandı. Bununla da yetinilmeyen özel uygulamalar avukat görüşmelerini de sürekli olarak kayıt altına aldı. Bu uygulama ile içte hukuk alt-üst edilirken, Türkiye’nin kabul etmesine rağmen, getirdiği yükümlülükleri yerine getirmediği uluslararası metinler de ihlal edilmiş oldu.
Tecrit ve sağlık koşulları
İmralı’daki tecrit ve rutubetli iklim koşulları, insan sağlığı üzerinde büyük tahribatlara olanak vermesi nedeniyle Öcalan’ın rahatsızlıklarına günden güne bir yenisi eklendi. Mart 2007’de Öcalan’ın avukatları, saç telleri üzerinden yaptıkları inceleme sonucunda müvekkillerinin zehirlendiğini açıklamaları gözleri İmralı’ya ve Öcalan’ın sağlık durumundaki gidişata çevirdi. Bulunduğu odanın mimarisinin çok kötü olduğunu ve karbondioksitin oranının yüzde 75 olduğunu belirten Öcalan, avukatlarına Başbakanlık, Tabipler Odası, İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) ve AİHM’e gerekli başvurular yaparak zehirlenme riskine karşı inceleme yapmaları için girişimde bulunmaları gerektiğini söyledi. Kendisine karşı zehirleme gibi bir yönelim olabileceğini belirten Öcalan, “Tüm koşullara rağmen direnmeye devam edeceğini ve kendisine yönelik her girişimin Türkiye’yi Irak’laştıracağı” uyarısında bulundu.
Yaşanan bu gelişmelerin ardından 7 Mart 2007 tarihinde avukatları ile gerçekleştirdiği görüşmede sağlık durumu ile önemli açıklamalarda bulunan Öcalan, İmralı Adası’na aralarında birisi profesör iki doktorun gelip açıklamalarda bulunduğunu söyledi. Heyetin kan, idrar ve saç örneği aldığını açıklayan Öcalan, tutulduğu odanın bir yıl önce boyandığını ve zehirlenmenin duvar boyalarından kaynaklanmış olabileceğine işaret etti. Devletin zehirlenme iddiaları karşısında töhmet altında kalmaması için gerekli incelemelerde bulunması gerektiğinin altını çizen Öcalan, dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek’e Avrupa ve Türkiye’den bağımsız doktorlar heyetinin gerekli incelemeleri yapması için gerekli işlemlerin yapılması çağrısında bulundu. Bu gelişmelerin hemen ardından ise Öcalan’a 2007 Nisan ayı içerisinde 20 günlük hücre cezası verildi.
Yönelim fiziksel işkenceye vardı
13 yıldır tutuklu bulunduğu İmralı Cezaevi’nde tecrit ve hava koşullarından dolayı çeşitlenerek devam eden hastalıklarla boğuşan Öcalan’a yapılan uygulamalar bununla da sınırlı kalmadı. Sağlık sorunları ile boğuşan Öcalan’a 2008 yılının Temmuz ayında bu kez de fiziki yönelimde bulunuldu. Saçları kendi istediği dışında kazıtılarak fiziksel işkence uygulanan Öcalan, Ekim 2008 tarihinde ‘tabutluk’ olarak nitelendirdiği hücresinde arama yapılmak bahanesiyle yere yatırıldı ve hücresi arandı. Tutuklu bulunduğu süre içerisinde Öcalan’a dönük tüm bu yönelimler, Kürt halkında büyük öfke yarattı. Bununla birlikte Öcalan’a bu tür yönelimler bulunması Kürt sorununda çözümsüzlüğü daha da derinleştirmekten bir sonuç yaratmadı. Bu uygulamalar ile de yetinmeyen cezaevi yönetimi Öcalan’ın odasını değiştirerek zaten küçük olan odayı daha da küçülttü. Bu da tecrit içinde tecridi derinleştirdi.
Zorla saçları kazıtıldı
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit zaman zaman farklı şekiller aldı. Öcalan 4 Temmuz 2008 günü avukatları ile yaptığı görüşmede cezaevi tarafından zorla saçlarının kazıtıldığını söyledi. Öcalan, cezaevinin bu uygulamasına karşı, “Saçlarımı kazıttılar. Devlet, bunu ‘biz istediğimiz zaman seni kontrolde tutarız, istediğimizi yaparız, sen bizim elimizdesin, yirmi dört saat kontrolümüzdesin’ mesajını veriyor” dedi. Öcalan’ın Eylül 2007’de de zorla saçları kazıtılmaya çalışılmıştı.
ALPER ATALAY - DİHA/ANKARA
YARIN:
- İmralı Cezaevine yeni mahkumlar getirildi
- Öcalan’ın barış çalışmaları ve Yol Haritası
- Siyasi iktidarın tutumu
